Ali Kaya Soysal
İlk önce maç önünü bir görelim; 15 Temmuz'dan sonra ülke genelinde yapılan gösterilerin bir devamını izledik Konya'da.. Yani, vatan millet kolkola, barış, demokrasi, tek bayrak, tek devlet adına müthiş maliyetlerle hazırlanmış bir kreografi... Kim bu sloganlara veya ilkelere 'hayır' diyebilir, harcanan milyarlara rağmen. Çünkü unutulmamalı, ekonominin dibe vurduğu bir dönemde en azından Konya esnafı birkaç günlüğüne de olsa nefes aldı, pankartçısı, bayrakcısı, ışıkcısı, tesisatcısı, börekcisi, köftecisi, ayrancısı ve hatta meşale üreticisi, evine ekmek götüren ebeveyni...
***
Buraya kadar çok hoş, ama pratikte böyle mi oldu? Mevlana'nın şehrinde akşamüstü saatlerinde taraftarlar arasında çıkan kavgalar, otobüslere atılan taşlar, maç oynanırken sahaya atılan meşaleler, toplu küfürler ve bunun gibi vandallıkları görmezlikten gelebilir miyiz? Tıpkı 15- 20 gündür düzenlenen "demokrasi nöbetleri" filminin bana göre samimi olmayan prodüktürleri, rejisörleri ve figüranları Konya'da idi..
***
Biraz maç konuşalım dilerseniz; son iki haftada birçok Avrupa liginde "süper kupa " finali izledim, bunların arasında bugün oynanacak İspanya'da Barcelona-Sevilla ve Almanya'da Dortmund- Bayern maçları henüz yok.. Ama eminim, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi bugünde bu dört takım kupayı müzelerine götürmek için sahaya en ideal onbirleriyle çıkacaklar... Çünkü lig öncesi son ciddi maçlardır bu finaller. Kaldı ki sonunda anlamlı bir kupa alınacaktır....Bu açıdan Şenol Hoca'yı sahaya sürdüğü takımdan dolayı eleştiriyorum. İlk onbirde sakatlanmadığı sürece banko oynatacağı Adriano 85 dakika, Queresma ise 60 dakika yok,.. Bakın mesela, Sosa demiyorum, hatta bana göre bir aydır antrenman yapan kadrodan bir oyuncuyu çıkartıp Arjantiliyi Konya'ya götürmesini de onaylamıyorum. Bunlar görüştür, tartışılır..
***
Fakat 90 dakikanın genelinde BJK açısından eleştirilerim bunlar olsa bile oynayan oyuncular galibiyeti hak edecek aksiyonları yakaladılar.. İlk 10 dakikalık GS üstünlüğünden sonra gerek oyun inisyatifi, gerekse gol pozisyonları açısından rakiplerine üstünlük sağladılar.. İlk yarı 11. dakikada Chediou'nun korner atışından gelen topta az farkla auta giden kafa şutundan başka gol pozisyonu olmayan G.Saray'a karşı 13'de Carole'nin hatalı geri pasını değerlendiremeyen Cenk ve 33'de Oğuzhan'ın serbest vuruşuyla gole yaklaştılar. İkisinde de Muslera izin vermedi. Ardından 39'da Bruma'nın ceza alanı içinde Tosiç'e yaptığı net penaltı hakem Mete Kalkavan tarafından es geçildi..
***
İkinci 45'de Kerim Frei yerine Quaresma girdi, ama bu oyuncu sürekli sahanın sol tarafını kullanınca Tosiç'in ilk yarıda çokça denediği kanat bindirmeleri sekteye uğradı ve buradan atak yemeye başladı Beşiktaş. Üstüne üstlük bana göre yanlış Tolgay-Ömer Şişmanoğlu değişikliği gelince bu maçı GS kazanır diye düşünmeye başladım. Ancak tersi oldu, çünkü dakikalar ilerledikçe G.Saray'ın fizik zaafı ortaya çıktı ve Beşiktaş maçı koparacak pozisyonlara girmeye başladı. Özellikle 88 ve 90'da Cenk Tosun'un iki gollük hamlesi Muslera tarfından engellendi ve maç uzatmaya gitti.
