Uğur Dündar’ın merakla beklenen Demokrasi Arenası programının ilk konuğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. TELE1’de başlayan program, Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. İmamoğlu, Kanal İstanbul konusunda, ”Seçime bir hafta kala çılgın proje diye bir sunum yaptılar. Bir algı yönettiler çok net. Vatandaşlarımız ‘bak kanal yapıyor’ dediler. Toplum açısından bilinmemesi facia.” diye konuştu.
Uğur Dündar’ın merakla beklenen Demokrasi Arenası programının ilk konuğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu.“Biz gelmeden 10 gün önce 1 milyar lira dağıtıldı. Biz geldiğimizde kasada, maaşları ödeyecek para yoktu. Bütçeyi o hala getirmek akıl tutulması” diyen İmamoğlu, Kanal İstanbul ile ilgili, “Seçime bir hafta kala çılgın proje diye bir sunum yaptılar. Bir algı yönettiler çok net. Vatandaşlarımız ‘bak kanal yapıyor’ dediler. Toplum açısından bilinmemesi facia.” ifadesini kullandı.
Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:
Uğur Dündar: Belediye meclisinde 2020 bütçesini sundunuz. Eylem planı takdim ettiniz. 6 milyar vadesi geçmiş bir borç yükü, 7.9 milyar bütçe açığıyla belediyeyi devraldık, dediniz. Göreve geldiğimizin haftası maaşlar ödenecekti ödeyecek maaşımız yoktu, dediniz. Umduğunuz ve bulduğunuz çok farklıydı. Vadesi geçmiş ödenmeyen borç ve bütçe açığı yerine yönetilebilir bir bütçeyle devralmış olsaydınız şu andaki süreç içinde ne gibi hizmetler yapabilirdiniz?
Ekrem İmamoğlu: Bütçe yönetimi çok önemli. Kamu bütçesi yönetmek çok daha önemli. Şöyle bir tarif yapıyorum. Kamu yozlaşması yaşıyoruz. Kamu yönetimi, devlet yönetimi gerçekten hassas bir alan. Ben kendi işiyle hayatı geçmiş bir insanım.
Kamuya yönelik hassasiyetleri de en üst seviyede olan birisiyim. Belediye başkanı olduğum an itibariyle durumun önemli olduğunu yaşadıkça, toplumla yüzleştikçe şeffaf davrandıkça ne kadar önemli bir görevim olduğunu hissettim ve bu hissiyatla görev yaptım.
Az önce bu ilgi vs. diye tanımladınız. Buradaki ilginin benim için bir yükü var. O da sorumluluk. 1 kuruşuna sorumluluk. Büyükşehir belediyesinin bütün yapması gereken durumlarda titizlik, insana saygı göstermek ve işi layıkıyla yapmak böyle büyük bir görev aslında. Hele belediyecilik bambaşka bir farklılığı olan bir süreç. Çünkü her anında insan var.
İmkanım olsa da her konuyla ilgilensem. Benimle çalışan hiçbir arkadaşım vatandaşı reddedemez. Reddediyorsa benimle çalışmasın. Dolayısıyla böyle özenli bir yönetim süreci belediye başkanlığı.
Büyükşehir belediyesiyle alakalı benim zaten bir tespitim vardı. Bunu zaten dile getirdim. 5+5 yıllık sıkıntılı dönem diye anlatırım hep. Aday olduğum an itibariyle de bu tarifi yaptım. Görevi devraldıktan sonra da.
İlk 5 yıl kötü günlerin habercisi hazırlık dönemiydi 2009-2014 yıllarından bahsediyorum. Ortaya konan hazırlıklardır, bütün süreçlerin içindeki detaylara baktığımızda kötü bir zamanın geldiğini gösteriyordu. Sonra 2014-2019’da çok kötü bir bütçe yönetimi ortaya kondu. Felaket. Ben söyledim geçmişte de görev yapan, layıkıyla dengeli bütçe görevini yapan kim varsa teşekkür ediyoruz. Bunu iyi kullanmak zaten vazifeniz.
