Seda Demiralp yazdı: Brezilya'da Lula zaferi popülizmin geleceği hakkında ne söylüyor?

''Brezilya seçimlerine olan yoğun ilginin sebeplerinden biri de bu büyük gücü 2018’den beri de bir sağ popülist iktidarın yönetiyor olmasıydı''

Geçtiğimiz pazar günü 2. turu gerçekleşen ve sosyalist eski başkan Luiz Inácio Lula da Silva’nın mevcut popülist başkan Jair Bolsonaro’yu burun farkıyla geçerek kazandığı Brezilya seçimleri dünyanın pek çok ülkesinde yakından takip edildi. Bu şaşırtıcı değil elbette, çünkü Brezilya ekonomik ve siyasi anlamda dünyanın önde gelen aktörlerinden. Güney Amerika’nın en güçlü ülkesi olduğu gibi dünya çapında da büyük bir ekonomi. Kimilerine göre, bir dünya devi olduğunun farkında olmayan ülke. Amazon ormanlarının önemli bir kısmını kapsamasından ötürü, Brezilya’nın global iklim ve çevre üzerinde de kritik bir etkisi var. Ve nihayet, Brezilya dünyanin en büyük demokrasilerinden biri.

Brezilya seçimlerine olan yoğun ilginin sebeplerinden biri de bu büyük gücü 2018’den beri de bir sağ popülist iktidarın yönetiyor olmasıydı. Bolsonaro döneminde liberal gelenekler geriledi, kadın düşmanı, silah ve şiddet yanlısı sesler yükseldi, devlet erkleri arasında denge ve denetleme mekanizmaları zayıfladı, kapitalist çıkarlar uğruna ağır çevresel kayıplar verildi. Bolsonaro’nun ikinci kez seçilmesi durumunda ülkenin liberal demokrasi ve çevreci politikalardan daha da fazla uzaklaşacağından ve dünyadaki anti-popülist direnişlerin cesaretini kıracağından kaygılananların sayısı çoktu.

Bu sebeple, Brezilya seçimleri tüm dünyada, sağ popülist iktidarlara direnmeye ve demokratik gerilemeleri durdurmaya çalışan muhalif gruplar tarafından özellikle takip edildi. Bu gruplar dünkü seçim sonuçları sonrası herhalde derin bir nefes aldılar.

Nitekim, benzer kaygıların paylaşıldığı Türkiye’de de Brezilya seçimleri yakından izlendi. İşin doğrusu Lula’nın zaferi anti-popülist grupları çok daha rahat ettirecek boyutta olmadı. Yüzde 1 civarı bir farkla, ancak ucu ucuna kazandı Lula. Ama Brezilya’yı kritik bir eşikten döndürdü ve bizlere üzerine düşünecek birkaç önemli konu bıraktı.

Lula, Bolsonaro’yu yendi, peki popülizm yenildi mi?

Brezilya seçimlerinin gösterdiklerinden biri popülizmin henüz pek de gerileme durumunda olmadığı ve belirleyici rekabetin bir süre daha, popülistler ve karşıtları arasında değil de, iyi huylu ve kötü huylu popülist siyaset biçimleri arasında gerçekleşeceği oldu. Yani, liberal demokrat, sosyal demokrat, hatta çevreci partilerin de bazı popülist siyaset stratejilerini repertuarlarına almadan otoriter popülistlerin hakkından gelmeleri zor gibi. Lula için popüler mi popülist mi demek gerektiğiyle ilgili farklı görüşler olsa da bu iki liderin seçmen profilleri karşılaştırıldığında bazı popülist öğelerin iki seçmen grubunda da ortak olduğunu söylemek mümkün. (1)

Bu öğelerin en önemlilerinden birisi, güçlü lider arzusu. 77 yaşındaki Lula, Bolsonaro’nun hakkından gelebilecek tek kişiymişcesine, neredeyse hapishane çıkışı karşılanıp muhalefet adayı olarak yarışa sokuldu. Lula’nın geçmiş iktidarında elde ettiği popülarite Bolsonaro’ya karşı seçim kazanmak için elzem görüldü. Lula, Brezilya demokrasisini Bolsonaro’dan “kurtaracak” isimdi.

Bu yaklaşım bana 2018 Malezya seçimlerini hatırlattı. Orada da, 60 yıllık Barisan Nasional iktidarına karşı birleşen muhalefet 92 yaşındaki popüler eski başbakan Mahathir Muhammed’i yeniden siyasete çağırmaktan başka yol görmemiş ve onun adaylığı çevresinde kurdukları ittifakla iktidarı değiştirmeyi başarmışlardı.

Lula doğru aday mıydı?

Şüphesiz bir ülkede kurumlar ne kadar önemli, şahıslar ne kadar önemsizse, ülke siyaseten o kadar oturmuş, olgunlaşmıştır. Fakat bugün dünyanın pek çok ülkesi bu durumda değil ve bu ülkelerde seçim kazanmak için doğru aday oldukça önemli.

