Ömer ŞAHİN / Ankara
Cumhuriyet tarihimizin belki de en acılı günlerinden geçiyoruz.
Sadece bedenler değil ruhlar ve sistemler de enkazın altında kaldı.
Onulmaz acılar, ne zaman sarılacağı bilinmez yaralar var.
Ülke olarak enkazdan çıkma uğraşı verdiğimiz bir dönemdeyiz ve deprem dışında konuşulacak her şey için “şimdi zamanı mı?” sorusuna muhatap oluruz.
Meşru bir soru, haklı bir sitemdir.
Yine de akıp giden hayatın gerçeklerinden de bizlere yüklediği sorumluluktan da kaçılamıyor.
O gerçeklerin en başında deprem öncesinde neredeyse tüm gündemimizi meşgul eden “Seçim” konusu geliyor.
Seçim atmosferine girildiği zaman diliminde yakalandık depreme.
Şu günlerde konuşulması bile “ayıplı” görülse dahi çoğu insanın aklından geçtiğini inkar edemeyiz.
Seçimler, demokratik rejimin tek şartı olmasa da en önemli göstergesidir.
Anayasal zorunluluktur.
Devleti yöneten ve yönetmeye talip olanların kaçınamayacakları sorumluluktur.
Deprem sonrası iktidar da muhalefet de bu konuda suskun kalmayı tercih etti.
Elbette bir taraftan açıklama gelmesi hatta iktidar cenahından seçim ertelemeye dönük çıkış beklentisi oldu.
TBMM eski Başkanı Bülent Arınç’ın “seçimin ertelenmesi” gerektiğine dair açıklamalarıyla seçim fitili ateşlendi.
Arınç’ın tepki çeken bu açıklamalarının “bireysel” çıkış olduğunu belirtmekte yarar var.
Muhalefetin tepkili olduğu öneriyi iktidar da sahiplenmedi.
Seçimin ertelenip ertelenmeyeceği, ne zaman yapılacağı istesek de istemesek de önümüzdeki günlerde daha sıkça karşımıza çıkacak. Vakit çok daraldı çünkü.
Pandora’nın kutusu açıldı bir kere.
Ankara’da farklı siyasi partilerin yönetim kademesindeki isimleriyle konuştum seçim mevzusunu.
Edindiğim izlenimleri özetlemek gerekirse;
AK Parti’nin çekirdek kadrosunda fikir jimnastiği yapılıyor olsa da seçim meselesi partinin karar organlarına gelmedi henüz. Kamuoyu karşısında “seçim”in konuşulmasından özenle kaçınılıyor ki bu konuda haklılar.
AK Parti’nin itibar ettiği tanınmış muhafazakar bir hukukçu dostum, “seçim ertelemeye dönük benim fikrimi de sordular” dese de en azından söylem bazında deprem öncesi pozisyonlarında duruyorlar.
Deprem öncesi AK Parti’nin senaryosu neydi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Mart'ta Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile seçimin 14 Mayıs’ta yapılacağını ilan edecek. 12 Mart 2023'te resmi gazetede yayınlandıktan sonra da Yüksek Seçim Kurulu seçim takvimini işletecek.
Bülent Arınç’ın, seçim erteleme gerekçesi olarak öne sürdüğü, “Seçmen sayısı bile belli değil, acılı insanlara gidip nasıl propaganda yapılacak. Bu şartlarda seçim zor” görüşünü iç dünyalarında savunan partililer olsa dahi bunu dile getiren ve savunan kimse yok şu aşamada.
“Erdoğan, 14 Mayıs’ta seçim istiyor, kesin bilgi “
Bu satırları yazmadan önce görüştüğüm eski AK Parti’li bir siyasetçinin söylediği, “Cumhurbaşkanı bir an önce seçime gitmek istiyor. 14 Mayıs’ta seçime gidilecek şekilde çalışma yaptırıyor. Kesin bilgi” sözünü bir kenara not ettim.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin “seçimden kaçma” tavrı içine girmeyeceğini düşünenlerdenim. Seçimin ötelenmesini arzu etseler bile bunu dile getirmezler. O yüzden “seçim ertelemeyi Yüksek Seçim Kurulu (YSK) marifetiyle yapacaklar” iddiasını ciddiye almıştım.
Mantıklı görünüyordu.
Erdoğan, YSK kanalıyla seçim ertelemeyi istiyor olamaz mı?
