Öğrencilerin gözünden konut krizi: "Ben şu an sadece insanca yaşamayı hayal ediyorum''

Türkiye'de artan konut kiraları ve yurtların yetersizliği öğrencilerin bir numaralı sorunu haline geldi.

Emlak krizi nedeniyle fahiş oranda artan kira ücretlerini karşılayamayan ya da KYK yurtlarında yer bulamayan üniversite öğrencileri, bir odayı 2 kişi paylaşmak ya da salonu kiraya açmak gibi yöntemlerle kiraya ortak öğrenci sayısını artırarak geçinmeye çalışıyor. Bazıları ise İstanbul'dan gitmeyi veya üniversiteyi açıktan bitirmeyi bile düşünüyor.

Türkiye'de son 2 yılda kira artışları katlanırken, özel yurtlarda da fahiş zamlar yapıldı. Kredi Yurtlar Kurumu'nda (KYK) ise durum pek farklı değil. Burada ise yer sıkıntısı krizi her geçen gün büyüyor. Özellikle İstanbul'da öğrenciler yer bulmakta sıkıntı yaşıyor. Barınamıyoruz diyen bazı öğrenciler kenti terk etmeyi veya üniversiteyi açıktan tamamlamayı bile düşünüyor.

Emlak krizi nedeniyle fahiş oranda artan kira ücretlerini karşılayamayan ya da Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarında yer bulamayan üniversite öğrencileri, bir odayı 2 kişi paylaşmak ya da salonu kiraya açmak gibi yöntemlerle kiraya ortak öğrenci sayısını artırarak geçinmeye çalışıyor. Emlakçılar, öğrencilerin artık çok evlerde çok nüfuslu kaldığını söylüyor. BBC Türkçe'den Fundanur Öztürk'ün haberine göre bazı öğrenciler 3+1 evlerde 6-7 kişi kaldıklarını ama buna rağmen, çalışmadan geçinemediklerini anlattı.


“Evde masa koyacak yerimiz bile yok”
Edirne’de peyzaj mimarlığı okuyan Zülal ve arkadaşları, 1500 TL kirası olan 1+1 evde 3 kişi kalıyor. Odalardan birine iki yatak ve küçük bir dolap anca sığıyor. Diğer odaya ise ancak üçüncü yatak ve bir çalışma masası… Hiçbirinin kendine ait bir yatağı yok. Kimin ders çalışmak için masaya ihtiyacı olursa, o odadaki yatağı da sabaha kadar o kullanıyor.

Evde üç öğrenci aynı anda ders çalışamadığı gibi, Zülal’in mimarlık çizimlerini gerçekleştirmesi için gerekli büyüklükte bir masası yok. Zülal, çizimlerini yerde ya da duvarda yapmaktan omurga eğriliği yaşadığını söylüyor: "Çizim yapmak için sabahladığım günlerde salonu ben kullanıyorum, arkadaşlar diğer odada uyuyor. Kimsenin özel bir alanı ya da kendi yatağı yok. "Tek bir masamız var, iki kişinin online derse girmesi gerektiğinde ortalık karışıyor. Balkona kadar yan yana sıralanıyoruz” diyor.


“Sadece öğrenci’ kalmadı, işçi-öğrenci kesimi var artık”
Zülal aylık masraflarının neredeyse 2 bin TL’ye yaklaştığını, market fiyatlarının her geçen gün arttığını ve doğal gazı en düşükte yaksalar bile aylık 500-600 TL fatura geldiğini söylüyor.

Çalışmak için başvurduğu yerlerde 10 saat mesai için 70-80 TL ücret teklif edildiğini şöyle anlatıyor: "Öğrenciler geçinebilmek için eğitimlerinden vazgeçiyor. Artık ‘sadece öğrenci’ dediğimiz kesim kalmadı, ‘işçi-öğrenci’ kesimine dönüştü. Yani öğrenci çağındaki işçiler... İnsanın bir noktadan sonra ne gücü ne umudu kalıyor. Ama depresyona girmek, mental sağlığını düşünmek ya da bu duyguları yaşama şansın da yok. Bu duygular da artık hayal oldu.

Ne kadar geri düşersen, o kadar çok yaklaşıyorsun yerin altına. Çünkü yanında arkadaşın da çürüyor seninle. Sen umutsuzsun, o da umutsuz. Ona umut olmak istiyorsun ama olamıyorsun. Birlikte çürüyüp gidiyorsunuz.”

“Öğrencilerin konuştuğu tek konu ekonomik kriz”
Zülal’e göre kampüslerde, kafelerde, öğrencilerin bir araya geldiği her yerde sadece tek bir şey konuşuluyor: Ekonomik kriz. Öğrencilerin tüm yaşamını, sosyal hayatını ve gündelik sohbetlerini bu gerçeklik belirliyor: "Eskiden param yok demeye utanırdın ama şimdi çok özgür bir biçimde utanmadan, sıkılmadan, boynumu bükmeden 'Param yok' diyebiliyorum. Çünkü şu an cebimde 5 lira olması benim suçum değil. Minibüse binemediğim için eve yürümek zorunda kalmam benim suçum değil."

