Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı “Pelikancı adıyla matuf, iktidar içinde bir grubun adına “silahşörlük” yapanlar, şimdilik ikinci bir emre kadar kuyrukları kıstılar” diye yazdı.
Pelikancıların şimdilik geriye çekildiğini belirten Bursalı, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar konusunda bir kamu davası açacak savcının ortaya çıkmamasına dikkat çekti.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı’nın “Yargı: Cumhuriyeti, anayasayı, yasaları kim koruyacak?” başlıklı yazsının ilgili bölümü şöyle: "İktidar içinde “kanat savaşları”nın yeni hedefi Adalet Bakanı Abdulhamit Gül dişli çıktı. Pelikancı adıyla matuf, iktidar içinde bir grubun adına “silahşörlük” yapanlar, şimdilik ikinci bir emre kadar kuyrukları kıstılar.
Daha önce eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yıpratmışlar; sonra da Ahmet Davutoğlu’nu henüz Başbakan ve parti başkanıyken top ateşine tutmuşlardı. Sonuç, Davutoğlu tepetaklak görevlerinden olmuştu. Gelinen nokta, Davutoğlu’nun partiden atılmadan ayrılması olmuştu. Konumuz yine yargı ve hukuk aslında, ama bu siyasi olayın hukuk veya yargıyla ne ilişkisi var diyeceksiniz. Bir iç çatışma ve tasfiye, değil mi?! Evet, esasında ve görünüşte öyle. Ülkemizde tetikçilik siyasi bir iktidar savaşının parçası olarak işlediği, kişi hak ve özgürlüklerine yapılan saldırıların üst düzey korumaya sahip olduğu için hukuk işlemiyor.
Davutoğlu, o zaman bu silahşör veya tetikçileri dava etse dilekçesini kabul eden bir savcı bulamazdı.. O zaman şöyle sorabiliriz: Siyasi defter dürme girişimleri kendi içlerinde böylesine amansız sürüyorsa, iktidarlarının rakiplerine neler yapmazlar..
Dünkü yazımda epey sayıp dökmüştüm. Yapıyorlar zaten. Amansız, korkusuz ve alabildiğine... Eski Cumhurbaşkanı, AKP’den neden tam kopmak zorunda kaldı, RTE’ye karşı Cumhurbaşkanı adaylığını koyacak kadar kesin bir kopuş, üstelik...
Mücadele etseydi, Davutoğlu’nun başına gelenlerle karşılaşacaktı. Bir siyaset, çirkefliğin batağında ise rakiplerine karşı kullanmayacağı silah yoktur. Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar konusunda kendiliğinden dava açarak kamu adına, anayasal hak ve özgürlükler adına, ülkenin muhalefet liderinin devlet ve yasalar çerçevesinde sahip olduğu haklar adına hesap soran ve yasaları işleten bir savcılık kurumu ortalıkta bulunmuyorsa, orada keyfi bir yönetim var demektir.
Bir de şu demektir bu durum: Savcılar, Cumhuriyet rejimi, anayasa adına hareket etme özgürlüklerine sahip değiller. Yıllarca dışarı çıkmaması gereken on paralık bir adam “imza vermek” durumunda kaldığı için özgürlüklerinin kısıtlanmasından şikâyetçi! Hakkındaki soruşturmanın şeklen olduğundan ve bir süre sonra kendiliğinden kapanacağından şüphesi olan var mı?"