"Sana ne benim nerede yaşadığım" diyebilirsiniz. Ama sorunun muhatabı insanlar belki de bencileyin yüzyıllar ötesine dayalı doğma-büyüme bu toprakların çocuğu. Bu insanlar, ülkenin bu gün yaşadığı sıkıntıları, gelecekte muhtemel bir karanlığa yuvarlanmasının endişesini taşımayan aymazların bu ülkede yaşadığını söyleyebilir misiniz?
Bir ABD araştırma şirketinin Şubat 2017 başında 58 ilde yüzde 1.97 yanılma payıyla yüz yüze yaptırdığı araştırmadan çıkan sonuca göre bu referandumunun sonuçlarının "Ben sandığa gitmeyeceğim" diyenlerin belirleyecek olması gerçekten önemli, önemli olduğu kadar da düşündürücü ve acı bir gerçek. Her dört yılda bir önünüze konulan sandıkla demokrasisi ölçülen bir ülkede, sizler, ülkesinin geleceğinden sorumluluk duymayan vurdum-duymazlar veya bu ülke insanı içinde yaşamaktan nefret edecek kadar kendisini farklı bir yerde görenler, "sandığa gitsem de sonuç değişmez" diyen gücün karşında teslim bayrağını çekmiş olan 58 milyon seçmenin yüzde 15, yani 9.7 milyonluk bölümü, gerçekten siz, nerede, hangi hayal aleminde yaşıyorsunuz? Sandığa gitmeyen demokrasi aşıkları, sandığa gitmeyerek bağımsızlık ruhunuzu mu tatmin ediyorsunuz, yoksa teslimiyetinize bir halka daha mı atıyorsunuz merak ediyorum?
Eğer, "Yıllar yılı sandığa gittik, demokrasi dedik, bağımsızlık dedik, adalet dedik, emek dedik, hatta bunun bedelini ödedik de ne oldu? Başımız getirilen bu yönetime bakar mısınız? Onun için benden bu kadar" diyorsanız, tam da bu siyasal iktidarın amacına ulaştığının belgesidir. Siyasal iktidar, kendi saflarını sıklaştırırken muhaliflerden bir yılgınlar ordusu yaratarak pasif destekçisini sağlamayı başardığının belgesidir bu davranış. Sandığa gidip iradesini beyana tenezzül etmeyen saygı değer seçmen, demek ki, senin yarınlara dair bir projen, endişen, torunlarına bırakacak bir ülken yok ya da kişisel egonu hepsinden üstün tutuyorsun.
Eğer "sorumsuzlar" diye bir partiniz olsaydı parlamentoda 80 kişilik bir gruba sahip olacak kadar güçlü olduğunuzu elbette biliyor olmalısınız.
Bu oylamanın sonunda "evet" çıkması halinde: Ülkedeki ayrışmanın, bölünmenin daha da derinleşeceği, senin bile can ve mal güvenliğin devlet tarafından korunmayacağı, ancak iktidara yakın olanların 'adam', diğerlerin 'maraba' olarak yaşacağı, -seni pek ilgilendirmese de- Cumhuriyet kazanımlarının silinip süpürüleceği, tek adam diktatöryasının kurulacağı oylamanın yapılacağı… Böylesi bir günde senin sandığa gitmiyorsan, bütün bunlar gerçekten seni ilgilendirmiyorsa "Nerede yaşıyorsun" diye sormayı bir vatandaş olarak kendime hak olarak görüyorum. Madem, "Demokrasi, demokrasi diyorsunuz, ben de demokratik hakkımı kullanıyorum…" diyebilirsiniz, ama demokrasinin en ilk basamağının sandık olduğunu biliyor olmalısınız.
Düşünebiliyor musunuz; bu oylamanın sonucu yüzde 2-3 lere bağlıyken, yüzde 15 sandık boykotçunun yanında, oy kullanacak, ama henüz karar vermemiş en az yüzde 10’luk bir kararsız seçmen var. Kararsızlar eninde sonunda sandığa gidecek ve ülkenin geleceği konusunda kararını, oyunu verecek. Bu kitlenin karasızlığını ülkedeki siyasal çalkantıya bağlamak gerekir. Ülkeyi tek başına 15 yıldır idare eden bir siyasal iktidara geniş halk kesimleri kahir ekseriyle yetki verdi, ama, "Gide gide gittik, altı ay, bir güz gittik, döndük baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz.." Masal girişinde olduğu gibi AKP-Erdoğan iktidarı "Sandıktan evet çıkarsa yapamadığım şunları, şunları… yapacağım..." diyemiyor. HAYIR diyenleri neredeyse referandum sonrası toptan cezalandırılacağı, kimi aymazlar da HAYIR çıkması halinde iç savaş çıkacağını söylüyor.
Kararsız seçmen:
"Bu referandumdan sonra Cumhurbaşkanı yerli yerinde duracaksa, benim seçtiğim vekiller, hükümet, parlamento değişmeyecekse 'evet' için neden bunca baskı yapılıyor. Ben yapılmak istenilen değişiklikleri öğrenerek, başımıza ne çorap örülecek onu bir inceleyim..." diyor olmalı ki, bu da bilinçli her seçmenin zaten yapması gereken davranış değil mi?
HÜSEYİN CELEP