2014’te yerel seçim ardından genel seçim. İki defa genel seçim. Sonra referandum, sonra cumhurbaşkanlığı seçimi, seçimlerle dolu bir süreç. Seçim ekonomisiyle bir şehrin nerelere getirildiğini görüyoruz. Konuşan kim varsa herkes biliyor kötü yönetildiğini.
6 milyar vadesi geçmiş, epeyce geçmiş cari borçla devraldık. Bütçe açığı var 7 milyar liranın üzerinde ve bunun yanı sıra tarihe geçmes,i gereken bir husustur, bizim 23 Haziran’da seçimden 10 gün önce de hesaba yatırılıp dağıtılan bir para da var.
‘GELDİĞİMİZDE ÇOK KOMİK BİR PARA VARDI KASADA’
O para 1 hafta 10 gün içerisinde dağıtıldı. Biz geldiğimizde çok komik bir para kasada vardı. İBB’yi yöneten hiçbir akıl o parti bu parti bunu yapmaz. Geçmiştki akıllar da bunu yapmazdı. Hiçbir sürece partizan gözüyle bakmam. Ama işte akıl tutulması. Bütçeyi o hale getirmek.
Onlarca durmuş proje. Ben gördükçe üzülüyorum. Niçin başladığını bilen yok. Bir ihtiyaç tespiti yok. Finans yönetimi yok. Onlarca durmuş proje. Sadece biz metro hatlarını konuşuyoruz ama sadece metro hatları değil.
Ben Beylikdüzü belediye başkanlığı yaptım 5 yıl. Bir proje de ortaya yapsaydınız. Böyle taraf olma var. Beylikdüzünde yok, Küçükçekmece’de hiç yok… Bu olmaz. Ben şimdi bütün ilçeleri geziyorum.
İşte o akıl, ara dönemde belediye başkanı olan arkadaşımız “tabii ki metroları bize daha çok oy veren ilçelere yapacağız” demişti. Bu aslında hizmet anlayışının dile geliş biçimi. Hem yanlış projeler hem yanlış yerde, finansı planlanmamış. Bunların üzerine 6 milyar cari borç var.
Bu süreç hem cari açık hem taahhüütte bulunulmuş yükümlülükler bunlar çok kötü bir 5 yıl yaşatılmıştır İstanbul’a. Esas kötü olan geldiğimizde kasada para olmaması. O çok kötü bir durum.
23’ünde seçildikten 7 gün sonra yatması gereken para 13’ünde niye yatar. Buna nasıl karar verirsiniz. Madem benim seçileceğimi anladınız…
Uğur Dündar: Sayın Erdoğan Refah Partisi’nden belediye başkanı olmuştu. O da temsil ettiği siyasi zihniyetin iktidarda olmamasının sıkıntılarını çekmiştir. Acılarını yaşamıştır. Eli kolu bağlı duruma düşmüş olabilir. Siz bir empati yaparak İBB Başkanlığına geldiğinizde Sayın Cumhurbaşkanının size geçmişte yaşadıklarından yola çıkarak size destek olucu bir anlayışla bakacağını düşünüyor muydunuz?
Ekrem İmamoğlu: Ben hep iyi düşünürüm zaten. Öyle bir tarafım var. Ben hala öyle düşünüyorum. Hala keşke diyorum. Çünkü halden anla en azından değil mi? Bu önemli. Oturarak belediye başkanlığı yapılmayacağını en iyi kendisi bilir diye düşündüm. Bir oturarak belediye başkanlığı yapamam. İki “işine bak”, zaten işime bakıyorum.
94 yılında sayın Cumhurbaşkanı belediye başkanı seçildiğinde Güngören’de dükkanımda misafir ettim. İnsan seçilen bir insanın başarılı olmasını ister.
