Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) raporu, Türkiye'deki ayrımcı, ırkçı, nefret dolu ve fobik saldırıların geldiği boyutu ortaya koyuyor. Rapora göre, yılın ilk sekiz ayında bu tür saldırılar nedeniyle en az beş kişi hayatını kaybederken, 26 kişi yaralandı. Saldırıların hedefinde olan grupların düzenlediği düğün, etkinlik ve gösteriler gerekçesiyle en az 602 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alındı. TİHV, yetkililerin saldırganlara hoşgörülü yaklaşımını eleştirerek, "Devletin toplumsal ilişkilerde şiddetin düzenleyici rolünü onaylaması, bir hukuk devletinin ortadan kaldırılması ve demokratik bir toplumsallığın imkânsız hale gelmesi anlamına gelir" dedi. Raporda, 1 Ocak - 1 Eylül 2024 tarihleri arasında tespit edilen saldırı ve hak ihlalleri ele alındı.
ÖNE ÇIKAN BAZI OLAYLAR ŞÖYLE:
KAYSERI'DE SURIYELILERE YÖNELIK SALDIRILAR:
Suriyeli bir kişinin akrabasına yönelik cinsel istismar iddiasının ardından, kentte Suriyelileri hedef alan saldırılar sonucunda en az 24 iş yeri kapandı ve 3 binden fazla sığınmacı şehri terk etti. Kayseri'nin ardından sekiz farklı ilde yaşanan saldırılar nedeniyle bir kişi hayatını kaybetti. İçişleri Bakanlığı, bu saldırılara ilişkin 1065 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 28'inin tutuklandığını ve 187 kişinin adli kontrolle serbest bırakıldığını bildirdi.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE:
Aynı dönemde, Kürtler, LGBTİ+ bireyler ve sığınmacılara yönelik en az 45 ayrımcı idari uygulama ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesi tespit edildi. Bu müdahaleler sonucunda, üçü sığınmacı olmak üzere en az 661 kişi işkence ve kötü muamele gördü.
ONUR AYI'NDA GÖZALTILAR:
Kürtlerin ağırlıklı olduğu dernek ve siyasi partilerin düzenlediği barışçıl etkinliklere müdahale edilerek 498 kişi gözaltına alındı ve 10 kişi tutuklandı.
KÜRTÇE HALAY GÖZALTILARI:
Kürtçe müzik eşliğinde halay çeken kişiler veya sosyal medyada halay fotoğraflarını paylaşanlar hakkında soruşturma açıldı ve toplamda 48 kişi gözaltına alındı; 30 kişi tutuklandı.
Raporda, ötekileştirilen gruplara yönelik ayrımcı söylem ve tutumların giderek daha endişe verici bir boyuta ulaştığı belirtiliyor. Yetkililerin saldırganlık karşısındaki yüzeysel tavrının, ayrımcı şiddetin toplumda meşrulaşmasına hizmet ettiği vurgulanarak, şiddetin yalnızca mültecilerle sınırlı kalmadığı, geniş bir kesimi etkileyen yapısal bir sorun olduğu ifade ediliyor.