"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) hiçbir tarikat ve siyaset barındırılmamalı" diyen, 17-25 aralık sürecinde FETÖ'cülerin varlığı bilinmesine rağmen askeriyeden ihraç edilmediklerini raporlayan Tuğgeneral Nerim Bitlisoğlu, geçtiğimiz hafta gerçekleşen YAŞ'ta emekli edildi.
Sözcü yazarı Aytunç Erkin, bugünkü yazısında Bitlisoğlu'nun ortaya çıkardığı gerçekleri köşesine taşıdı. Erkin, şunları kaydetti:
"Bitlislioğlu neden emekli edildi, neden terfi alamadı? Yanıtı verilemeyen sorulardan biri bu? Acaba aynı rapordaki şu tespit mi?
Yüksek Askeri Şura, 47 generali tasfiye etti!
NATO'YA BİLGİ SERVİSİ YAPTILAR
Sayfa 33 okuyalım: “… Yurt dışı görevlere seçilerek NATO kadrolarına atanan FETÖ/PDY mensubu subayların bazı milli ve askeri bilgileri gerek NATO makamlarına servis ettikleri tespit edilmiştir. NATO'da görevli üst düzey bazı yetkililer tarafından uluslararası arenada Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturmaya yönelik beyanatlar verilmekte bunlar zaman zaman yerli ve yabancı medya da yer almaktadır.”
Şimdi gelelim Tuğgeneral Bitlislioğlu'nun hazırladığı ve FETÖ davalarında kaynak olarak gösterilen raporun iktidar sahiplerini eleştirdiği bölümlere…
2 – ‘TSK personeline yönelik askeri istihbarat birimi kurulmalıdır'
Bilirkişi Raporu'nun en çarpıcı yerlerinden birisi de ‘Askeri İstihbarat' birimiyle ilgili. Hatırlayın… Eski komutanlar özellikle 2008'den sonra “MİT'ten Fetullah konusunda bilgi akışı kesildi” demişti. Bitlisoğlu da bu duruma dikkat çekiyor ve şu çözümü sunuyor: “… Özellikle 1990'dan sonra diğer istihbarat kuruluşlarından elde ettiği bilgilerle yetinmek durumunda kalan TSK, yıllardır süren ve hemen hemen tüm kritik görev yerlerinin bu örgüt mensuplarının eline geçmesine neden olan FETÖ faaliyetlerini zamanında tespit edememiş ve gerekli tedbirleri alamamıştır. Alınacak bu tedbirlerin başında TSK'nın kendi bünyesine sızmaya çalışan her türlü oluşumu tespit edebilecek istihbarat yeteneğine sahip olması gerekmektedir.”
İÇTEN VE DIŞTAN SALDIRILAR
“Bu kapsamda; TSK personeline yönelik ve sınırlı olmak kaydıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, bağımsızlığına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtelif faaliyetler hakkında istihbaratı oluşturmakla görevli… Milli savunma ve personel konularında teknik ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge ve veri toplamak, analiz etmek yetkileri ile icrai yetkileri haiz askeri bir istihbarat birimi oluşturmalıdır.”
3 – Tuğgeneral Bitlislioğlu'nun raporunda ortaya çıkan gerçek: 17-25 sürecinde örgüt anlaşıldı ancak TSK'daki örgüt üyeleri tasfiye edilmedi
Tuğgeneral Nerim Bitlisoğlu, Bilirkişi Raporu'nun 43'üncü sayfasında “Ocak 2014- Temmuz 2016, TSK İçerisindeki Mevcudiyetini Muhafaza ve Darbe Hazırlıkları” başlıklı bölümünde şu tespitleri yapmış:
ARALIK 2013 VURGUSU: “… FETÖ/PYD Aralık 2013 tarihinden sonra da (17-25 Aralık süreci) TSK'yı tamamen ele geçirme faaliyetlerini örtülü olarak sürdürmeye devam etmiştir. Aralık 2013 tarihinden itibaren örgütün gizli emellerinin anlaşılması ve birçok kamu kurumunda FETÖ/PYD mensuplarına yönelik soruşturmalar başlamasına rağmen TSK içerisinde örgüt mensuplarının ortaya çıkarılarak tasfiye edilme süreci başlatılamamıştır.”
PERSONELLERİ KORUNDU: “… Örgüt bünyesindeki gerek kritik görev yerlerinde bulunan elemanları gerekse askeri ve sivil yargı, emniyet ve istihbarat birimlerindeki hakimiyeti sayesinde bu süreci akamete uğratmıştır. FETÖ mensubu olduğuna dair hakkında bilgi elde edilen personeli korumak ve kollamak maksadıyla ‘Bilgi yok' veya ‘Tetkik ediyoruz' gibi ifadelerle hiçbir şey yapılmamış, aksine bu personelin mensubiyetleri örtbas edilmeye çalışılmıştır.”
4 – ‘İsimsiz ihbar mektupları dönemi tekrar yaşanabilir'
Tuğgeneral Nerim Bitlislioğlu “Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı bölümde çarpıcı uyarılar yapmış. 2 Şubat 2017 tarihli rapor bugün tartışılan “FETÖ ger mi döndü? Ya da kılık mı değiştirdi?” sorusuna şu yanıtı vermiş: “… 15 Temmuz öncesi dönemde FETÖ/PYD içinde yer alan kişilerin sebep olduğu karalama girişimleri, kendilerinden olmayanları tasfiye amaçlı olarak yaşanmış bu girişimler, TSK'nın hassasiyetleri istismar edilerek karşılık bulmuştur. Gerek sosyal medyadaki paylaşımlar, gerek ihbar içeren imzasın mektuplar ile algı yönlendirilmiştir. Aynı durumların tekrar yaşanması muhtemeldir. Bu anlamda personel hakkında yapılan her ihbarın ya da bilginin öncelikle hukuk süzgecinden geçirilmesine dayalı bir yapı tesis edilmelidir.”