Suudi Arabistan, modernleşme yolunda önemli bir adım atarak Riyad'da ilk büyük opera evini açtı. Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın liderliğindeki reform çabalarıyla hayat bulan bu kültürel hamle, "Zarqa Al Yamama" adlı eserle dikkat çekiyor. Ancak, ülkenin imajı, insan hakları ihlalleri ve muhalif baskısı gibi gölgelerle karşılanıyor.
Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın, krallığını ekonomik ve sosyal açıdan yeni bir çağa taşıma hedefi doğrultusunda attığı önemli adımlardan biri, Riyad'da açılan ilk büyük opera evi oldu. Bu adım, Suudi Arabistan'ın kültürel arenadaki varlığını güçlendirme ve uluslararası sanat sahnesinde daha belirgin bir yer edinme çabalarının bir yansıması olarak görülüyor.
"Zarqa Al Yamama" adlı opera, İslam öncesi dönemde Arabistan coğrafyasında geçen, mavi gözlü bir kabile reisinin geleceği öngörme yeteneğini konu alan bir hikâyeyi anlatıyor.
Arabian Opera'nın başkanı Ivan Vukcevic, eserin özünde, zorluklar karşısında aklı ve sevgiyi savunan bir kadın kahramanın hikayesinin yattığını belirtti. Eser, Arapça konuşulan coğrafyalarda bilinen epik bir trajedi olarak tanımlanıyor.
Opera, Arapça dilinin Batı klasik müzik notasyonuna nasıl entegre edilebileceği sorusunu da gündeme getiriyor. Vukcevic, Arapça librettonun Suudi şair Saleh Zamanan tarafından yazıldığını ve müziğin Avustralyalı besteci Lee Bradshaw'a ait olduğunu açıkladı.
Bradshaw, operanın Batı müziği ile Arap müziğinin sentezini oluşturmak için Zamanan'ın şiirinin ritmini temel aldığını ve bu ritmi vokal dizelerinin ayarlanmasında kullandığını belirtti.
İngiliz opera sanatçısı Dame Sarah Connolly, opera için Arapça şarkı söylemenin zorluklarıyla mücadele ettiğini ve bu nedenle aylarca Suudi bir dil eğitmeniyle çalıştığını ifade etti.
Paolo Petrocelli gibi sanat yöneticileri, Orta Doğu'da sanatın gelişiminde kilit bir rol oynayan isimler arasında yer alıyor. Petrocelli, Zarqa Al Yamama gibi yapımların, bölgedeki sanatsal dönüşümün bir parçası olduğunu ve sahne sanatlarına olan ilginin arttığını vurguluyor.
Ancak, Suudi Arabistan'ın liberal ve modern bir imaj yaratma çabalarıyla birlikte, ülkedeki insan hakları ihlalleri ve muhaliflerin baskı altına alınması gibi sorunlar da devam ediyor. Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi gibi olaylar, krallık ve veliaht prensin imajı üzerinde hâlâ olumsuz etkiler bırakıyor.
Dawn adlı insan hakları grubunun genel müdürü Sarah Leah Whitson, Suudi hükümetinin kültürel etkinliklerle ülkeyi liberal ve modern bir imajla tanıtmaya çalışmasını eleştiriyor ve bunun, ülkenin gerçek iç yüzüyle çeliştiğini belirtiyor.