Rahmetli dedem ve babam masada onlara eşlik ettiler, sohbet ettiler. Bu olmalı zaten. Babam orada otururken başarı temennilerini söyledi. Benzer cümleleri çıkarken ben kurdum kendilerine. 23 yaşında eğitim hayatını bitirmek üzere bir gençtim.
Bütün bu duygularla konuştuk. O dönem Refah Partisi’nin ilgisini, özeni bir iş insanı olarak övdüm. Ben iyi hatırlıyorum Sayın Cumhurbaşkanı da oturmadığı için seviliyordu mesela. Ben otursam beni de sevmezler.
Uğur Dündar: Konu Kanal İstanbul. Sayın Cumhurbaşkanı da Çılgın Proje olarak takdim etti. Seçimin kazanılmasında güçlü etki yarattı. Daha sonra bilim insanları, askeri uzmanlar, farklı görüşler beyan ettiler. Siz de ben Kanal İstanbul projesine aykırı bir görüşe sahibim deyince Sayın Cumhurbaşkanı “O otursun belediye başkanlığı yapsın” dedi. Siz bu projeyi gördünüz mü?
‘YA KANAL YA İSTANBUL’
Ekrem İmamoğlu: Güzel bir araştırma raporunda bir tarif var. Ya kanal ya İstanbul. Çok önemli bir tarif bu. Basit bir konu değil.Ben özellikle üç çocuk babası olarak bana bunu dayatamazsınız dedim.
Fatih Sultan Mehmed’in fethettiği, Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti ve böyle bir kadim bir kent, bütün dünyanın ilgiyle baktığı bir şehir İstanbul. İstanbul’u herkes bilir. Türkiye’nin isim olarak önüne geçer İstanbul. Bu kadar önemli bir markadır.
Benim elimde bir yetki olsa İstanbul’un batısından doğusuna sit alanı ilan ederim. Bu kadar önemli. On binlerce yıllık insanlık tarihinin içinde olduğu, Kanal İstanbul’un yok edeceği ilk insan kalıntıları ve yazıtların on bin yıllık olduğunu bilmeyen yok, böyle bir kenti birinci vazife nedir, korumak.
Sonra böyle kentleri geliştirirsiniz. Geliştirirken de ana prensibiniz yine korumak olmalı. Burası çölde bir kent yaratmak değil. Burası var olan dünyanın en güzel coğrafyasında bir şehri yaşama tutundurmak insanları mutlu etmek. “Otur işine bak” o devir bitti. Oturup işine bakanlar gitti.
Ben hukukçu değilim ama arkadaşlarım yazıları çıkardılar. Büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırlardır. Büyükşehir belediyesinin görev ve yetkileri, beldenin ve belediyenin kurumsal yapısının hak ve menfaatlerini korumak. Ben onu yapıyorum.
Kültür ve tabiat varlıkları ile ve tarihi dokunun ve önem taşıyan mekanların ve işlevlerin korunmasını sağlamak değerlerden bir tanesi. Uzun zaman oldu, il başkanlığı görevini bırakalı, hatırlatmak isterim. Çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak. Sustum, konuşmuyorum diyenler gitti.
Seçime bir hafta kala çılgın proje diye bir sunum yaptılar. Hep beraber izledik. Bir algı yönettiler çok net. Bu ülkenin en doğusundan en batısına en kuzeyinden en güneyine vatandaşlarımız “bak kanal yapıyor” dediler. Ben o süreci çok irdeledim, irdeleyenleri okudum. Belki de kalben, vicdanen ilk şerhini koyanlardan biriyim. İstanbul’u hisseden, seven ona düşkün, bu kentin bize Allah’ın bir lütfu olduğunu bilen ve ona sımsıkı bağlı bir insan olarak.
Bu süreç başladığında bir araştırma yaptırdık. Bu süreç bizim candan gündemimizdeydi. Çok açmadık ama biz seçim döneminde bile çok çalıştık. Baktık ki toplamın yüzde 90’a yakını hiçbir fikri yok. Toplum açısından bilinmemesi facia.
