Pelin'in yazarı Murat Arda, Enes Kara ve Pelin'i anlattı: Cemaat ve tarikatların yok ettiği gençlik.

Cemaat ve tarikatların yok ettiği hayatların son örneklerinden biri Enes Kara'ydı. Yok ettikleri bir başka isim ise Vildan Kutlular'dı. Onun ve İstanbul'un 90'lı yıllarının rocknroll dünyasını anlatan Pelin romanının yazarı Murat Arda ile konuştuk.

Röportaj: Ali Isıyel

Türkiye, 11 Ocak 2022'de Nur Cemaati'ne mensup bir ailenin, cemaat yurdunda kalan üniversite öğrencisi çocukları Enes Kara'nın intiharıyla sarsıldı. Fakat bu, Enes Kara'yı ölüme götüren karanlığın aldığı ilk can değildi. Gerekli adımların atılması yönünde iktidarın herhangi bir çabası olmadığı gibi, cemaat ve tarikatlara verdikleri destekle maalesef bunun son olmayacağı endişesi de toplumda hâkim.

Enes Kara'nın intiharı sonrası akıllara, Nur Cemaati'nin liderlerinden ve cemaatin yayın organı Yeni Asya Gazetesi'nin o dönemki imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular'ın kızı Vildan Kutlular'ın ölümü geldi. Vildan'ın hikâyesini, Beyoğlu'nun 90'lı yıllarını ve dönemin İstanbul'unun yeraltı rock'n'roll hayatını içeriden bir gözle 'Pelin' ismiyle romanlaştıran Murat Arda ile konuştuk.

Murat Arda, kitabı ilk olarak 2013 yılında yayımladı. 10 gün önce ise kitabın 3'üncü baskısı yapıldı. Fakat bu kez kitap bir üçleme olarak çıkacak ve yayımlanan Pelin & Taksim Sound bu üçlemenin ilk bölümü.

Gelin İstanbul'un 90'lı yıllarındaki yeraltı dünyasına, cemaat ve tarikatların pençesinde yok olan bir gençliğin hikâyesine ve o dönemden bugünlere uzanan, değişmeyen karanlığa bir göz atalım. Murat Arda ile röportajımızı aşağıda okuyabilirsiniz.

Pelin & Taksim Sound adındaki romanınızın üçüncü baskısı hayırlı olsun. Zihin Açıklığı Enstitüsü’nün yayınladığı bu kitap ile daha önce Destek Yayınlarından basılan ilk romanınız Pelin arasında bazı farklar var.  Aslında bu versiyon, önceki kitabınızın ilk bölümü niteliğinde. Bu kitabın macerasını biraz anlatır mısınız?

Teşekkürler sevgili Ali; yazdığım ilk roman Pelin aslında neredeyse 1000 sayfalık devasa bir yeraltı romanıydı. Tam bir çılgınlık. Basım sürecinde ise editörüm Zeynep Atayman’ın yönlendirmesiyle kitabın 400 sayfaya düşürülüp üç kitabın tek kitap halinde basıldığını söyleyebiliriz. Üçüncü baskıya gelindiğinde ise DeliKasap Dergi, TR!P Kültür ve Şampiyon Dergi’yi de bünyesinde bulunduran Zihin Açıklığı Enstitüsü’yle yola devam etme kararı alınca romanı aslında başta arzuladığım üçleme formatında basmaya karar verdik. Birinci kitap ilk bölüm Pelin & Taksim Sound böyle ortaya çıktı.

