Hekimler ve sağlık çalışanları, yarın başlayacak ve iki gün sürecek iş bırakma eylemi öncesinde İstanbul Kadıköy'de bir araya gelerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimlere yönelik “Giderlerse gitsinler” sözüne tepki gösterdi. Sağlık emekçileri, “Hiçbir yere çekip gitmiyoruz. Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız. Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz” açıklaması yaptı.
Sağlık emekçileri, Türk Tabipleri Birliği’nin çağrısıyla 14-15 Mart’ta bir kez daha iş bırakacak. Sağlık çalışanları, bugün, yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek ve taleplerini açıklamak için beyaz önlüklerini giyerek Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünden Kadıköy İskele Meydanı’na kadar yürüdü.
Eyleme, CHP Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, İTO Genel Başkanı Pınar Saip ve TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da destek verdi.
Ellerindeki pankart ve dövizlerle, “Emek bizim, söz bizim, bu memleket bizim”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”, “Sağlıkta şiddet sona ersin” sloganları atarak karlı havada yürüyüşlerini tamamlayan hekimler, burada yaptıkları basın açıklamasında, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimlere yönelik, “Giderlerse gitsinler” sözlerine tepki gösterdi.
Şebnem Korur Fincancı, burada yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 14 Mart Tıp Bayramı Haftası için sağlık emekçilerine gönderdiği mektuba değindi. Fincancı, şunları söyledi:
SAĞLIK BAKANI BİZLERE BAYRAM MEKTUBU GÖNDERMİŞ, NASIL BAYRAM MEKTUBUYSA ARTIK: “Aylardır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Aylardır yürüyüşlerle, forumlarla, nöbetlerle, g(ö)revden g(ö)reve koşarak taleplerimizi haykırıyoruz. Haklarımız için sürdürdüğümüz mücadelede, 14 Mart Tıp Bayramı’nın, Büyük Beyaz G(ö)rev’imizin arifesinde, Büyük Beyaz Buluşma’mızı karanlığa inat beyaza kesmiş bir İstanbul’da gerçekleştiriyoruz bugün. Sağlık Bakanı bizlere bayram mektubu göndermiş, bilmem size de geldi mi? Nasıl bayram mektubuysa artık; ‘haklarımız, taleplerimiz konusunda geliştireceğimiz dilin, tutumdaki üslubun mesleğin doğasıyla örtüşmesi gerekir’ demiş. Haklarımızı nasıl talep etmemiz gerektiğini söyleyivermiş kendince. Hastalarımızı ihmal ettiğimizi ima etmiş, sesimizi duyurma üslubumuzu belli ki beğenmemiş.
Fincancı, Nazım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ şiirini okudu:
NAZIM HİKMET’İN DEDİKLERİNE KULAK VERMELİ: Aylardır dirençle sürdürdüğümüz mücadelemizin bu büyük buluşmasında Nazım Hikmet’in dediklerine kulak vermeli. Mücadelenin sebebinden başlayıp, isyanımıza uzanan bu yolu anlatmak için onun şiirlerinden, Memleketimden İnsan Manzaraları’nın üçüncü kitabında Doktor Faik Beyin anlattıklarından başlayalım: ‘Beni hiç sevmiyor. Bana düşman. Ve ümitsiz. Ben, bu büyük yapıdaki efendiyim. Sarı bir hap verecek yerde, ona inadına kötülük eden insan. Elinden geleni yaptı kendisi. Karısı ölürse kabahat benim. Ben. Ben, bu büyük yapının efendisi. Beni sevmiyor. Bana düşman.’ Hangimiz bu günlerde böyle hissetmiyor ki. Düşmanlaştırılmış, yalnız bırakılmış, üstelik o büyük yapıların içine hapsedilmiş, artık efendisi falan değil kölesi kılınmış. ‘Giderlerse gitsinler’ denip kapı gösterilmiş... Yoksulluk sınırının altına mahkûm ettikleri hekimleri, açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda bıraktıkları emeklileri, kölelik koşullarında çalışmaya zorladıkları gencecik meslektaşlarımızı dilindeki şiddetle ananlar, bizleri her gün şiddetle karşı karşıya bıraktılar. Sonra bize mektup yazıp; ‘Sorunların, aşılması zor değil, aşılması kolay sorunlar olduğuna, gerekli emeğin sarf edildiğine inanmanızı istiyorum’ diyenlere soralım o zaman: Zor değilse neden bu zamana kadar tek bir adım atmadınız?