Bu projeyi kalbimden geçeni söylüyorum, geçmişten bugüne o kabinelerde bulunan bazı insanların istemediği bu projeyi, ortada geçerli bir veri olmadan insanların önüne koymak ve dayatmak. Ortada proje var mı dediniz, ben bir proje söyleyeyim size, çok yüzeysel bir proje, bir plan çalışması istendi. Biz buna karar vermedik ki.
Halkın iradesinin ne kadar önde olduğunu, herhalde mahkemeler dolar taşar itirazlarımızı veririz. Dava açarız. Halk, halkı hiçe sayanları ve halka sormadan böyle büyük projelere imza atanlara 23 Haziran’da cevap verdi, sizin döneminiz bitti, dedi.
Ben diyorum ki “anlayalım.” Ne ben sizi ikna edebilirim, şu salonda bile ne yetkin insanlar var ne tecrübeli insanlar var ne devlet birikimi olan insanlar var tahmin edebiliyorum. Şurada bile bu işe bir uzman masası kurulur.
Düşünsene 16 milyon insanı. Ocak ayında bunu planlıyorduk zaten çalıştay yapacağız. Gelin bize anlatın, diyeceğiz. Toplumun, İstanbul halkının ikna olması lazım. Yetmez, Türkiye’nin ikna olması lazım. Bu mesele Türkiye’nin meselesidir. Dünyanın bile bunu incelemesi lazım. Çünkü siz coğrafyaları tabiatı doğayı artık öyle istediğiniz gibi yok edemezsiniz.
‘O İŞ, O PARAYLA BİTMEZ’
Başka detayları var. Aslında temel mesele şu, 75 milyar liralık bütçe diye bunu yazan malum basın, o basın yazıyorsa bakanlıktan gelmiştir. O iş o parayla bitmez. Şu devirde tarihini neredeyse en yüksek işsizliğinin yaşandığı şu dönemde 75 milyar liranın İstanbul’da bir kanala harcanması doğru değildir tartışmasını açmıyorum bile. Bu benim için önem sırasında arkalarda.
Parayı yerine koyarız, ekonomik sıkıntıları çözeriz, çözeceğiz de. Birazcık güven ortamı oluşsun bu ülke her sıkıntıyı çözer. Bu ülkenin gençliği var enerjisi var.
Ben bunu bir kenara koyuyorum. Bu ekonomide 75 milyar lira Anadolu’da on binlerce yüz binlerce istihdam yaratabilecek planlı ekonomik merkezler üretebileceğiniz, üretime katkı sunacak sektörlerin oluşmasına katkı sunabileceğiniz yatırımlar yapmak varken siz böyle bir rüyayı kuramazsınız. Bu tartışmayı da kenara koyuyorum. Benim esas konum yine İstanbul.
‘1.200 METREKÜP CİVARINDA HAFRİYAT VAR’
1.200 metreküp civarında kendi raporlarına göre hafriyat var. Bir simülasyon gibi düşünün, bir tarif yapmıştım. Bunun anlamı şu, 3 ilçeyi, Bağcılar, Güngören, Esenler bu 3 ilçede 2 milyon insan yaşıyor. Bu üç ilçenin bir anda yükseldiğini düşünün. Hafriyatı canlandırmak için söylüyorum.
‘KANAL İSTANBUL’UN HAFRİYATLARIYLA ADALAR YAPILACAKMIŞ, ÜZERİNE MANZARALAR…’
İlk 18 günlük dönemimde bana projeleri getirdiler. Bir konut firması proje çalışmış. Marmara denizinde Adalar. Fay hattının hemen kenarında. Kanal İstanbul’daki hafriyatlarla bu adalar yapılacakmış. Bu adaların üzerine manzaralar… Ben bunları basına göstereceğim. Ekrem uyduruyor zannetmeyin.