Brezilya seçimlerinin bir diğer önemli özelliği, muhalefetin sergilediği başarılı ittifak stratejisi oldu. Nisan ayında Brezilya’nın sol ve yeşil partileri Umut İttifakı’nı kurmuş ve Temmuz ayında da, o günkü anketlerde Bolsonaro’nun 15 puan ilerisinde görünen Lula da Silva’yı adayları olarak ilan etmişlerdi. İttifak net ve basit bir mesajla Bolsonaro’ya sunduğu alternatifi ortaya koydu: muhalefet seçilirse en tepedeki zenginler daha çok vergi ödeyecek, bu ultra zengin kesimin vergi kaçırmasına artık müsade edilmeyecek, elde edilen gelir de açlık ve yoksullukla mücadeleye aktarılacaktı. Lula’nın geçmiş başarıları, özellikle başkanlığı döneminde 40 milyon insanı yoksulluktan çıkardığına dair yaygın kabul, muhalefetin iddialarını güvenilir kılıyordu. Yani, net mesaj ve yönetebilirliği ispatlanmış bir aday muhalefet ittifakının itici gücünü oluşturuyordu.

Yoksulluk ve hayat pahalılığının belirleyiciliği

Lula’nın ve onun liderlik ettiği Umut İttifakı’nın seçim kampanyası hayat pahalılığını, özellikle de artan gıda fiyatlarını ve gelir adaletsizliğini merkeze aldı. Son yirmi yılda tüm dünyada yükselen popülist talebin ardında büyük oranda ekonomik eşitsizliklerin yattığını düşünecek olursak bu talebi karşılamayı hedef alan bir siyaset, popülist siyasetçilerin silahını elinden alması açısından isabetliydi. Nitekim, Lula’nın seçimi kazanması da bu kampanyanın isabetliliğine işaret ediyor.

Fakat öte yandan, Bolsanoro’nun Lula’ya bu kadar yakın oy alması ise “iktisadi oylama” prensibinin (2) sınırlarına dikkat çekiyor. Nitekim 2018 ve 2022 başkanlık seçimlerini karşılaştırınca görüyoruz ki onca ekonomik zorluk Bolsonaro’ya ancak yüzde 5 civarı bir oy kabettirmiş.

Elbette bunda Bolsonaro’nun Covid pandemisi döneminde yaptığı cömert harcamalar, seçim arifesi seçmene dağıttığı nakit yardımı, kamyon ve otobüs şöförlerine dağıttığı (benzin masraflarını telafi amaçlı) çekler ve kullandığı türlü diğer seçim ekonomisi enstrümanlarının etkisi var. Ve Bolsonaro’nun “bazı değişimlerin sonu kötü olur” türünden, seçmendeki kaygı duygusuna oynayan mesalarının da etkili olduğunu söyleyebiliriz elbette. Fakat özetle gördük ki, evet, ekonomik sıkıntılar iktidarlara oy kaybettirir, ama bu kaybın bir sınırı var ve tek başına seçim sonuçlarını belirleyebileceğini söylemek pek mümkün değil.

Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet

En nihayet Brezilya seçimlerine dair belki de en cesaret kırıcı gözlemlerden birisi, Bolsonaro gibi, kadın düşmanı bir erkeklik performansını siyaset iletişiminin parçası haline getiren, bu anlamda popülizmin oldukça toksik bir formunu benimseyen bir liderin, kendini geleneksel değerlerin ve aile kurumunun koruyucusu olarak sunması ve seçmenin de bunu önemli ölçüde satın alması oldu.

Cinsiyet ideolojisine (ki bu tuhaf kavramın anlamını herhalde yalnız sağ popülistler biliyor) haçlı seferi düzenlediğini söyleyen, dört oğlan çocuktan sonra bir kızı oluşunu “bir kerelik zayıflık gösterdim, kız oldu” (3) sözleriyle açıklayan, muhalif kadın milletvekili Mario do Rosario’yu bir tartışma anında önce itip sonra “sana tecavüz bile etmem, değmezsin çünkü” (4) diyen, kendisine zorlu sorular yönelten kadın gazeteci Vera Magalhaes’e “senin bana başka türlü tutkun olduğu belli” (5) gibi sözler sarfeden Bolsonaro’nun yanında diğer sağ populist liderler neredeyse masum kalıyor. (6) Buna rağmen aldığı yüzde 49’luk destek oranı oldukça düşündürücü.

Anlaşılan o ki, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konusunda tüm dünyada artan bir duyarlılık olsa da, bu hareket aynı anda karşıt grupları da tetikliyor. Pek çok sağ siyasetçi de bu duyguları siyasallaştırıp buradan oy devşirmeyi hedefliyor ve beceriyor da. Benzerlerini, geçtiğimiz Macaristan, İsveç, ve İtalya seçimlerinde de gördük.

Özetle, Brezilya seçimleri popülizm karşıtı hareketler için tam bir başarı sayılmasa da, Lula’nın sözleriyle, “normale dönüş” adına kritik bir eşiğin aşılmasını sağladı. “Ülkeyi onaracağız ve yeniden mutlu olacaksınız!” diye seslendi (7) Lula Brezilya halkına, ve umarız başarılı olur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.