Türkiye'de tartışma yaratan 'polislerin görüntüsünün alınmasını yasaklayan' genelge hakkında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklamada bulundu. Soylu, genelgenin anayasaya uygun olduğunu öne sürdü. Hukukçular ise tam tersini düşünüyor.
Soylu, CNN Türk'e telefonla bağlanarak şu ifadeleri kullandı:
Emniyet Genelgesi Anayasaya aykırı değil. Benim de aklım ermiyor bazen. Ben de bu ülkenin okullarında okudum. Öyle şeyler ortaya koyuyorlar ki.. Bize hain diyenler var. Biz bu millet için çalışıyoruz. Milletin evlatlarını kendi evlatlarımız gibi görüyoruz.
Anayasa'nın 27.maddesi çok açık ve nettir. Türkiye'de son yıllarda başka bir gelişme daha var. Her çıkardığımız kanunu, yaptığımız bütün işlemleri Türkiye'de son yıllarda kabul edilen bir unsur üzerinden yapıyoruz. Kişisel verileri koruma kurulu var. Bunun Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia eden hukukçular, çıksınlar konuşsunlar. Kesinlikle öyle bir şey söz konusu. Emniyet genelgesi Anayasa'ya aykırı değil. Kişinin rızası olmadan bırakın polis memurunu, normal bir vatandaşı bile kamera kaydına alamazsınız.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM'e göre suç
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatları, olayları takip eden gazetecileri engelleyen polislerin eyleminin hem ifade hem de basın özgürlüğü ihlali olduğunu ortaya koyuyor. Erdal İmrek ve Beyza Kural kararlarına imza atan AYM, iki basın mensubuna müdahale eden polislerin yargılanması gerektiğini belirtiyor. Bu nedenle Emniyetin genelgesi sonucunda benzer ihlallere uğrayan gazetecilerin yasal haklarını sonuna kadar kullanma imkânları var. Bu noktada alanda haber takibi yapan basın mensuplarının gazeteci olduklarını gösteren yaka kartı takmaları veya polis müdahalesinden önce gazeteci olduklarını söylemeleri ve olası müdahaleyi kayıt altına almaları da hak arama açısından önemli bir ayrıntı…
Polis gazetecilere engelleyemez
Anayasasında “demokratik bir hukuk devleti” olduğu vurgulanan Türkiye Cumhuriyeti topraklarında polis haber takibi yapan gazetecilerin görüntü almasını engelleyemez. Bunun ne anayasal ne de kanuni dayanağı var.
AİHS: İfade özgürlüğü
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Maddesi “İfade özgürlüğü”nü düzenliyor. O madde, şöyle der:
“Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.”
Sözleşme’nin 13. Maddesinde ise “Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir” hakkını veriyor. Yani AİHS, ihlale uğradığını düşünen kişi yargı eliyle hakkını arayabilir diyor.
Anayasa: Basın hürdür, sansür edilemez
Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Maddesinde ise “Basın hürdür sansür edilemez” hükmü gazetecilere güvence sağlıyor. Bu madde, “Devlete, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alma” sorumluluğu da yüklüyor. 26. Madde ise “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”ni şöyle güvence altına alıyor:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Basın Kanunu: Bilgi edinme hakkı
Basın özgürlüğünü düzenleyen Basın Kanunu’nun 3. Maddesi de “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir” diyor.
Sonuç olarak AİHS, Anayasa ve Basın Kanunu, “basın ve ifade özgürlüğünü” açıkça güvence altına almış durumda.
AİHM’in Azerbaycan içtihadı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gazetecileri koruyan emsal bir kararı var. AİHM kararına göre, (Najafli/ Azerbaycan, B. No: 2594/07, 2/10/2012) Azerbaycan’da bir gazeteci, muhalif gruplar tarafından politik amaçlarla yapılan izinsiz bir gösterinin muhabirliğini yaptığı sırada polis tarafından coplanarak darp edildi. Gazeteci, kendisinin muhabir olduğunu söylemesine rağmen polislerin eylemi gerçekleşti. Yapılan şikâyetten sonuç alınamayınca söz konusu gazeteci AİHM’e başvurdu.
Oybirliğiyle ihlal
AİHM, 2012’de polislerin eylemi nedeniyle AİHS’nin 3. Maddesi (İşkence yasağı) ile 10. Maddesinin (İfade özgürlüğü) ihlal edildiğine oy birliğiyle karar verdi.
Güç kullanma kabul edilemez
Kararın gerekçesinde, başvurucunun gösterinin dağıtılması sırasında polis görevlilerinin copları ile darp edildiğini varsaymak için yeterli derecede güçlü ve tutarlı deliller sunduğu belirtilirken; buna karşın hükûmetin bu varsayımı çürütecek ikna edici karineler ortaya koyamadığı anlatıldı. Kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“Yaralanmaları göz önüne alındığında başvurucunun asgari şiddet seviyesine ulaşan bir dizi ciddi fiziksel ve ruhsal eziyete maruz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuya yöneltilen şiddetin başvurucunun kendi davranışlarının sonucu ve kesinlikle gerekli olduğu gösterilememiştir. Başvurucu, polise karşı şiddet kullanmamış ya da başka bir tehdit oluşturmamıştır. Başvurucuya karşı güç kullanılmasına başka bir sebep de gösterilmemiştir. Bu yüzden başvurucuya karşı kullanılan gücün gereksiz, aşırı ve kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşılmıştır.”