Bu adalarda o villaların da tanesi 2 milyon dolar… Deniz manzaralı. Avcılar’ı, Bakırköy’ü Beylikdüzü’nü seyredecek. Akıl tutulması. Bu villaları aldılar, konut projelerinde tanıtmaya gittiler. Ciddi bir mesele. Büyükşehir belediyesi bu işlerle uğraşmamalı. Şimdi diyorlar ki biz ondan vazgeçtik. Karadeniz’i dolduracağız. Terkos’un önünde kocaman bir paralel ada. Meclis’te sürekli konuşan bir arkadaş da neymiş Terkos’u koruyacakmış. İki tane ada, biri sağda biri solda. Ya Allah aşkına başka işiniz mi yok. “İşine bak” diyorsunuz ya, vallahi işine baksın ya.
‘NE OLDU MELEN PROJESİ?’
Uğur Dündar: İstanbul çok büyük bir susuzluk felaketinin pençesinde deniliyor. Hatırladığım kadarıyla 2016 yılında, Melen Deresi’nden gelen suyun Melen Barajı’nda tutulmasıyla İstanbul’un uzun süreçli bir dönem için susuzuluk tehlikesinin bertaraf edileceği açıklanmıştı. 2016 yılı 7 Aralık günü saat 14.59’da. dönemin bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamasına dayanarak söylüyorum. Ne oldu Melen projesi?
Ekrem İmamoğlu: Bir gerçek var. İklim Değişikli. İstanbul’un ilgisini buraya çekmek durumundayız. Dünyanın kuraklığa doğru gittiği birçok konu dünyanın gündeminde. Şehirlerin ve ülkelerin birinci sıra gündemi. Bizde ilk ona girmese de.
C -40 diye anılan büyük belediyelerin bir araya geldiği ve küresel ısınma için mücadele ettikleri birliğe katıldım. Bu mücadeleye dair taahhütnameyi şehir halkım adına imzaladım. Nasıl sorunlarımızı çözeriz? Birçok konuda etkin bir İstanbul var etme çabasını ortaya koyacağız.
Bugün konumuz su. İstanbul 8-9 yılda bir kuraklık dönemi yaşayabiliyor. İstatistiklerle ortada. 2007-2008 döneminde İstanbul’da barajların doluluk oranı yüzde 7’lere kadar düşmüştü. Büyükçekmece Gölü’nde göl manzarası kalmamış çekilmişti.
Melen Barajı konuluyor. Rahmetli Özal’ın hükümet olarak karar alması Melen Süreci’nin başlangıcıdır. AK Parti döneminde teşekkür ediyoruz ciddi bir Melen yatırımı yapılmıştı. Istırancalardan gelen hat daha eski. Sözen döneminde başlatılmıştı.
Ancak yaz döneminde Melen de kuruyor. Uzun bir dönem su basılamıyor. Melen Barajı düşünülüyor. Büyük bir baraj. Yaklaşık 9 buçuk milyon metrakarelik su toplama alanı var. Orta gövde alanı 110 metre.
Niçin açılmadığını tespit amacıyla gitmiştir. Yanlış bir statik tercihten dolayı. 20 metrelik bir gövdede iki elimin sığacağı kadar derin çatlaklar var. Ne yazık ki su tutamıyor. Bitmesine rağmen su tutulamadı. Burası betonerme değiş de taş yığma tercih edilseymiş doğru olurmuş.
Teknik bir konu. Revizyon projesi çalışılmış. 600 milyonluk bir ödenekle keşif istenmiş. Devlet Su İşleri’ne ödenek verilmemiş. Yaptıklarınıza teşekkür ederiz. Bitirilmemiş bu proje.
İBB’ye devredilmiş. İSKİ de bunun parasını ödüyor. Bu baraj kurtarıcı bir barajdır. En kurak döneminde İstanbul’a su basma kabiliyetine sahip. Çağrıda bulunduk. Çözdük dediniz çözmediniz. Şu an bitse bile en erken 3 buçuk yılda devreye girebiliyor. Bugün itibariyle yüzde 36 doluluk oranı var İstanbul’da barajlarda.