“Her sabah acı gerçekle uyanıyorum”
Ücretsiz olarak staj yapan Zülal, "Artık içimde öfkeden başka bir şey yok" diyor ve ekliyor: "Her gün oraya o kadar büyük bir umutsuzlukla gidiyorum, o yolu o kadar zor yürüyorum ki. Bugün bir kişi, çocukları böğürtlen ağacından uzanıp elleriyle böğürtlen yiyebilsin diye 1000 liralık böğürtlen ağacı satın aldı. Ben o adam o ağacı alsın diye her gün diplerini temizleyip, yapraklarını siliyorum. Ama benim böğürtlen almaya param yok. Her sabah bu acı gerçekliğe uyanıyorum.”

Zülal "Hiç böyle bir üniversite hayatı hayal etmiş miydin?” sorusuna acı bir şekilde gülüyor. Geçim sıkıntısı hayatının o kadar merkezinde ki, soruyu komik buluyor: "Bana hep şunlar söylendi: 'Edirne tam bir öğrenci şehridir, üniversite hayatı çok güzeldir, en güzel zamanlardır, okulu uzat, bol bol ciğer ye…' Ben bir yıldır Edirne’de hala ciğer yiyemedim.”

“Kapıcı dairesinde kalıyoruz telefon bazen çekmiyor”
Ankara’da Alman Dili ve Edebiyatı okuyan Zeynep’in Mamak’taki evinde Zeynep’le birlikte 6 öğrenci kalıyor. Zeynep’i aradığımda ilk önce hatta sorun yaşıyoruz. Çünkü Kot 3’teki evinde zaman zaman telefon ve internet çekmiyor. Odaların birinde pencere yok, ev yalnızca öğleden sonra 14.00-17.00 arasında güneş alıyor. Zeynep telefonda, “Bize yetiyor, mecburuz…” diyor: "Emlakçı ücretlerini karşılayamayacağımız için sokak sokak gezerek ev aradık. Kapıcı dairesi aslında burası, onun için telefon bazen çekmiyor. Şehir merkezine ve okullarımıza uzak bir yerde.”

Zeynep aslında ilk önce 3 kişi olarak eve çıktıklarını ama masraflar ve diğer arkadaşlarının barınma ihtiyacı sebebiyle nüfusun 6’ya çıktığını anlatıyor: "Yatak odalarını 2’şer kişi bölüşüyoruz, salonda da 2 kişi kalıyor. Nöbetçi yurt bile çıkmayan ama okuduğu şehirde çalışmak zorunda olan arkadaşlarımız bizle kalıyor.

3 kişi yaşayarak ev giderlerini karşılayamayız. Geçici olarak kalan 3 kişi okul açılana dek yurt ya da ev bulamazsa, kalıcı olarak bize yerleşecek. Ailelerimizin de çok geliri olmadığı için okul döneminde çalışmamız gerekebilir. Kış ayında doğal gaz artacak, elektrik faturamız artacak.”

“Küf kaplamış odada 2 kişi kalıyoruz”
Ankara’da ikinci sınıf eczacılık öğrencisi olan Berrin, bir odası küflü 2+1 evde 3 kişi yaşadıklarını söylüyor. Ev rutubetli olduğu için çamaşırlarının kurumadığını, bir duvarını küf kaplamış odada 2 kişinin kaldığını anlatıyor. Ev ya da yurt bulamamış arkadaşları olduğunda geçici süreli olarak ev nüfusunun arttığını, zemin katta oldukları için çok kişi kalsalar da çevreden dikkat çekmediklerini söylüyor.

BBC Türkçe’ye konuşan öğrenciler, özellikle son bir yıldır kendi aralarındaki dayanışmayla ev bulduklarını anlatıyor: "Üniversiteliler son 1 yıldır kapı kapı gezerek ev buluyor. Ayrıca üniversite dayanışmaları sayfalarına ilan veriliyor ve bir mezun kendi evinden daha çıkmadan, alt dönem öğrenciler yerleşiyor. Bizim evimiz zemin katta, apartmana girip çıkarken kimse bizi pek görmüyor o yüzden dikkat çekmeden fazla kişi kalabiliyoruz.”

“Sessizce girip çıkıyorduk apartmana, kimse görmüyordu bizi”
Berrin, bu eve taşınmadan önce 3+1 bir evde 7 kişi kaldıklarını söyleyerek "Hem masrafları birlikte karşılamak hem de kalacak başka ev bulamadığımız için birlikte kalıyorduk” diyor: "Salonda bir kişi, diğer üç odada ikişer kişi uyuyordu. İnsanca bir yaşama biçimi değil ama geçinebilmek için en mantıklısı buydu. 7 kişi kaldığımız evde ev sahibiyle aynı apartmanda değildik. Apartmandaki insanlar da birbirini tanımıyordu. Sessizce girip çıkıyorduk apartmana, kimse görmüyordu bizi.”