TIP BAYRAMI’NIN İLK KUTLANDIĞI GÜNÜ ANALIM: Tıp Bayramı’nın ilk kutlandığı günü analım bugün. Tıbbiyeli öğrencilerin işgale karşı başlattığı isyanı... Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı ile devam edelim: ‘Ateşi ve ihaneti gördük. Ve yanan gözlerimizle durduk. Bu dünyanın üzerinde. Yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar. Düştüler can kaygusuna. Ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından. Karanlığa karışarak basıp gittiler. Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet. En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat. Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat. İki kat soyulmamak için’. Evet, 14 Mart isyana işaret eder. Biz de direncimizi, birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızı alıp yanımıza, bu bayramı isyanımıza boyayacağız. Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına sahip çıktığımız beyaz yürüyüşümüzden forumumuza, beyaz g(ö)revlerimizden beyaz nöbetlere yan yana durduğumuz her yerde; şiddete, bizi değersizleştirmeye çalışanlara inat değerimizi bilerek, düşmanlaştıranlara inat hep birlikte, bölenlere inat sağlığın üretiminden gelen gücümüzün dayanışmasıyla el ele. Köle olmayı reddediyoruz, hekimlik değerlerimize sahip çıkıyor, ‘Buradaydık, buradayız, burada kalacağız’ diyerek 14-15 Mart’ta ‘Büyük G(ö)rev’e gidiyoruz. Melih Cevdet Anday’ın umuduyla seslenelim o zaman: ‘Yetsin demir çağının beyliği. Yeni bir gün başlıyor demek. Yeryüzünde korkusuz yaşamak.’ Haklarımız için isyanımız kutlu olsun, 14 Martların boyun eğmez isyanıyla her birinizi dayanışmayla selamlıyorum.”
İstanbul Tabip Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, Ses İstanbul Şubeleri, Genel Sağlık-İş, Dev Sağlık-İş, Birlik Dayanışma Sendikası, İSTAHED ve İSAHED’in ortak basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası (İTO) Genel Sekreteri Osman Küçükosmanoğlu okudu.
Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
PİYASACI, ÖZELLEŞTİRMECİ, YAŞAM VE ÇALIŞMA KOŞULLARIMIZI GÖRMEYEN BU SAĞLIK SİSTEMİ İFLAS ETMİŞTİR:
“Koronavirüs salgını, mevcut sağlık sisteminin toplum sağlığını korumak bir yana toplumun sağlığını riske attığını, halkı salgınlardan, bulaşıcı ve kronik hastalıklardan korumadığını çok açık bir şekilde ortaya çıkardı. Koruyucu hekimliği önceleyen, birinci basamağı güçlendirilmiş, sevk zinciri ile çalışan kamucu bir sağlık sistemi yerine ‘daha çok hasta bak, daha çok para kazan’ mantığı ve performansa bağlı ödeme sistemiyle ticari işletmeye dönüştürülmüş kamu sağlık kurumları bu yükü kaldıramıyor. Randevu süreleri 5 dakikaya düşürülmesine rağmen vatandaşlar MHRS üzerinden randevu bulamıyor. Malzeme eksikliği nedeniyle ameliyatlar erteleniyor. Halkın sağlığını tehlikeye atan bu sağlık sisteminin yürütücüleri, özel sağlık işletmeleri ve sermaye sahiplerini korumaya yönelik politikalara gelince hiçbir sınır tanımıyor. Salgın dönemi bu ülkede hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının ne kadar değersizleştirildiğini de ortaya çıkarmıştır. Vaat edilen özlük hakkı iyileştirmeleri yapılmamış, ortalama hekim maaşları yoksulluk sınırı altına düşmüştür. Sağlıkta şiddet azalmak bir yana her gün, her an yaşanan rutin olaylar haline gelmiştir. Bugün gelinen aşamada hekimler, ‘artık bu şartlarda çalışamıyoruz’ diyerek istifa ederken, emekli olurken ya da genç hekimlerimiz yurt dışına göç ederken bize söylenen ‘Özel sektör çok veriyormuş, oraya gidiyorlar. Açık konuşuyorum; varsın, gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz, asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz’ olmuştur.