Pelin’in ölümünün üzerinden neredeyse çeyrek asır, Pelin’i yazmanızın üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. Ancak Pelin ilk değildi, son da olmadı. Yıllardır değişmeyen bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Genç bir kadının 90’lardaki var olma mücadelesinin romanı olan Pelin üzerinden günümüzü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ülkede ezilenlere ve özellikle kadınlara yönelik baskı, şiddet, onları kontrol altında tutma, onları hizaya çekme ve köleleştirme eğilimleri giderek daha da hakim kültür haline dönüşmeye başladı. Aslında hep böyleydi ama bu yüzkarası durum daha da görünür olmaya başladı diyelim. Bu yüzden ne yazık ki daha çok Pelin vakası ile karşılaşacağımızı söyleyebiliriz. Seküler ya da dindar ayırmadan söylüyorum; kadınların kendilerini esir almak isteyen baskıcı erkek egemen kültüre başkaldırıları da büyük bir kadın dayanışmasıyla her geçen yıl daha da güçlenerek meydan okuyan bir düzeye ulaştı. Bu durum özgür bir ülke düşleyen kesimler adına çok umut verici. Siyasal İslam’ın aşırı milliyetçilikle flörtünün iyice cilaladığı bu tuhaf eril kültüre kadınların kolay teslim olmayacakları aşikâr. Kadınlar ve özgürlük kazanacak çünkü çok güçlü bir direniş kültürü bu hayat düşmanlarına şunu haykırıyor: “Geleceğin dünyasında size yer yok.”

Enes Kara’nın intiharıyla birlikte akıllara Pelin romanı geldi. Pelin ve Enes Kara arasında nasıl bir benzerlik görüyorsunuz?

Türkiye’de egemenlerin gençlere ve kadınlara bakış açısı korkunç. Özgürlük düşüncesi özellikle 12 Eylül faşist darbesi sonrasında sadece Siyasal İslamcı-milliyetçi “Türk-İslam Sentezci” erkeklerin kafalarına göre bir diyanet özgürlüğü seviyesine indirgendi. Bu güruhun gençlere ve kadınlara sunduğu özgürlük anlayışı hastalıklıdır. Siyasal İslamcıların laik kesime bakışı belli ama dindar kadınlara bakışları ve onlara reva görülen “serbestiyet” alanları bile hep kadın düşmanı bıyıklı tahakkümüyle dolu. Örneğin türban özgürlüğü konusunu ele alalım. Tabii burada sadece dinci ve milliyetçi kesimleri suçlamıyorum. Türk entelijansiyası da özgürlük düşüncesine ihanet etti ve türban konusunda bile evrensel özgürlük kaidelerine göre değil de Siyasal İslam’ın kodlarına göre pozisyon aldı. Başörtülü ya da başörtüsüz kadınların yanında yer almak yerine Siyasal İslamcıların tahakkümünü tekrar etme hatasına düştüler. Bunu bilerek yaptılar diyemem ama sistemin kullanışlı aptallarına dönüşerek özgürlük kavramının hep baskıcı-dinci erkek gözlüğüyle algılanmasına hizmet ettiler. “Kadınların türban takma özgürlüğü” denildi ama medyada ne dindar ne de liberal çevrelerden şöyle bir itiraz duyduk: “Pardon da peki kadınların türban takmama özgürlüğü ne olacak?” Pelin ya da Enes, kadın ya da erkek fark etmiyor; bu gençlere gerçekten ne hissettikleri ve ne istedikleri asla sorulmadı. Her soruna çözüm olarak muhafazakârlık gömleğini dayatmak korkunç sonuçlara yol açtı. Enes’in intiharı, Pelin’in yolu ya da kadın cinayetleri işte hep bu durumun tezahürü. Kitabın güncelliğinin sebebi de burada yatıyor. Enes ile Pelin’i buluşturan şey bu ülkede özgürlük kavramının onun doğasına ters yorumlanmasının bir alışkanlık haline dönüşmesi bana göre. Gündelik hayatın faşistleştirilmesi, sıradan faşizmin mutlak ideoloji haline dönüşmesi gibi kallavi bir sorunumuz var.

Pelin’de özgürlük düşüncesine dair varoluşsal sorgulamalar var. Özgürlük ama kimin özgürlüğü? Kitaptan harekete size göre Enes Kara ile Pelin’i kuşatan ve onları yok oluşa sürükleyen şey özgürlük olgusunun yokluğu mu?

