Sözcü yazarı Necati Doğru: Erdoğan onun için dolandırıcı demişti

''Peki yanında kim var? Yine bir başka isim o da Sayın Babacan var. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var.”

Döndük geldik yine aynı yere. Kırdı, döktü, yıktı, yalana, iftiraya sarıldı. Seçim günlerinde Anadolu camilerinde, “kafire oy vermeyin” diye konuşmalar yapıldı. Ve ucu ucuna da olsa kazandı. Halkın yüzde 52'si; iktidara “kendi yıkıntını kendin kaldır fırsatını” sundu.

Her seçim sonu.

Aynı sözler.

Planlar.

Projeler.

Hedefler.

Hiçbir hedefi tutmadı.

Yoksulluk zirve yaptı.

Yolsuzluk tavan yaptı.

Yozlaşma üste çıktı.

Yalancılık bini geçti.

Ahlak dibe battı.

İki yüzlülük sürdü.

Faiz, döviz rekor kırdı.

Milli para TL sefil oldu.

Kriz derinleşti ve özel sektör şirketleri bile, “bizi yüzdürün, batmayalım” diye iktidar kapısında yalvarır durumuna düşürüldü. Çiftçiler, artan girdi fiyatları karşısında şaşkına döndüler. Tarım ve hayvancılık zora girdi. Kur patlamasın diye rezerv eritme çıkmazına bel bağlandı. İş cinayetleri arttı. Devlet harcamaları, toplanan vergi gelirlerinin çok üstüne çıktı. İşçi, memur, emeklinin gelirleri geçimlerini karşılayamaz oldu. Cumhurbaşkanı, “ekonomik savaş veriyoruz” diyerek halkı mücadeleye çağırdı. Fakat Saray harcamaları, israfçı tavrına devam etti. Ev sahipleri, kiracıları evden çıkmaları için darp etmeye başladı. Kiracılar da meydanlara inip seslerini duyurmaya uğraştı. Yoksulluk çok arttı. Açlık sınırı yeni asgari ücretin üzerine çıktı. Yoksullar etin ve peynirin tadını unuttu. Ete bir yılda gelen zam yüzde 115'i ve peynire bir yılda gelen zam yüzde 100'ü geçti. 1 milyon yoksul aile çocuğunu okuldan aldı, evin bütçesine yardımcı olsun diye çocuk işçi yaptı. Adalet çöktü. Yargıçlar ile savcılar partileşti. Devlet memuru polislerin koruyuculuğunda Ankara'ya gelen mafya bağlantılı kişiler, ülkücü lideri öldürdüler. Ölüm emrini verenin kimliği ortaya çıkmadı. 2023 yılına gelindiğinde “Türkiye'yi uçuracak ve dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi içine sıçratacak” şu hedefler açıklanmıştı:

Enflasyon hedefi:

Tek haneye inecekti.

Tutmadı.

İhracat hedefi:

500 milyar dolar olacaktı.

Tutmadı.

Kişi başı milli gelir:

25 bin dolar olacaktı.

Tutmadı.

9 bin dolarda kaldı.

Türkiye ithal eden, yüksek faiz ile borçlanan, borcunu borçla kapatan, dış para ile tüketerek hesapsız- kitapsız büyüme yıkıntısının içine düştü, düşürüldü.

Bir iki cümlede anlatayım: Türkiye'nin dışarıya yüksek borcu var. Yüksek faiz ödüyor. Git gide uluslararası tefecilere çalışıyor. Döviz açığını kapatmak için vatandaşlık satan ülke olduk. Türkiye'nin ihracatı ve turizm gelirlerinden kazandığı döviz, harcadığı dövizi karşılamıyor. Bu büyük yıkıntının altından liderin bireysel marifeti ile kalkmak mümkün değil.

Hep söylendi.

Hep dile getirildi.

Liderin bir marifeti olsaydı, yıkıntıyı yaratmazdı. Bu açıdan bakınca; yıkıntı kaldırmanın bedelini lider değil halk ödeyecek. Aslında her seçimde olduğu gibi bu seçimde de halk yine kendini seçti.

Bedeli pahalı olacak.

Yıkıntıyı lider yaptı.

Bedelini halk ödeyecek.

Yıkıntıdan yeni morfinler sunarak acısız kurtulmak için eski bakan Mehmet Şimşek'e yeniden görev verileceği haberleri yazılıyor. Oysa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2019 yılında bir meydan konuşmasında Ahmet Davutoğlu'nu, Ali Babacan'ı ve Mehmet Şimşek'i de “Halk Bankasını Dolandıranlar” arasında saymış ve şu cümleyi kurmuştu: “Öksüz, yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor. Peki bu nasıl doğruluk? Peki yanında kim var? Yine bir başka isim o da Sayın Babacan var. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var.”

Bu konuşma!

Arşivde var.

Herkes okuyabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.