Etkili ceza soruşturması şart
Kötü muameleye ilişkin Azerbaycan devletinin etkili soruşturma yürütmediğini belirten AİHM, soruşturmanın tarafsızlığı ve bağımsız şekilde de yürütülmediğini vurguladı. Kararda, soruşturmaya ilişkin şu eleştiriler yapıldı:
“Başvurucunun darp edilmesinin sorumlularının tespit edilmesi görevi, suçu işlediği iddia edilen polis görevlilerinin bağlı olduğu otoriteye verilmiştir. Soruşturma, ilgili polislerin kimliklerinin tespit edilememesi gibi yetersiz gerekçelerle askıya alınmıştır. Son olarak başvurucu, polis memurlarının kimlikleri bilinemediği için hukuk davaları yoluyla etkin bir şekilde tazminat alma olanağından da mahrum bırakılmıştır. Ceza soruşturması bağımsız olmadığı ve etkisiz kaldığı için sorumlu polislerin kimliklerinin belirlenmesi hedefine ulaşılamamıştır. Dolayısıyla bir hukuk davasında davanın yöneltileceği kişilerin belirlenmesi başvurucu için aşılmaz bir güçlük olarak ortaya çıkmıştır.”
Gazetecinin haberleştirme özgürlüğü
AİHM, konuyu ifade özgürlüğü açısından da değerlendirdi. “AİHM ilk olarak basının kamusal meselelerle ilgili bilgi ve fikirleri yayma özgürlüğünün demokrasinin gelişimi için yaşamsal olan muhalif toplantıların ve gösterilerin haberleştirilmesi özgürlüğünü de içerdiğini ifade etmiştir” tespitinde bulunulan kararda, şöyle denildi:
“Buna karşın AİHM’e göre başvurucunun görevini yapması aşırı güç kullanımı ve fiziksel kötü muameleyle engellenmiştir. Başvurucu yaka kartı taktığı ve mesleğini açıkça söylediği için AİHM, polislerin başvurucunun muhabir olduğunu fark edemedikleri savunmasını kabul etmemiştir. Öte yandan polislerin başvurucunun muhabirlik görevini yapmasını engelleme niyetlerinin olmadığına dair hükûmetin iddiasını da kabul etmemiştir. AİHM’e göre burada önemli olan sadece işini yapmakta olan başvurucunun bir gazeteci olduğunu açıkça ortaya koymasına rağmen 3. maddede öngörülen muameleye maruz kalmış olmasıdır. Bu nedenle başvurucunun 10. maddede yer alan hakkına bir müdahalede bulunulmuştur. AİHM, hükûmet tarafından söz konusu müdahalenin ne meşru olduğunun ne de kanuni veya meşru bir amacı yerine getirmek için yapıldığının ikna edici bir şekilde gösterildiği sonucuna ulaşmıştır.“
AYM’den iki önemli karar
Anayasa Mahkemesi, en güncel içtihadını Beyza Kural kararıyla verdi. Bianet.org’ta çalışan Beyza Kural, 2015 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde YÖK’ün kuruluş yıldönümü eylemlerini takip ediyordu. Polisin öğrencilere müdahalesini çektiği sırada, basın görevlisi olduğunu bildirmesine karşın ters kelepçe takılarak gözaltına alınan Kural, bir süre bu şekilde bekletildikten sonra serbest bırakıldı. Gözaltı sırasında bir polis, Kural’ı “hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size” diye de tehdit etti.
Kural’ın şikâyetine karşın savcılık, polisler hakkında takipsizlik kararı verince olay AYM’ye taşındı.
Üç ayrı hak ihlali
Anayasa Mahkemesi, 12 Ocak 2021’de Beyza Kural’ın üç temel anayasal hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Bunlar insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı, ifade ve basın özgürlüğü oldu.
Kural’a 15 bin TL tazminat ödenmesine de karar veren AYM, kararın bir örneğini polisler hakkında yeniden soruşturma açılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Kararın gerekçesinde, mesleki faaliyetini yürüten ve o sırada göstericiler ile polis arasında meydana gelen olayları haber yapmak için çaba sarf eden başvurucunun görüntü almasının engellendiği ve başvurucuya fiziksel müdahalede bulunulduğu vurgulandı.
Kimlik kartını gösterdi vurgusu
Başvurucunun başvuruya konu olayın meydana geldiği sırada gerçekleştirilen izinsiz gösterinin katılımcılarından biri olmadığı veya kolluk görevlilerince öyle sanılmadığı konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı aktarılan kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:
*Dosya içinde bulunan fotoğraflardan ve video kaydından başvurucunun bir göstericiye yapılan sert polis müdahalesini görüntülemeye çalışırken polislerce engellenerek ve güç kullanılarak olay yerinden uzaklaştırıldığı, gazeteci kartını görevlilere gösterdiği ve görülecek şekilde elinde tutmaya devam ettiği, basın mensubu olduğunu defalarca tekrar ettiği anlaşılmıştır. Görüntülere göre başvurucunun, görüntü almasının engellenmesinin ve olay yerinden birkaç metre uzaklaştırılmasının ardından başvurucu; gazeteci olduğunu başvurucunun bildiğinden emin olduğu sivil bir görevliyle diyaloga girmiş, bu görevlinin yüzünü kamerası ile görüntülemesi üzerine başvurucu görevlinin talimatı ile gözaltına alınmıştır.
(Kaynak: Alican Uludağ - Ankaragazetesi.com)