Özgürlük kavramının iğdiş edildiğini düşünüyorum. İşte tüm bu özgürlük meseleleri uygar dünya gözlüğüyle yurttaşlık kültürü yararına yorumlanmak yerine salt erkek egemen dinsel tahakkümün güçlenmesi ve gündelik hayatta, siyasette ve yaşamın hemen her alanında magandalık kültürünün serbestisi olarak toplumsal hayatımızın canına okudu. Dün Pelin, bugün Enes, yarın bir başka gencimiz eğer bu yalan ve iki yüzlülük kültürüyle mücadeleyi yükseltmezsek bu insanlık dışı patriyarkal düzenin kurbanı olmaya devam edecekler. Pelin romanı bu anlamda Türk edebiyatında bir ilktir, dinci-milliyetçi patriyarkal sistemin kodlarına yönelik bir çözümleme metnidir ve bunu yaparken mizahı ve rock müziği kullanır. Her şeye rağmen umutlu ve mutu bir kitap Pelin çünkü yarının özgür gençleri ile omuz omuza saf tutma yolunu seçiyor. Bu ülkenin yaratıcı enerjisini salt badem bıyıkla, yoz politik manevralarla dizginleyemezsiniz, maddenin doğasına ters bu. Gerçek özgürlük galebe çalacaktır.

Beyoğlu’nun 90’lı yıllarının bir panoramasını yazdınız. O günden bugüne neler değişti sizin gözünüzde?

O günden bugüne çok şey değişti ama değişmeyen tek şey Siyasal İslamcıların kültürel iktidarı ele geçirmeye beyhude hevesleri ve bunu hâlâ başaramamaları. Beyoğlu’nda kültür ve sanatı geriletmeyi başarmadılar mı, evet ama bu “başarı” onlar adına bir kazanım mı tartışılır. Sonuçta bir tane bile elle tutulur edebiyat eseri ortaya koyamadılar, ne evrensel bir şair, romancı çıkartabildiler ne de müzikal açıdan, yaratıcılık içeren herhangi bir sanat dalında ortaya bir eser bırakabildiler. Bu mesele dinci-gericiler için kanayan bir yaradır. İzninizle burada Pelin’de geçen bir sahneye gönderme yapacağım, “Bilin ki bu kanama sizlere bir ezadır!”

Pelin & Taksim Sound adlı bu roman rock ve metal müziği merkeze koyarken gerek uyuşturucu meselesine odaklanması, gerekse de doksanlı yıllar yeraltı dünyasını konu edinmesiyle bir belgesel niteliği de taşıyor. Bu underground bakış açısının imam hatip meselesi gibi bir hayli ana akım bir sorunla da kol kola girmesi ve kitabın tüm bunları bir genç kadının kendini bulma serüveni çerçevesinde okura sunması söz konusu. Bu alengirli mevzuları beyazperdeye ya da streaming platformlarına taşımayı düşündünüz mü?

Pelin & Taksim Sound ile ilgili bazı yapımcılarla görüşmelerimiz devam ediyor. 90’lı yılları tüm çıplak gerçekliğiyle, siyasal arka planıyla ve romanın rock’n’roll tarzını koruyarak ele alan cesur bir bakış açısını önemsiyorum. “Türkiye’de doksanlarda genç kadın olmak” gibi çetrefilli bir meseleyi konu alıyor bu kitap. Seküler ve dindar kadınların; rockçı, mütedeyyin, ateist ya da sufi fark etmiyor, farklı ve aykırı kadın kimliklerinin kültürel kodlarını gözeten bir edebiyat metnini bir film senaryosu olarak ortaya koymak dikkatli ve titiz bir çalışmayı şart koşuyor. Bununla birlikte son kertede Pelin romanının kitaptaki mizahi ve eleştirel bakış açısı korunarak daha geniş kitlelere ulaştırılabilme imkânını elbette ki sanatsal ve toplumsal açıdan kıymetli ve heyecan verici buluyorum.

Peki, okurlar Pelin & Taksim Sound adlı bu kitaba nasıl ulaşabilecekler?

DeliKasap Dergi’nin sitesinden ulaşabilirler, linki de burada:

https://www.delikasap.org/urun/pelin/

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.