Bilindiği gibi, su düştüğü her yeri ıslatır; mekânı nemlendirir. Raporlara göre, su oksijen ve hidrojen elementlerinden oluşur. Oksijen nem içerir ve bu suya nem verir. Oksijenin sıvı formundaki su vardır, ancak ıslak değildir. Su katı bir yüzeye çarptığında, onu ıslak olarak kabul ederiz. Su kendisi birçok tür metal, mineral ve molekül karışımıdır ve bunlar da kendi doğal özelliklerine sahiptir.
Çoğu bilim insanı, suyun kendisinin ıslak olmadığını ancak başkalarına ıslaklık deneyimi yaşatabileceğini düşünmektedir. Su sıvı formda kaldığında molekülleri kısa mesafededir, ancak sıcaklıkla temas halinde yansıma meydana gelir. Ancak su her şeyi ıslatamaz. Örneğin, plastik su ile ıslanmaz. Genel olarak, ıslaklık suyun bir özelliği değildir; bu, su ile temas ettikten sonra varlığımızda meydana gelen bir deneyimdir.
Ancak, birçok günlük benzetme, neden suyun ıslak olmadığını anlamamıza daha iyi yardımcı olabilir. Islaklık, ısıya benzer. Sıcak bir nesneye dokunduğumuzda sıcak sıcaklığı hissederiz, ancak nesne kendisi "ısı" değildir. Benzer şekilde, suya dokunduğumuzda ıslaklık yaşarız, ancak su kendisi "ıslak" değildir. Benzer şekilde, bir pil elektronik cihazları çalıştırmak için elektrik sağlayabilir, ancak pil kendisi "elektrik" değildir. Pil elektrik enerjisi depolar ve bunu diğer nesnelere aktarabilir, böylece onların işlev görmesini sağlar. Aynı şekilde, su ıslaklığın bir özelliğine sahiptir ve bu ıslaklığı diğer nesnelere temas ettiğinde onlara aktarabilir.