Çok nüfuslu evlerde öğrencilerin kendilerine ait bir alan yaratamadığını ancak başka çarelerinin olmadığını söylüyor Berrin. Ders çalışmak için eve aldıkları masayı bile mezun olan kişilerde "dayanışma" ile çözdüklerini fakat ev çok kalabalık olduğu için genelde kütüphanelerde ders çalıştığını belirtiyor.

Berrin, evin faturalarla birlikte aylık 2 bin lira olduğunu söyleyerek, sebze meyve alamadıklarını, genellikle makarna ve bulgur tükettiklerini söylüyor: "Markete canımın istediği bir şeyi almadan önce beş kere düşünüyorum. İstediğim bir kıyafeti ya da kitabı alabilmek için başka şeylerden kısıyorum. Sadece günü çıkarmaya çalışıyoruz üniversiteliler olarak. Yarınımızın bir garantisi yok. Banka hesabımızdaki para çoğu zaman yarını çıkarmaya yetmeyecek durumda oluyor.

Geleceksizlik endişesiyle inanılmaz bir umutsuzluğa sürüklenebiliyoruz ama burada da birbirimize tutunuyoruz. Hepimizin ortak kaygıları var, burada birbirimize tutunarak bir şeyleri aşmaya çalışıyoruz evlerde.”

“Baraj puanı kaldırıldı, evlere talep artacak”
Türkiye Emlak Komisyoncuları Derneği Başkanı Nizameddin Aşa "Eskiden öğrenci evlerinde genellikle 2-3 kişi kalıyordu, şu anda bu kişi sayısı fazlalaştı” diyor. Aşa, emlakçıların elindeki ev sayısının çok az olması nedeniyle emlak piyasasındaki krizin yıl boyunca devam edeceğini öngörüyor:

"Örneğin İstanbul Beşiktaş’ta en düşük ortalama kira 7-10 bin TL şeklinde. Bir öğrencinin bu fiyatı karşılayabilmesi için o evde 3-5 kişi yaşaması gerekiyor. Kişi sayısı çok fazla olduğunda da mal sahibi müsaade etmiyor.”

Ankara Tüm Emlakçılar Meslek Odası Başkanı Hakan Akçam ise bu yıl üniversite sınavlarında baraj puanın kaldırıldığını hatırlatarak, artan taleple birlikte 1-1,5 ay içerisinde ev bulmakta “ciddi sorun” yaşanacağını söylüyor: "Bu yıl üniversitelerin yüzde 90’ına öğrencilerimiz yerleşecek çünkü baraj kalktı. Bu da bir yoğunluk oluşturacak. KYK’daki yurtlar muhtemelen yetersiz kalacak. Dolayısıyla öğrenciler, konutlarda da 3-5 kişi kalmak isteyecekler. Geçen yıl öğrenciler Ankara’da orta halli bir evde paylaşımlı olarak 500 liraya barınabiliyordu. Ama bu yıl orta halli bir evde 1500-2000 lira civarında bir giderleri olacak. Bu da aileleri zorlayacak.”

“Bir arkadaşımız mutfakta kalıyor”
Hatay’da veterinerlik okuyan Murat, tek maaşlı bir memur ailenin üç çocuğundan biri. Pandeminin ardından yüz yüze eğitim için kente döndüklerinde çok yüksek kira fiyatlarıyla karşılaştıklarını söyleyen Murat, 2 odalı bir evde 3 öğrenci yaşadıklarını söylüyor.

1500 lira kira ödedikleri evde bu kışı nasıl geçirecekleri ise belirsiz çünkü ev sahibinin yıllık 200 dolar olarak istediği kömür parasını karşılayamıyorlar. Murat, "Muhtemelen elektrikli soba ile…" diyor. Eve sığabilmeleri için içlerinden birinin Amerikan mutfaklı bir odada kalması gerekiyor:

"Mutfak gömme olduğu için, aslında sanki oturma odası gibi…Yani kendini ikna edince, öyle oluyor biraz. Esasında bir arkadaşımız teknik olarak mutfakta kalıyor.”

"Benim kuşağım bence artık ‘hayallerini’ çok da düşünmüyor”
Zülal, "Benim kuşağım bence artık ‘hayallerini’ çok da düşünmüyor” diyor: "Ben de bunun üzerine düşünmeyi erteledim. Eskiden çok kolaylıkla hayallerimi sıralayabilirdim ama şu an kafamda o kadar çok süzgeç var, hayallerim o kadar çok şeye takılıyor ki… Hayal kurarken bile özgür değilim. O yüzden şu an tek hayalim, temel ihtiyaçlarımı rahatça karşılayabilmek.”

Zeynep ise üniversiteyi kazandığı Erasmus programıyla bir dönem yurt dışında okumak gibi bir hayali olduğunu ama bunun artık ‘imkânsız’ olduğunu söylüyor: "Ben şu an sadece insanca yaşamayı hayal ediyorum, ay sonunu rahat getirebilmek istiyorum. 4. senemin sonunda bir işe girebileceğimi bilerek mezun olmak istiyorum."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.