Bizim esas korktuğumuz 2 yıl üst üste kuraklık olduğunda yaşanacak su kıtlığı. 2020 için endişemiz yok, 2021 için. Devlet Su İşleri ile irtibat halindeyiz. Kaynağa rezerv konmuş. Ötelenecek bir mesele değildir. Milyarlarca liralık projeyi konuşurken her şey güzel. Biz takip ediyoruz. Suyu boşuna akıtmayalım. Su gerçekten hayat.
Ekrem İmamoğlu: Şu proje meselesine en çok alınan iki kişi var. Biri annem biri babam. Anacığım beni proje diye dünyaya getirmedi. 60 haneli bir köyde doğdum. Üzülüyorum. Köyde bir komşumuz seçim döneminde aradı, mezarlıkta iki tane kameramanı kovalamış. Bu laflar boş, üzülüyorum.
Milli değerlerimizi düşünüyoruz. Milli olma ve milli davranmanın bence birkaç önemli yansıması olur. Milli olmak bütün maneviyatına bu toprakların tarihine geçmişine sahip çıkmaktır.
Yapbozla olmaz. Paramparça etmekle olmaz. Kalıcı ve sürdürülebilir üretim alanları oluşturmakla milli olunur. Sonuçta sükse. Kusura bakmayın birileri sükse yapacak diye biz İstanbul’u yok ettirmeyiz.
HAYDARPAŞA VE SİRKECİ GARI MESELESİ
Uğur Dündar: Haydarpaşa Garı, Sirkeci Garı merak ediliyor. Ne durumda?
Ekrem İmamoğlu: İstanbul kimin Allah aşkına. İstanbul’un sahibi mi vvar? 16 milyon sahibi var. Ben hakkımı vermem. Hakkımı yedirmem. Vallahi helal de etmem. Basit gibi gözükse de ağır bir mesele. Vebali de ağır.
Haydarpaşa Garı, Sirkeci Garı...
Bu ülkenin, şehrin, milletin anılarıyla süslenmiş gevrek gevrek gülen bir adama emanet edilmeyecek. Bu şehir 16 milyon insanına emanet edilecek değerli bir eser.
İBB, herkesin. 16 milyon insanın. Böyle bir eserin manipüle edilerek birine verilmesini anlamıyorum. Ya çok cahilim ya kafam basmıyor. Israrı anlamış değilim. Kamudaki yozlaşmanın bir perdesidir. Yalvarıyorum, istirham ediyorum.
Vebal altında ezilirler. Her yanlış imzayı atılan ezilmiştir, yalnız imzayı atacaklar eziliyordur. Gevrek gevrek güleceksin, ihalede tarifler yapılacak. Öyle bir şey yok. Yargıda süreç.
Hukukçu arkadaşlarım adım adım gün gün takip ediyor. Biz Türkiye’mizin adalet sisteminden kamu yozlaşmasına dur diyecek bir karar bekliyoruz. Hukukun üstünlüğü adına bu karar önemlidir.
Hukuk herkese lazım oluyor. Son bir hafta kaldı. Biz orada ne yapacağımızı biliyoruz. Sirkeci’nin hemen yanında Sarayburnu’nu gördük. Sarayyburnu’nu dolaşırken kendimi Uğur Dündar gibi hissettim. Dedim arkadaşlara 6 ayda bitecek burası. Haziran’da gireceğiz oraya, Otoparklar işgal vs. İstanbul işgalden 1922’de kurtuldu. İstanbul’un hiçbir köşesini kişiler işgal edemez. Pırıl pırıl yapacağız orayı.
Yarın Ekrem gidecek. Bir dönem sonra x partiden x kişi gelecek. Kalıcı eser bırakma çabasındayız. Siz bir kişiye biz 16 milyon insana bırakma çabasındayız. Takipçiyiz, vermeyiz. 16 milyon insanın mücadelesi olarak görüyorum. Hepiniz adına oradayım. Yapılan her iyi iş için Allah razı olsun.
