'Nusaybin'de çocukluğum da öldü'

Çağdaş Gökbel/ABC Gazetesicagdasgokbel@abcgazetesi.comBahoz Kahraman 19 yaşında Antalya’da üniversite eğitimini gören genç bir Nusaybinli. Çatışmalar başlamadan önce ailesinden ayrılmış ve Antalya’ya öğrenimi görmek...

Çağdaş Gökbel/ABC Gazetesi
cagdasgokbel@abcgazetesi.com

Bahoz Kahraman 19 yaşında Antalya’da üniversite eğitimini gören genç bir Nusaybinli. Çatışmalar başlamadan önce ailesinden ayrılmış ve Antalya’ya öğrenimi görmek üzere gelmiş. İktidarın çözüm süreci fiyaskosundan sonra doğuda başlattığı savaş, Bahoz gibi pek çok genç insanımızı olumsuz etkilemiş durumda. Bir insanın ailesini ateşin ortasında bırakıp gitmesinin ne kadar zor olabileceğini bana anlatmaya çalışırken kah gözleri doluyor kah uzaklara dalıp sanki aramızdan ayrılıyor.

Nusaybin’de yaşanan yıkımı ve ailesinden uzakta eğitim yaşamını sürdürmeye çalışan bir gencin hikayesini sizlerle paylaşıyoruz.

Tarihi ve mimarisi ile Nusaybin’in nasıl bir yer olduğunu bize anlatır mısın?
Nusaybin Suriye’nin Kamışlı kentinin karşısında sınıra sıfır noktasında bir yer. Cumhuriyet’ten önce bahsettiğim bu bölge yani Kamışlı ve Nusaybin bir aradaydı. Cumhuriyet sonrası Nusaybin’in bir bölümü Suriye de, bir bölümü de Türkiye’de kaldı. Nusaybin pek çok medeniyete başkentlik yapmış önemli bir ilçedir. Örneğin; dünyanın ilk üniversitesi olarak geçen Mor Yakup kilisesi bu bölgede bulunmaktadır. Üniversitenin kapısı Suriye tarafındadır. Amfinin bir bölümü ise Nusaybin de kaldı ve şimdi halen ayakta. İlçenin yerleşimine bakarsak %90’nına gecekondu tarzında evlerin hakim olduğu görülecektir. Sokakları oldukça dardır. Bundan 5 yıl önce apartmanlar yapmaya başladılar ancak bu yapılar gecekondu dediğimiz yapılardan daha kötü bir görüntü oluşturdu. Çünkü Nusaybin kültürüne ve tarihi dokusuna uygun değil bu yapılar. İlçenin etrafını apartmanlarla çevirdiler. Ancak bu apartmanlar yapılırken maalesef bölgenin bu tarz bir yapılaşmaya uygun olup olmadığı pek sorgulanmadı. Nusaybin böyle bir yer. Ayrıca Tarihte pek çok medeniyete de başkentlik yapmıştır, okurların bunu bilmesi gerektiğine inanıyorum.

7 Haziran seçimlerinden sonra bölgede operasyonlar hız kazandı. Bu operasyonlar neticesinde Nusaybin’de büyük bir yıkım yaşandı. Belki de çocukluğunda oyunlar oynadığın sokaklar ya da mahalleler yerle bir oldu neler hissediyorsun?
İçinde büyüdüğüm doğduğum sokaklar yıkıldı. Benim için en trajik olan durum ise doğduğum evin yıkılmış olması oldu. Çocukluğumun geçtiği sokaklar, arkadaşlarımla oyun oynadığımız mahalleler hepsi yerle bir edilmiş durumda. Savaşın çirkin yüzünü insanlar anlasın diye anlatıyorum tüm bunları. Şöyle hayal edin; orada yıkılan sadece bir ev ya da küçük bir sokak değil, savaş geçmişinizi ve hafızanızı da siliyor. Sadece bir kentin yıkılması ile de kalmıyor, çocukluk arkadaşlarımı ya da birlikte aynı sınıfta öğrenim gördüğüm arkadaşlarımın çoğunu bu kirli savaşta kaybettim. Kısacası çocukluğum öldü diyebiliriz.