Muhalefet cephesinin buna da itirazı var. YSK’nın seçim erteleme yetkisi olmadığını söylüyorlar. YSK ile yaptığı görüşmeyi aktaran bir muhalefet yöneticisinden, “Onlar da seçimin yapılması önünde hiçbir engel görmüyorlar. 50 günlük süre onlar için yeterli” sözlerini duydum.
Bu konuda henüz bir açıklamasını okumadım ama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de seçimin ertelenmesine sıcak bakmadığı söyleniyor.
Bahçeli’nin ne düşündüğü önemli. Zira, neredeyse son 20 yıldır kritik bütün seçimlerin tarihinde belirleyici aktör olmayı başardı.
Muhalefet, gerekçe ve araç ne olursa olsun “savaş” dışında bir sebep ile seçim ertelemeyi “sivil darbe” olarak görüyor. Dün yapılan “6’lı Masa” toplantısında konuşulmuş olsa da kamuoyuna yansıtılmayan bu görüş ve kararlı duruş bir sonraki toplantıda net ve sert bir şekilde ifade edilecek.
Ya Erdoğan kararname ile ertelerse?
“Cumhurbaşkanı kararnamesi ile seçim ertelenirse muhalefet ne yapabilir?” bu da ortaya atılan sorulardan. Örnek olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’in kabul ettiği “İstanbul Sözleşmesi”ni iptali gösteriliyor. Muhalefet, Anayasa’ya aykırı olduğunu söylese de sonucu değiştirememişti.
Muhalefete bu olasılığı söylediğimde, “Seçim erteleme çok farklı. Bunu yapan Anayasa suçu işlemiş ve karşılığı olan cezayı göze almış olur” cevabını aldım.
Erdoğan’ın “meşruiyet” tartışması doğuracak hatta uluslararası tartışmalara kapı aralayacak böylesi bir girişimi göze alamayacağını düşünüyorlar.
Seçim nasıl olacak? Muhalefetin seçim senaryoları neler?
Muhalefet, deprem yaşanan bölgelerde seçime gitmenin çok da zor olmadığı düşüncesinde. Doğrusu bu konuda fikri hazırlıklarını da yapmış görünüyorlar.
Seçimin nasıl yapılacağına ilişkin alternatif senaryoları da hazır. Depremzedelerin tıpkı yurt dışı seçmen gibi farklı kategoride oy kullanması seçenek olarak öne sürülse de fazla kabullenilmedi. Şu aşamada en geçerli görüş seçmen kütüklerinin güncellenmesi ve deprem bölgelerine kurulacak sandıklarla seçimin yapılması. Bunun da kolay olduğunu savunuyor muhalefet yetkilileri
“Yüksek Seçim Kurulu, Nüfus Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden seçmen sayısını alır ve seçmen kütükleri güncellenerek askıya çıkar. İtiraz süresinde kontroller yapılır. Daha sonra sağlam kalan okullara, gerekirse camilere sandık konur. Çadırkentlere de konur. 298 Sayılı Yasa buna imkan veriyor. Terör ve engelli vatandaşlar için “taşımalı”, “Seyyar” sandık uygulamaları var. Burada da geçerli olur.
Deprem yaşayan illerde nüfus ne kadar azalmış olursa olsun milletvekili sayıları da sabit kalmalı.“
Muhalefet, mevcut yasalarla seçimin güvenli bir şekilde yapılmasının önünde engel olmadığını söylüyor. Tabii bir de yaşanan acılı ortam var.
Siyasetçi acılı insanlara gidip ne söyleyecek, nasıl oy isteyecek?
Propaganda yapabilecek mi?
Bunlar da madalyonun farklı bir yüzü.
Muhalefetin halen ne Cumhurbaşkanı adayı ne de kendi içlerinde nasıl bir seçim ittifakı yapacakları netleşmedi. O yüzden seçimin normal tarihi olan 18 Haziran’da yapılmasını tercih ediyorlar. İktidarın bu iki tarihten tercihi ise 14 Mayıs.
Millet İttifakı 2 Mart'ta yeniden Saadet Partisi’nde bir araya gelecekler.
O toplantıda adayın ismi açıklanmasa bile kim olacağı büyük oranda belirginleşecek. Daha açık yazmak gerekir ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını Mart başında daha gür şekilde duyacak gibiyiz.