TIBBIN TARİHİ YAZILMAYA BAŞLADIĞINDAN BU YANA BURADA, BU TOPRAKLARDAYDIK, BUGÜN DE BURADAYIZ:
Bu başarısızlığın bedelini ödemesi gereken, 20 yıldır bu ülkeyi yöneten AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından söylenen bu sözler hekimler arasında büyük bir kırgınlığa, öfkeye neden olmuştur. Yanıtımız açıktır: Tıbbın tarihi yazılmaya başladığından bu yana burada, bu topraklardaydık. Bugün de buradayız. Biz, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz. Biz, yıllar içinde, ‘Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasınlar’ diyen devlet başkanlarını da ‘Doktorların gözü doymaz’ diyen kasaba siyasetçilerini de ‘Paracı doktorlar gürültü yapıyor’ diyen sağlık yöneticilerini de gördük, görüyoruz. Hepsi gitti, biz kaldık; mesleğimiz ve meslek onurumuz kaldı. Bugün de hiçbir yere çekip gitmiyoruz. Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız. Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz. Emeğimizi, mesleğimizi, geleceğimizi karartmaya çalışanlara karşı 14-15 Mart’ta bütün illerde, bütün sağlık kurumlarında g(ö)revde olacağız. Artık söz bizdedir.”
HEKİMLER 10 ACİL TALEPLERİNİ SIRALADI
Hekimler, 10 acil taleplerini de sıraladı. “Hiçbir yere çekip gitmiyoruz, buradaydık, buradayız, burada kalacağız” yazılı büyük bir pankartı kortejin en önünde taşıyan hekimler, o talepleri şöyle dile getirdi:
- “TTB’nin önerdiği Sağlıkta Şiddet Yasası acilen yasalaşmalı; cezalar, ‘tutuksuz yargılanma’ ve ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ düzenlemelerinin uygulandığı sınırların üzerine çıkarılmalıdır.
- Kamu hastanelerinde göreve yeni başlayan pratisyen ve asistan hekimler için temel ücret (maaş sabit ek ödeme) yoksulluk sınırının en az iki katı, uzman hekimler için yoksulluk sınırının en az iki buçuk katı olmalı; sabit ek ödemeler genel bütçeden karşılanmalıdır.
- Özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin sosyal güvenlik primleri ‘prim ödeme tavanı’ üzerinden çalıştıkları kurumlar tarafından ödenmeli; ücretleri en az yoksulluk sınırının iki buçuk katı olmalıdır.
- Aile hekimi maaşları en az yoksulluk sınırının iki katına yükseltilmeli; tüm ASM binaları kamu tarafından inşa edilmeli, aynı standartlarda donanımı kamu tarafından sağlanmalı, bütün giderleri Sağlık Bakanlığı’nca karşılanmalı; Aile Hekimliği Ceza Yönetmeliği geri çekilmelidir.
- OSGB’lerde çalışan işyeri hekimlerinin ücretleri Türk Tabipleri Birliği’nin belirlediği asgari ücret üzerinden ödenmelidir. Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR farkı gözetilmeksizin bütün emekli hekim maaşları (25 yılda emeklilik baz alınarak) pratisyen hekimler için asgari 15 bin TL, uzman hekimler için asgari 18 bin TL’ye çıkarılmalıdır.
- Çalışma ortamlarımız ve koşullarımız iyileştirilmeli, başta asistanlar olmak üzere bütün hekimlere nöbet ücreti kesilmeden nöbet ertesi izin hakkı tanınmalı, intörn hekim ücretleri en az asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır.
- Covid-19, ‘illiyet bağı’ aranmaksızın meslek hastalığı sayılmalı; pandemide çalışılan her yıl için 120 gün yıpranma payı uygulanmalı; hekimler için ek gösterge 7.200 olmalıdır. Sağlık sistemi ve kurumsal sorunlar kaynaklı malpraktis davaları ile hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkum eden uygulamaların önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Hekimleri de hastaları da mağdur eden, hekimlere karşı şiddet kaynağı olan, halkın sağlığını tehlikeye atan 5 dakikada muayene dayatmasından vazgeçilmeli, hasta randevuları her hastaya en az 20 dakika ayrılacak şekilde düzenlenmelidir.”