***
97'de Oğuzhan'ın havadan pasına yarım vole vuran Quaresma'nın şutu az farkla auta gitti ve 100'de G.Saray'ın sağ kanattan kazandığı bir ölü topta Sneijder'in ortasına Necip zamanlama hatası yapınca Hakan Balta kafayla Galatasaray'ı 1-0 öne geçirdi. Top ortalandığı anda bana göre ince bir ofsayt vardı sanki. Uzatmanın ikinci yarısına Muslera damga vurdu tüm maç boyunca olduğu gibi. 107'de Olcay'ın arka direğe yaptığı ortaya Quaresma'nın kafa vuruşunu da engelleyecekti ama arkadaşı Chediou'nun ayak ucu temasını hesaplasabilseydi: 1-1'e geldi oyun. Maçın bitimine 3 dakika kala Bruma'nın Quaresma'ya ceza alanı içinde yaptığı hareket tartışmaya açıktı, Kalkavan takdirini "yine" GS lehine kullandı ve uzatmalar da bitti.
***
İş penaltılara kalınca Muslera faktörünün ağır basacağını tahmin edebiliyordum ve öyle de oldu. Ama sonuç olarak 120 dakikalık oyuna bakınca şunları rahatlıkla söyleyebilirim; maçı ideal onbirinden 4-5 oyuncuyu dışarıda tutarak oynayan Beşiktaş lige rakibinden daha hazır. Galatasaray'a gelince, bu kadroya en fazla bir oyuncu daha gelecek, galiba orta saha, 2-3 milyon euro çapında biri olacak bütçeye göre, gerek yok. Tek maçlık tesadüf başarı yöneticileri aldatmamalı. Teknik taktik açılardan sorunlar çok. Ben bugün Tolga Ciğerci'yi beğendim, Hakan Balta banko oynar, Podolski'nin biraz daha sakin olması gerek, Sabri küstürülmemeli, Sinan'ın kumaşı iyi zaten, fakat biraz havalara girmiş gibi geldi bana, en azından yeni bir kuaföre götürülmeli, Bruma iyiydi ofansif olarak ama tecrübesiz, geriye koşmak, yardım etmek güzel de, ceza alanı içinde rakibe nasıl müdahale edilir, Hollandalı teknik adamın çok şeyler anlatması lazım kendisine... Maçın kahramanı Muslera'yı da alkışlıyorum, hem performansı, hem de centilmenliğinden ötürü...
Maçın hakemine gelince, Mete Kalkavan'a şunu sormak istiyorum sadece: maçın kritik 4 pozisyonunda kararlarını hep aynı takım lehinde kullanırsan sana tarafsız diyebilir miyiz?
***
Sonuç olarak, Beşiktaş'ın duayeni, ikinci ölüm yıl dönümünde andığımız Süleyman Seba'nın hatırasını üzmüştür bu mağlubiyet belki ama kupanın gittiği yer en az onun kadar aziz Turgay Şeren ağabeyimizin ruhuna hediye olmuştur..
***
Bu manevi satırlardan sonra yakışmayacak, biliyorum, ancak havuz medyasının lokomotifi dün geceki maçı yayınlayan gruba bir çift lafım var: biz izleyicileri enayi yerine koymaya hakkınız yok! Zaten maçın uzatmaya gitmesiyle sizlere ekstra bir reklam geliri fırsatı düştü, ama 118. dakikada, yani maçın en heyecanlı yerinde korner atılırken "dizi reklamı" koymak neyin nesidir? Bu biiir, ikincisi, maçı yorumlayan Erman Toroğlu üslubu ve sarf ettiği sözcüklerle TV başındakilerinin sabrınımı sınıyor, hani bazılarının sınandığını sandığı gibi?
Şükürler olsun ki, Ziraat Türkiye Kupası maçlarına daha aylar var, kim öle , kim kala..