Cihan “Kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha fazla iken (8 kadında 1) erkeklerde bu oran daha azdır (800 erkekte 1). Ancak erkeklerin çoğu bu hastalığın kendilerinde olamayacağı gibi yanlış bir bilgiye sahip olmaları nedeniyle memede gelişen bir kitle önemsenmemekte ve hastalığın daha ileri evrelerinde teşhis konulmasına sebep olabilmektedir. Bu nedenle erkekler de memelerinde gelişen her yeni kitleyi önemsemelidirler” dedi.
Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Şener Cihan, meme kanseri hakkında açıklamalarda bulundu.
Ele gelen kitle göz ardı edilmemeli
Meme kanserinin tanımına değinen Prof. Dr. Şener Cihan, “Meme kanseri, memedeki süt üreten, süt taşıyan ve meme destek dokusunu oluşturan hücrelerden kaynaklanan kanserdir” diye konuştu.
Meme kanserinde görülen belirtilerden bahseden Prof. Dr. Cihan şu bilgileri paylaştı:
“Meme kanserinin en sık karşılaşılan belirtisi, ele gelen kitledir. Bu kitle genelde ağrısız, zamanla büyüyen bir karakterdedir. Adet döngülerinde oluşan ve kaybolan kitleler meme kanseri belirtisi değildir. Kitlenin oluştuğu yere ve zamanla büyümesine bağlı olarak memede çekintiler, şişlikler, ileri aşamada portakal kabuğu görünümü, deride kalınlaşma, meme ucunun hassaslaşması ya da içe dönmesi ve meme başı akıntısı görülebilir. Bazı olgularda koltuk altındaki lenf düğümlerinin tutulması ve büyümesi ile bu bölgede de ele gelen kitle tespit edilebilir. Kitlenin erken tespiti hastalık tedavisi açısından önemli olduğu için kadınların kendi kendine muayeneyi alışkanlık haline getirmeleri gerekmektedir.”
Aşırı sigara ve alkol tüketimi kanser riskini artırabilir
Meme kanseri görülme riskinin birtakım faktörler nedeniyle bazı kadınlarda daha fazla olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Cihan, “Bu faktörlerin en başında genetik anormallikler yatar. BRCA1/BRCA2 gen mutasyonu taşıyan kişilerde kanser görülme olasılığı daha fazladır. Bu gen mutasyonu genetik geçişli tümörlere örnektir. Bu nedenle ailesinde meme kanseri öyküsü olanlar risk altındadır. Bunun dışında, kişinin yaşam şekli kanser gelişmesinde önemli bir faktördür. Aşırı sigara ve alkol tüketiminin birçok kanserde olduğu gibi meme kanserinin oluşumunda da önemli bir yeri vardır. Meme kanseri oluşumunda östrojen hormonunun rolü büyüktür. Kişinin yaşam boyunca östrojene maruz kalma süresini artıran erken adet görmeye başlama, geç menopoz, hiç bebek sahibi olmamak, 30 yaş sonrasında bebek sahibi olmak ve obezite diğer önemli risk faktörleridir” ifadelerini kullandı.
Riski azaltmak için yapılması gerekenler
Prof. Dr. Cihan, meme kanseri riskini azaltmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Beslenme şekli ve aşırı kilodan kaçınma: Aşırı, düzensiz ve sağlıksız öğünlerden oluşan beslenme şekli hem besin içerikleri nedeniyle hem de aşırı kilo almaya neden olacağı için risk faktörüdür. Sebze meyve ağırlıklı beslenmek, fazla kilolular için kilo vermek, alkol ve sigaradan uzak durmak meme kanseri riskini azaltacaktır.
“Egzersiz: Sadece fazla kilolu/obez insanlar için değil, normal kilolu kişiler için de günlük hayata girmesi gereken aktivitedir. Vücuttaki fazla yağların erimesine neden olarak östrojen ve insülin metabolizmasını dengelemektedir. Haftada 5 gün yarım saat süre ile yapılacak tempolu bir yürüyüş kanser riskini azaltmaktadır
“Erken yaşta çocuk sahibi olmak: Memenin anatomik ve fizyolojik tam gelişimi gebelik ve emzirme sonrası tamamlanmaktadır. Gebelik ve emzirme sürecinden geçmemiş bir memede kanser görülme riski yüksektir. 30 yaşın altında çocuk sahibi olan kadınlarda daha az meme kanseri görülmektedir. Mümkünse 30 yaşından önce çocuk sahibi olunmalı ve en az 6 ay emzirilmelidir.
“Tarama testleri/erken teşhis: Erken teşhis edilen birçok kanser için yapılan tedaviler kanseri önlemek ile aynı etkiye sahiptir. Bu nedenle özellikle ailesinde meme kanseri ve diğer kanser hikâyesi olanlar 40 yaşında, aile riski taşımayan kadınlar ise 50 yaşından itibaren meme kontrollerini yaptırmalıdır.”
