Sami Günal ABC Gazetesi için yazdı...
Neden sadece Mümtaz Hoca, demekle her şey anlaşılır?
Kendine özgü davranış ve karakteri olanların geride kalan üç beş kişisinden birisiydi, denilmeyi hak eden cinsten bir adam, bir hukuk adamı, bir bilim adamı, bir düşünür, bir siyaset adamıydı da ondan. Nitelikleri saymakla bitmez. Onu anarken her bir cümleye “o, bir bir…” diye başlanılması gereken bir kişiliktir. O, Mülkiye’nin ve Türkiye’nin efsanesi, hocaların hocası Mümtaz Soysal Hoca’mızdır.
Mümtaz Hoca, akademik yaşamının başlangıcında ilerici bir bilim adamı olarak 61 İhtilali’nin doğurmuş olduğu -dünya anayasa tarihinin- en ilerici anayasasını hazırlayan komisyonun üyesidir. Bu anayasa, devrimci bir anayasadır. Teşbihten hata olmaz cinsinden bir ifadeyle sürdürecek olursak sosyalizasyona (sosyalizm) göz kırpan bir anayasadır. Kısacası Türk sermayesi için bir öcü niteliğindeydi.
Bu anayasanın niteliğini kısa bir çarpıcılıkla anlatmak için şöyle diyeceğiz:
Sermaye sınıfının gerek siyasetteki ileri gelenlerinin, gerekse de onlar adına faşist darbeler yapan 12 Martçıların ve 12 Eylül paşası Kenan Evren’in ağızlarında ideolojik bir gerçeklik olarak pelesenk yaptıkları bir siyasal slogan/replik hatırlatmasında bulunup geçeceğiz. Sloganlaştırdıkları iddialarının içerisinde geçen “millet” kavramı aslında zihinlerindeki “sermaye sınıfı”nın kodlanmış hâlidir. Neydi bugünlerin de yoluna taş döşettikleri o melun iddiaları?
“Bu elbise Türk milletine bol/lüks gelmiştir.”
Oktay Akbal, sık sık “Alın bakalım elinize a’dan z’ye yazarlar ve şairler sözlüğünü, hapis yatmayan var mıdır?” derdi. Sadece yazarlar, şairler mi?
Türk aydınlanma hareketine cephe alan emperyalistlerin biçimlediği karşı devrimciler öylesine bir siyasal ve ona bağlı hukuk rejimi yarattılar ki “düşünce” üretimi büyük tehlike sayıldı. Düşünene düşman, düşünenin düşüncesine düşman, her şartta ilerlemeye düşman bir rejim.
Bu gerici duruş ve onun hukuki yürütücüleri, özgürlükçü bir düzenin kuruculuğunu örgüleyen 61 Anayasası gibi ileri bir belgenin imzacıları arasında bulunan Mümtaz Soysal’ı da cezasız bırakmayacaklardı elbette.
61 İhtilali sonrası gelen 12 Mart faşizmi; anayasacılık hareketinden zaten mimli olan Mümtaz Soysal’ı, “Anayasaya Giriş” adlı ders kitabının içeriğinde kominizim propagandası yaptığı gerekçesiyle Ankara Mamak Cezaevi’ne atmıştır. Aydınlara her türlü işkencenin yanında “buz kırdırtılan” o ünlü hapishaneye. Mümtaz Hoca, bu kitabında imza attığı o ilerici anayasal düzenin bilimsel kriterlerini anlatıyordu öğrencilerine. E oldukça büyük bir suçtu bu.
Askeri faşizmler sonrasındaki Mümtaz Hoca’nın yakın tarihine göz atacak olursak o yine parlayan bir toplumcu yıldızdır. Toplumculuğu sosyal demokratlığı aşan bir toplumculuktur. O, sosyal demokrat değilken sosyal demokrattır, demek daha anlamlı olacaktır. Hükumet ortaklığı, kendisinin de içinde bulunduğu sosyal demokrat partiyi gereksizliğe kaçan özelleştirmelere teşne olmaya mecbur kılmışken o, hükumet içinde hükumete karşı tek kişilik bir muhalefet ordusu işleviyle “vuruşarak çekilme” teorisinin sahibidir. Tıpkı Galatasaray geleneğine karşı durup Beşiktaşlı oluşu gibi.
Vuruşarak çekilme denen olgu, kazanımsız bir kaçma değildir. Aksine direnme yoluyla set oluşturmaktır. Hukuksal setler oluşturma sonrası suç ortaklığına bulaşmamak için yanlış politika sahiplerini hükumetten istifa ettirmektir.
İstifa etti de durdu mu? Tekrar anımsayalım. Toplumcu politika karşıtlarına muhalefet yolunda tek kişilik ordu dirayeti gösteren bir ulusalcıdır o. Hukuksal direnmelerine karşı düzenin biçimsel engellerini aşmak üzere tüzel kişilik haklarını kullanabilmek için parti kuran bir sosyal kahramandır o.
Özellikle 50 sonrasından bu yana gelmiş geçmiş en katıksız, en ikirciksiz, en tutarlı, en direngen, hadi birkaç tane diyebileceğimiz siyasetçiden birisidir o. Katıksız bir Kemalist cumhuriyetçidir. Devletçidir.
Bu direngen ve asil nitelikleri, Doğan Avcıoğlu liderliğindeki “Yön Hareketi” geleneğinden kaynaklanmaktadır. Ya da tersi ifadeyle diyelim ki bu nitelikleri o hareketin lokomotifliğini üstlendirmiştir kendisine.
Mümtaz Soysal demişken Yön Hareketi’ni anmadan geçmek olmaz. Olmaz değil, olamaz! Yön Hareketi, siyasal ve entelektüel tarihimiz içinde Kemalizm’e dayalı halkçılık ve devletçilik felsefesi doğrultusunda kalkınma modelleri yaratma çabası içerisinde geniş sol kesimli uzlaşmalara açık bir düşünce arenasıydı.
Bu kısa değinmemizi destekleyecek olan fikri unsurları tarihi “Yön Bildirisi” içerisinde bir pasaj olarak buraya almakla yetineceğiz.
“Ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde çağdaş uygarlık seviyesine eriştirebileceğini sanmıyoruz. İktisat ilminin ve tarihin ışığında inanıyoruz ki özel teşebbüse dayalı kalkınma yavaştır, ızdıraplıdır, israflıdır. Sosyal adaletle bağdaşması az gelişmiş bir memlekette imkânsızdır. Böyle bir kalkınma, siyasi gücün geniş ölçüde iktisadi güce tabi kılınması yüzünden demokratik de değildir.”
Her şeyden önce yöneticilikleri de dâhil uluslararası çapta insan hakları ve düşünce özgürlüğü savunucusuydu.
Son söz olarak Mümtaz Hoca’mızı naif bir serpintiyle uğurlayalım.
“Kendine has sakinliği içerisinde düşünsel dev bir güçtü o.”