Organzie suç örgütü lideri Sedat Peker, videolarında sürekli Aleviliğe atıf yapmasına ilişkin çarpıcı bir iddia ortaya attı. Peker, Mehmet ağar ve adamlarının bir cemevine saldırarak kaos çıkarma planı yaptıklarını öne sürdü.
Peker şu ifadeleri kullandı:
Devamlı Alevilik konusuna değinmemin sebebi derin mehmetin adamları tarafından geçmişte Gaziosmanpaşa’daki kahve saldırısından çok daha büyük bir eylem yapılıp, ülkede kaos çıkarma planlarını boşa çıkarabilmek içindir. Planları bir cemevine saldırıdır.
Ahmet Şık, Ruşen Çakır'ın programında gündeme getirmişti
Ruşen Çakır’ın “Sedat Peker, Alevi sorunu olduğunu sürekli vurguluyor; Zülfikar, Hz. Ali’den söz ediyor” sözlerini TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık şöyle devam ettirmişti:
“Ben orada biraz endişe ile yaklaşıyorum o işe. Bir provokasyona maruz kalabilir Aleviler. Bu iktidarın ayakta kalmak için her türlü karanlık iş yapabileceğini anlatan ve o yapının içinden çıkmış biri var. Bence herkesin tetikte olması lazım, sürekli 90’lara vurgu yapması boşuna değil, Mehmet Ağar’a vurgu yapması boş değil. Kutlu Adalı’nın öldürülmesinden, Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden Savaş Buldan’ların katledilmesine kadar uzanan süreçteki kendi rolünü ve devletin fail olma gerçeğini ifşa etmesi boş değil.”
Hatırlatma
Gazi Mahallesi olayları nedir?
Suç örgütü lideri Sedat Peker'in Gazi Olayları diye tarif ettiği iddiadan sonra,
Gazi olayları nedir, Gazi Mahallesi olayları ne zaman başladı diye merak edenler oldu,.
Gazi Mahallesi olayları nedir?
12 Mart 1995 günü akşam saatlerinde İstanbul’da Alevi vatandaşların çoğunlukta yaşadığı Gazi Mahallesi'ndeki dört kahvehane ve bir pastaneşd aynı anda kimliği belirsiz kişilerce ateş açıldı. Taksiden otomatik silahlarla açılan ateş sonucu Halil Kaya adlı bir vatandaş hayatını kaybederken, beşi ağır yirmi beş kişi yaralandı.Saldırganların olay yerinden uzaklaştıktan sonra gasp ettikleri taksinin şoförünü öldürdükleri ve taksiyi ateşe vererek kaçtıkları anlaşıldı.
Olayların ardından çok sayıda Alevi vatandaş, Gazi Mahallesi'nde toplandı, emniyet kuvvetlerinin olaya geç müdahale ettiklerini öne sürerek polis karakoluna yürüdü. Polis halkın üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu Mehmet Gündüz adlı bir vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.
13 Mart 1995
13 Mart günü olayı protesto etmek için İstanbul'un dört bir yanından gelen yaklaşık 15 bin kişi polis karakoluna tekrar yürüyüşe geçti, çevik kuvvet ve özel timlerle desteklenen polislere tekrar ateş açılınca çatışma başladı. Çatışmalar sonunda on beş kişi hayatını kaybederken, aralarında gazetecilerin de bulunduğu birçok kişi yaralandı. Aynı gün İstanbul Valiliği Gazi Mahallesi ile iki mahallede (Zübeyde Hanım ile Esentepe) daha sokağa çıkma yasağı ilan etti. Gazi Mahallesi'ne giriş ve çıkışlar polis kontrolüne alındı.14 Mart günü Cemevi önünde toplanan kitlenin kendi arasından çıkardığı komite 4 maddelik bir istek listesi hazırladı ve istekleri yerine getirilmezse protestoların devam edeceğini belirtti.
Yapılması istenen 4 madde:
1)Cenazelerin verilmesi.
2)Sokağa çıkma yasağının iptal edilmesi.
3)Gözaltındakilerin geri verilmesi.
4)Asker ve polisin bölgeden çekilmesi.
Ancak bu istekler reddedildi ve aynı gün içinde 15 kişi yaşamını yitirdi.
14 Mart 1995
Gazi Mahallesi'nde konan sokağa çıkma yasağına rağmen olayların bir türlü yatıştırılamaması üzerine bölgeye askeri birlikler sevk edildi. Yine aynı gün Gazi Mahallesi'nde çıkan olaylar nedeniyle Ankara Kızılay Meydanı'nda çıkan olaylarda otuz altı kişi yaralandı.
15 Mart 1995
Olaylar Ümraniye'ye sıçradı..Ümraniye'de 4 kişi yaşamını yitirdi. Mustafa Kemal Mahallesi'nde çıkan olaylarda beş kişinin ölmesi ve yirmiden fazla kişinin yaralanması üzerine bu bölgede de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 16 Mart'ta dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu olayların yatıştırıldığını söyleyerek bölgedeki sokağa çıkma yasağının kaldırıldığını açıkladı. Ancak 40'a yakın ölü ve yüzlerce yaralı vardı.
Dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu'nun, Emniyet Amiri Necdet Menzir'in, Mehmet Ağar'ın ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe'nin istifaları istendi. Ancak istifa yerine Kozakçıoğlu ve Menzir, bir sonraki dönemde DYP'den milletvekili oldu.
Dava Trabzon'a taşındı
Olaylardan sonra yapılan otopsi sonucu ölen 17 kişiden yedisinin polis mermisiyle hayatını kaybettiği belirlendi. Yargıtay, sanıkların Türk Ceza Kanunu 49. maddesine göre yargılanmasını istedi. Bunun üzerine dava Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar görülmeye başladı. Ancak aileler ve avukatlar Yargıtay kararı ile devletin bir kere daha kendini aklayacağı gerekçesiyle davadan çekildiklerini bildirdiler. Tekrar görülmeye başlanan dava üçüncü celsede karara bağlandı. Mahkeme heyeti Albayrak ve Gündoğan'a toplam dört yıl otuz iki ay hapis cezası verdi.
Bunun yanında olaydan yıllar sonra çıkan Ergenekon iddianamelerinde olayın içinde emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün parmağı olduğu ileri sürüldü.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Kararın 11 Temmuz 2002'de Yargıtay tarafından onanması üzerine yakınlarını kaybeden 22 kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Olaylarda yaşamını yitiren on yedi kişi için ayrı ayrı otuz bin avro tazminat verilmesine hükmeden mahkeme, böylece Türkiye'yi toplam 510 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm etti.