Nusaybin halkı bugüne dek 7 kez sokağa çıkma yasağına maruz kaldı. Ancak halk Nusaybin’i terk etmedi. Sadece 4 mahallede güvenlik amacıyla insanlar yaşadığı yerleri terk etti. Zaten savaşta bu 4 mahalle ile de sınırlıydı diyebiliriz.

Antalya’da üniversite öğrenimini görüyorsun ve ailen Nusaybin’de yaşıyor. Bir yarın da Nusaybin de diyebiliriz Antalya’daki günlerin nasıl geçiyor?
Ailemle çoğu zaman iletişim bile kuramıyorum. Bazen şebekeleri kesiyorlar, bazen de konuşurken birbirimizin sesini alamıyoruz. Zaten her konuşmamda silah sesleri ya da bomba sesleri geliyor. Tüm bu olumsuzluklar bir yana çocuk yaşta olan kardeşlerim var. Bu savaştan nasıl etkileniyorlar tahmin dahi edemiyorum. Onlardan uzakta güne başlarken öncelikle annemi arıyorum ve durumlarını soruyorum. “Elektriğiniz, suyunuz var mı? Yiyecek ekmeğiniz var mı?'' diye soruyorum. Ramazan başladı ve o bölgenin halkı %90 Müslüman. Böyle bir ortamda bu ayı nasıl geçirecekleri konusunda kaygılanıyorum. Açıkçası buradaki günlerim korkuyla geçiyor. Arkadaşlarımı ve ailemi sürekli arıyorum, günlerim onlara ulaşmaya ya da onlardan haber almaya çalışmakla geçiyor.

Bunların dışında çatışmalar başlamadan önce yaptığımız tüm planlar çatışmaların başlaması ile alt üst oldu. Benim durumumda olan ve batıda okumaya çalışan çoğu öğrenci zor durumda. Zaten Nusaybin’de bankalar yok edildi. Ailem maddi olarak da herhangi bir destek sağlayamıyor bana. Tabi öylesine büyük trajediler yaşanıyor ki bu sorunlar sıradanlaşıyor maalesef.

Çatışma bölgelerinde eğitim de yapılamıyor gördüğüm kadarı ile. Okullar boş ve insanlar bu ortamda sınavlara hazırlanmaya çalışıyor böylesi bir ortamda nasıl fırsat eşitliği sağlanabilir?
Benim küçük kardeşlerimin okul ve eğitim durumu çok kötü kocaman bir yıl kayıpla geçti onlar için. Bu nedenle fırsat eşitliğini sağlayabilmek mümkün görünmüyor. YGS sınavı gerçekleştirilirken Nusaybin’e yasak geldi. Sınava girecek olanlar şehri terk etti. Bu konuya şu şekilde yaklaşmak da fayda var. Antalya’da özel bir eğitim kurumunda öğrenim gören bir çocuk ile savaş ortamında o psikolojide büyüyen bir çocuğu denk görmek akla ve mantığa uymayan bir durum. Bu perspektiften bakarsak ciddi bir hak gaspı söz konusudur. Bu fark nasıl giderilebilir bilmiyorum ancak ortada ciddi bir sorun var.

Kritik bir konuya değindin aslında. Peki, savaş ortamında büyüyen bu çocuklar nasıl sağlıklı bir birey olabilir?
Tabi ki böylesi bir ortamda büyüyen çocukların geleceği nasıl olabilir. Çocukların psikolojik sorunlarını nasıl çözeceklerini merak ediyorum doğrusu. Örneğin; bu çocuklara gereken psikolojik destek sağlanacak mı? Çoğu çocuk savaş ortamı nedeni ile eğitim hakkından mahrum oldu. Her gün bomba ya da silah sesiyle uyanıp irkiliyor bu çocuklar. Bir de televizyonlarda güvenlik güçlerinin görüntülerini izliyoruz trajikomik görüntüler bunlar. İnsanlar evlerinden çıkamıyor ekmek, su, elektrik yani temel yaşam ihtiyaçları karşılanmıyor. Dışarı çıkan insanlara ''eğer içeri girmezseniz vururuz’ diye anonslar yapılıyor. Savaş ortamında devletin şefkatli kollarından söz etmeyi ve bunun propagandasını yapmayı acı buluyorum. Bu propagandayı da amatörce yapıyorlar. Nusaybin’de çekilen teslimiyet görüntüleri de tam bir fiyaskoydu. Görüntülere baktığınızda teslim olan çoğu insanın halktan insanlar olduğu açıkça görülüyor. En basitinden bu insanların üzerinde neden normal elbiselerin olduğunu bile sorgulamak gerekiyor. Bir film seti kurmuşlar, teslim olanları da YPS’li diye gösteriyorlar. Tüm bunları halkın moralini çökertmek için yapıyorlar. 89 gün süren sokağa çıkma yasağına rağmen insanlar Nusaybin’i terk etmediler işte bu direngen tavrı kırmak için tüm bunları yapıyorlar.