‘İSTANBULLULARIN BEKLENTİLERİ’
Uğur Dündar: İstanbulluların bazı beklentileri var. Kreşler, süt dağıtımının arttırılması…
Ekrem İmamoğlu: Biz halka sorduk. Yaklaşık 230 bin kişi katılım gösterdi. Burada bazı işler önümüze çıktı:
Birincisi deprem, ikincisi kent yoksulluğu, üçüncü sırada sığınmacı sıkıntısı var. Çözüm için politikalar yürütüyoruz.
Çevre… Bu süreçte ne yapabiliriz noktasındayız işimizi önemsiyoruz. Etkin rol alacağız. Çevre etkin konulardan bir tanesi.
Kreş meselesini çok önemsiyorum eşimde çok önemsiyorum. Kol kola vereceğiz… İş insanları katılacak, vakıflar-dernekler katılacak.
Hizmetlerden bahsediyoruz. Kadın sığınma evi açtık iki tane. Sadece sığınma evi değil bir de rehabilitasyon merkezi açtık. Sığındın tamam değil, aynı zamanda rehabilite edeceğiz.
100 bin çocuğa süt dağıtmakla, bu şehirle bağ kuramamış, yeni göç etmiş aileler. Bu şehir 6 milyon çocuk bakıyor, bakmaya çalışıyor. 5 milyon genci var. 5 milyon yetişkini var. 1 milyon 50 bin civarında üniversite öğrencisi var.
30 bin öğrenciye burs veriyorum. Arkadaşlar eğitim yardımı de diyor. Teknik zorlukları var. Bir anda olmuyor 75 bin yapacağız. Bu kent yoksullukla yaşamasa niye 100 bin çocuğa süt vereyim. Önce hayata sağlıklı tutunmasını sağlamak. Sosyal politikalar önemli, kreş meselesini önemsiyorum, eşim de çok önemsiyorum. Vakıflar, dernekler, iş insanları katılacak. Büyük bir kısmını bu şehrin insanların katkıları ile yapacağız. 150 kreş demek 16 bin 17 bin çocuğun okul öncesi eğitime katılması, bir o kadar annenin evine ekmek götürmesi demek.
Bize diyorlar ki bedava ekmek, bedava su. Hepsi olacak. Günün sonunda hızlı bir şekilde tanımlanan aile sigortasını hızlıbir şekilde oturtmuş olacağız. Kadın Sığınma Evi’ni İstanbul’da ilk defa aldık. İhtiyaç var. Kadın sığınma evine geldi. Çocuğuyla beraber kurtardık. Hadi bakalım sokağa yok. Rehabilite ediyoruz. Kemerburgaz Kent ormanını sen yapmadın diyorlar. Allah’ın lütfu. Muazzam bir yer. Tamamını bir sene sonunda bitirmek istiyoruz. 6-7 sene niye açmadınız. Üzülüyorum niye açmadınız. 19 Mayıs Gençlik Spor Bayramı’nda açacağız dedim arkadaşlara. Maslak’ın yanında orman var. 1 milyon metrakare ormanımız var.
‘2020’DE KURBAĞALIDERE DİYE BİR SORUN KALMAYACAK’
Ocak ayında 2 tane konu geçireceğim Meclis’e. Hacı Osman ormanını ATATÜRK ormanı olarak açacağım. Yılldardır yılan hikayesi. 2020 için Kurbağalıdere diye bir sorun kalmayacak. Titiz olmak ve odaklanmak. Aynı zamanda o olanları birer yaşam vadisine dönüştüreceğiz. Özellikle çevresindeki alanlarla birlikte Ayamama deresini bitireceğiz. 2020 içinde yol alacağız. Biz şehrin içindeki yeşil alanları en güçlü hale getirmek istiyoruz. Beylikdüzü’nde 700 bin metrekarelik alan yaptık. Bize faydası ne diyorlar? Eşiyle kavga edecekse, sinirliyse kadın olsun erkek olsun 1 saat burayı gezsin ilk işi eşine sarılıp öpmek olacak.