Meme kanseri sıklığı yıllar içinde artmaktadır
Meme kanseri görülme sıklığının yıllar içinde arttığını söyleyen Prof. Dr. Cihan, “Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tüm dünyada meme kanseri görülme oranı 100 bin kişide 58.6’dır. Bu oran Türkiye için 56.6’dır. Günümüzden 10 yıl öncesine 2012 yılına ait kanser istatistiklerinde 46.2 olan bu oranın 2040 yılında 79 olacağı hesaplanmaktadır. Bu veriler meme kanseri riskinin çevresel faktörler yüzünden yıllar içinde katlanarak artacağını göstermektedir” açıklamasında bulundu.
Tümörün evresine göre tedavi seçenekleri değişebilir
Meme kanseri teşhisinin ve tedavisinin birçok kliniğin içinde olduğu multidisipliner bir yaklaşımı gerektirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Cihan, şunları söyledi:
“Her olgu, bünyesinde esas olarak tıbbi onkoloji, genel cerrahi, radyasyon onkolojisi ve patoloji branşlarından hekimlerin olduğu bir tümör konseyinde değerlendirilerek kişiye en uygun tedavi kararı verilir. Tümörün evresi ve alt tipine göre önerilen tedavi seçenekleri değişmektedir. Kimi hasta sadece cerrahi ile süreci tamamlayabilirken kimi hasta uzun kemoterapi ve radyoterapi sürecine girebilmektedir. Erken evrede yakalanan hastaların tedavi süreci daha rahat ve daha iyi sonuçlarla tamamlaması, tarama ve erken teşhisin önemini bir kez daha göstermektedir.”
Akıllı ilaç ve immünoterapi yöntemleri de kullanılabiliyor
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde 10 yıl öncesine göre bile oldukça önemli gelişmeler elde edildiğini belirten Prof. Dr. Cihan, “Önceki yıllarda meme, meme altı kas dokusu ve koltuk altı lenf nodları çıkarılırken günümüzde artık aynı hastada sadece tümör yatağının çıkarılması yeterli olabilmektedir. Meme kanseri cerrahisinin öncesinde ise kemoterapi, hedefe yönelik tedavi (akıllı ilaç) ve immünoterapi oldukça sık kullanılabilmektedir. Meme kanseri tespit edilmiş bir hastanın tedavi planının mutlaka bir tümör konseyi tarafından yapılması gerekmektedir” dedi.
Hastanın moral motivasyonu tedavide oldukça önemli
Meme kanseri teşhisi konulan hastanın tedavisinin hastalığın evresine ve tümörün alt tipine göre değişebildiğine değinen Prof. Dr. Cihan, şu ifadelere yer verdi:
“Erken dönem ve hormon pozitif tümörler sadece bir hormon hapı ile tedavi edebilmekteyken bazı agresif tümör türlerinde erken evrede dahi kemoterapi ve diğer tedavi seçenekleri uygulanabilmektedir. Cerrahinin şekli ve radyoterapi uygulanabilirliği yine evre ile ilişkili tedavi seçenekleridir. Kanser hastaları tedavi ve takiplerini mutlaka bir tıbbi onkolog gözetiminde yaptırmalıdırlar. Alternatif tedavi seçeneklerine yönelip, asıl gerekli tıbbi tedavilerden kaçınmak bir kanser hastasının yapabileceği en büyük hatadır. Destek tedavileri tıbbi onkolog gözetiminde ve onayı ile yapılmalıdır. Kemoterapi süreci çoğu hasta için stresli olabilmekle birlikte bu dönemi sorunsuz atlatan birçok hasta da vardır. Hastanın moral ve motivasyonu, süreci belirleyen en önemli faktördür.”
Akdeniz mutfağına yönelmekte fayda olabilir
Meme kanseri hastalarının beslenme alışkanlıklarının Akdeniz Mutfağı olarak tanımlanan daha sağlıklı besinlere kaydırılabileceğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Cihan, “Tatlı tüketimi sanıldığı gibi kanseri tetiklememektedir. Aşırıya kaçmamak kaydı ile tüketilebilir. İş ortamı temiz ve sağlıklı ise kendilerini iyi hissettikleri sürece çalışabilirler. Ancak kemoterapinin vücudun savunma sistemini zayıflatabileceği göz önünde bulundurulmalı ve enfeksiyonlara karşı gerekli tedbirler alınmalıdır. Diğer kanserlerde olduğu gibi meme kanseri hastalarının da uyması gereken kurallardan biri kontrollerini aksatmamalarıdır. Kansere yakalanmış bir kişide kanserin tekrarlaması söz konusu olabildiği gibi başka yerlerde başka kanser türleri de gelişebilmektedir. Bu nedenle düzenli kontrol önemlidir. Kontrollerde yapılacak tetkikler kişiye ve hastalığa göre değişmektedir” diyerek sözlerini bitirdi.