Çocukların durumuna dönecek olursak, bak şöyle düşün senin kardeşlerin, ağabeylerin bu savaşta ölmüş ve iktidarın sana olan baskısını görmüşsün kim olsa kin ve nefret duyar ve o kinini, nefretini azaltmak için bir şeyler yapar.

Bu çatışmaların ne zaman biteceğini ve siyasal hayatımıza ne gibi etkilerinin olacağını düşünüyorsun?
Bu süreç tam anlamıyla bitecektir demek zor. Bu savaş bir yıldır devam ediyor. Böylesi büyük bir yıkımı ve savaşın etkilerini halkın hafızasından silebilmek pek mümkün görünmüyor. Siyasal açıdan barış ortamına tekrar dönülebilir mi? Bu siyasal anlayışla özellikle kalıcı barışın sağlanabileceğini düşünmek saflık olur.

“BATIDA YAŞAYAN İNSANLARIMIZIN DURUMU DA PEK PARLAK DEĞİL''

Özellikle bu konu sadece doğu bölgesindeki bir barışı kapsamıyor. AKP iktidarı ülkeyi yönetmeye başladığından beri kademeli olarak emekçi kesimlere olan saldırısını arttırıyor. Bu saldırılar da son dönemlerde şiddetlendi. Makbul insanlar yaratmaya çalışıyorlar ya da onların deyimiyle ifade edersek, kendilerine biat eden kullar istiyorlar. Ben burada yaşayarak görüyorum Batıda yaşayan insanlarımızın durumu da pek parlak değil. Örneğin; siyasal açıdan devrimci kesimlere yönelik baskılar hiç bitmiyor. Sürekli kovuşturmalar ve gözaltılarla yıldırmaya çalışıyorlar. Açıkçası AKP iktidarından hiç umudum yok.

Doğu kökenli biri olduğun için baskılara maruz kalıyor musun ve bu savaşın Türk ve Kürt halkı arasında duygusal bir kopuşa neden olduğunu düşünüyor musun?
Okula ilk başladığımda çözüm süreci zamanıydı ve çatışmalar henüz başlamamıştı. Sınıfa girdiğimde Mardinliyim dediğim zaman insanlarda olumlu bir tepki vardı. Çözüm süreci bozulduğunda ve çatışmalar şiddetlendiğinde sınıfımdaki arkadaşlarımın da tavırları yavaş yavaş değişti. Televizyonlarda ya da gazetelerde sürekli olarak Nusaybin adının geçiyor olması da bu olumsuz tavrın bir nedeni. Bugün yaşadığımız sürecin bu anlamda en önemli sorumlusu da yandaş medyadır. Arkadaşlarım bana tavır alıyorlarsa ve benimle empati kurmakta zorlanıyorlarsa yandaş medyanın haberleri yüzündendir.