Uğur Dündar: Biz gerçekçi insanlarız soruşturmacı gazeteciler. Sizin İstanbul’da ille yapmayı düşündüğünüz, niçin yapmadımdiyeceğiniz proje nedir?
Ekrem İmamoğlu: Çarçur edilen paralarla başka şeyler öncelenseydi başka bir İstanbul olurdu. Tarihi Yarımada var. 25 yıldır ne yaptınız? Bir cevap bulamıyorum. Bütüncül bakıldığında Yedikule’den Balat’a surlarda insanları gezdiremiyorsanız bostanlıklarda, tarım alanlarının kenarında nefes aldıramıyorsanız… 75 milyarla neler yapılır İstanbul’da.
Mesela Surlar… Yarın sabah Roman vatandaşlarımla çalıştayım var. Sulukule’de ne yaptık? Yolladık Roman vatandaşlarımızı mutsuz ettik. Birilerine hayal sattılar lüks konutlar. Onları da mutsuz ettik. Sulukule gitti. Yüz yılların beslediği geleneği yok ettik. Bir şeyler tasarladılar. Çakma ve dayatma. Sanki bu günü hatırlatıyor.
‘TARİHİ YARIMADAYI BAMBAŞKA BİR KONUMA GETİRMEK İSTİYORUM’
İnsanlar aldatıldı. Aldatılmayın diye çaba gösteriyorum. Tarihi Yarımada’yı bambaşka bir konuma getirmek istiyorum. UNESCO’yu ziyaret ettim. Başındaki bir Alman, çok da sert bir hanımefendi. Bize bambaşka bir sevgi ve saygıyla yaklaştı. Tarihi yarımadayı bize bir anlatışı var. Bizden daha iyi yaşıyormuş gibi. En önemli projelerimizden biri Salacak Sahili.
Büyük projeler falan İstanbul’un ihtiyacı yok. İstanbul’un korunmaya ve geliştirilmeye ihtiyacı var. Çocuklarımızın ve gençlerimizin ümitlendirinin filizlendirildiği bir sürece ihtiyacımız var.
Kızıma sürpriz yapayım istedim. Anaokulu çocuğu teneffüse çıkmışlar. Hesap sorar gibi: “Sen İmamoğlu musun ona mı benziyorsun? Babam sana oy verdi.” Hesap mı soruyor? Gözüm sende der gibi. Çocuklar ve gençler mükemmel. Arıza kimde?
Taksim Meydanı. Beyoğlu, Galata… Bu tarihi alanların yakışır bir şekilde vatandaşlar için bir arada yaşama tutunma, buluşma, uzlaşma bilincinde olacakları alana dönüştürmek. Bakırköy Meydanı, Bağcılar, Üsküdar Meydanı beton. Orada bir meydan var gitmesek de görmesek de. Bu konuları halka soracağız. Proje yarışmaları açıyoruz. Sabah erken saatte kalkıp geç saatlere kadar çalışmamın en büyük enerjisi İstanbul’da üretilecek pek çok iş olması. Bunların bir anönce bitmesi. İçimde öyle bir enerji var ki yürüyerek Beylidüzü’ne giderim baka baka. Meydanlar, parklar, eğitim yuvaları… İstanbul Otagarı bir meseledir. Ele geçirilmiş vardır. Yayın hayatında olsaydınız 20 tane haber yapardınız.
Uğur Dündar: Sizin seçilmenizle bir sessiz devrim gerçekleşti… Siz ve Mansur Yavaş Bey kıyaslanıyorsunuz . Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz. Mansur Beyle görüşüyor musunuz?
Ekrem İmamoğlu: Tabi ki de görüşüyorum. Mansur Beyle fırsat buldukça görüşüyoruz. Bazen birbirimize mesaj bile atıyoruz. Bilgilendirmeyi seven bir belediye başkanımız. Güzel bir huyum var. Hayatımda hiç kıskanç olmadım. Ne isterim biliyor musunuz? 11 belediye başkanımız da çok başarılı olsun.