Beni üzen şey ise arkadaşlarımın bana aşağılık bir ırktan geldiğimi söylemiş olmaları. Tabi bu söylemleri dikkate almıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Elimden geldiğince olgunluk gösterip, onlara gerçekte ne yaşandığını dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum.  İşte duygusal kopuş diye sormak istediğin meselenin esasen kilit noktası burada yatmaktadır. Bu röportajı okuyan birisi çevresinde bu tarz ırkçı söylemlere şahit olmadığını söyleyemez. Mevcut olan hakim ideolojinin etkisi ile söylem üreten insanların bu durumu aşmaları için önce savaşı yaşayan kişilerle duygusal bir bağ kurmaları gerekir. Bu bağı da öyle bir anda sağlamak mümkün değil. Medyanın önemli bir sorumluluk üstlenerek Kürt ve Türk halkına birbirlerini anlamaları konusunda yardımcı olması gerekiyor. İfade ettiğim çözüm yolları şimdilik çıkmaz gibi görünüyor. Sizin gibi tarafsız yayıncılık yapmaya çalışan kurum sayısı oldukça az, hal böyle iken tek bir tarafın sesi duyulur oldu. O taraftan gelen ses de ölüm istiyor, kan istiyor.

“DÜŞMAN KAPIMIZA GELDİĞİ ZAMAN MI BİRLEŞMEYİ DÜŞÜNÜYORLAR''

Bu soruya şunu da eklemek isterim özellikle insanlar bu söylediğime kulak versin istiyorum. Bakın ülkede bu kadar acı varken tüm bu sorunların çözümü olması gereken taraf yani muhalifler parçalı ve dağınık durumdalar. Sonunda düşman kapımıza geldiği zaman mı birleşmeyi düşünüyorlar. Mahalleler, sokaklar ve küçücük çocuklar öldürülürken halen daha anlamsız bir kibirle fraksiyon kavgasına tutuşmanın bu ülkeye nasıl bir yararı olduğuna anlam veremiyorum. Taraflar birbirlerini acımasızca eleştiriyor. Öncelikle muhalif çevreler kendi aralarında nezaket kültürü oluşturmalı değilse bu şekilde ortak bir dili ya da muhalif cepheyi oluşturmak imkansız görünüyor. Bu savaş ortamında SOL çevrelerin yaklaşımlarını izliyorum açıkçası net bir biçimde tavır aldıklarını göremiyorum. HDP’yi eleştiriyoruz, elbette ki her hareket eleştiriye açıktır. Ancak yaptığınız bu eleştirileri ne zaman rapor halinde veya bir klasör halinde bu partinin ilgili kurullarına sunup tartıştınız. Muhalif kesim öncelikle bir diyalog ortamı oluşturacak. Bunu yapmak zorundalar, günlük yaşam pratiği bu durumu onlara dayatıyor. Sanki kötü bir filmin oyuncuları gibiyiz; hepimiz iktidar saldırdıkça kendi içimizde parçalanıp, bizimle aynı fikirden olan insanlardan düşmanlar yaratıyoruz. Bugüne dek hep kutuplaştırıldık, birleşmeyi denemedik. Haziran hareketi bu anlamda iyi niyetli bir hareket ancak bu birliğin üst kurullarda sağlanması bir şey ifade etmiyor. Tabanda mücadele eden insanlarında birbirlerini mücadele arkadaşı olarak görmeleri gerekmektedir. Eğer birleşme adımları atılırsa ben güzel bir Türkiye umut ediyorum gerçekten.

Çatışma bölgesinde yaşamaya çalışan ve senin durumunda olan ailesinden uzakta endişeyle eğitimini sürdürmeye uğraşan insanlara nasıl bir mesaj iletmek istersin?
Orada yaşan halk gibi batıda eğitimini sürdürmeye çalışan çocuklar da büyük endişe yaşadı. Bu süreç çok zordu onlar için. Eğer ailesinden veya yakın arkadaşlarından ölen varsa başsağlığı diliyorum. Hepimiz zor bir dönemden geçiyoruz ben bunu kendimden biliyorum. Hiçbir şey bu dönemde yaşanan hukuksuzlukları ve insanlığa karşı işlenen suçları hafızalardan silemez. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri

Tahliye kararına itiraz: Nihal Candan yeniden cezaevine girebilir
Çorum-İskilip Karayolunda Korkunç Kaza: 2 Ölü, 2 Yaralı
Gülben Ergen'den Sezen Aksu Şarkısı MüjdesiJe Hızıyla!
“Erdoğan’la görüşme Çankaya Köşkü’nde olsun isteriz demiş
Tekirdağ'da Fuhuş Operasyonu: 6 Tutuklama, 34 Yabancı Kadında Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık