İnfaz düzenlemesiyle ilgili görüşleri sorulan tutuklu gazetecilerin yakınları, açıklanan paketin en yüksek kapsayıcılıkla olmasını gerektiğini düşünüyor. Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu "Bir ölüm kalım meselesi bu artık" derken, Barış Pehlivan'ın eşi Aysel Pehlivan ise, "Söz konusu olan insan hayatı" dedi.
AKP ve MHP’nin ortak hazırladığı 70 maddeden oluşan ve 11 farklı kanunda değişiklik öngören infaz düzenlemesi geçen günlerde Meclis’e sunuldu.
Teklifin önümüzdeki hafta Genel Kurul’da oylanması bekleniyor.
Fakat Meclis’e gelen tasarıda hapiste tutulan gazeteci, yazarlar, hak savunucusu ve avukatlara yer verilmiş değil.
Tasarının bu şekilde Meclis’ten geçmesi halinde düşüncelerinden dolayı cezaevinde olan kişiler koronavirüs tehdidine rağmen hapiste tutulmaya devam edecek.
Bianet'ten Hikmet Adal, cezaevinde tutulan gazetecilerin yakınlarının konuyla ilgili düşüncelerini sordu.
Odatv Genel Yanıt Yönetmeni Barış Pehlivan'ın eşi Aysel Pehlivan, "Söz konusu olan insan hayatı" derken, "Salgının başladığı andan itibaren ne kadar çok insanı nasıl hızlı etkilediğini gördükçe endişem artıyor. Orada zaten bağışıklık sistemi zayıflamış insanlar arasında çok daha hızlı yayılacak ve çok daha fazla can kaybına sebep olacaktır" diye belirtti.
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun eşi Özge Terkoğlu ise, "Meclis’te şu an insanların yaşamalarına ilişkin büyük sorumluluk içeren bir karar alıyorlar. Çünkü bir ölüm kalım meselesi bu artık" derken, "Eşim tek başına tutuluyor ve yaşamsal riski yüksek olan bir salgın ortamında ağır tecrit şartlarını yaşıyoruz. Belki de hiçbir cezası çıkmayacak süreci bir cezalandırma olarak yaşıyoruz" diye ifade etti.
İşte yapılan o röportaj:
"SÖZ KONUSU OLAN İNSAN HAYATI"
Barış Pehlivan’ın eşi Aysel Pehlivan: Şu ana kadar yapılan açıklamalardan, infaz indiriminin sadece hükümlüler için geçerli olacağı, tutukluları kapsamayacağı gibi bilgiler geliyor. Yaptıkları haberler dolayısı ile hukuka aykırı şekilde tutuklu bulunan ve şu süreçte iddianamelerinin bile ne zaman çıkacağı belli olmayanlar için de durumun değerlendirilip kapsam içine alınması gerekir. Söz konusu olan insan hayatı.
Şu an görüşler iptal oldu, sadece haftada iki kez telefon görüşmesi var.
Salgının başladığı andan itibaren ne kadar çok insanı nasıl hızlı etkilediğini gördükçe endişem artıyor. Orada zaten bağışıklık sistemi zayıflamış insanlar arasında çok daha hızlı yayılacak ve çok daha fazla can kaybına sebep olacaktır.
"ÇOK GEÇ OLMADAN TAHLİYE EDİLSİNLER"
Aziz Oruç’un eşi Hülya Oruç: Aziz’in bir rahatsızlığı var. Başında iki tane kist bulunuyor. Tutuklandığından beri doktora görünmesi yönünde talepte bulunuyoruz fakat doktor talebimize cevap verilmiyor. Bir de koronavirüs tehdidi bizi umutsuzluğa sürüklüyor. Bu kaos ortamında psikolojik olarak ayakta durmaya çalışıyoruz.
Aziz Ağrı’da Patnos Cezaevi’nde. Ben ise Diyarbakır’dayım. Koronavirüs salgınından sonra açık görüşü yasakladılar. Ayda bir açık görüş oluyordu ama bu koronavirüsten dolayı o da yasaklandı.
İki çocukla cezaevine gidip gelmek beni oldukça zorlasa da moral oluyordu. Şimdi ise haftada iki kere 10 dakikalığına arayabiliyor.
Çok geç olmadan, cezaevlerine koronavirüs girmeden eşimin tahliye edilmesini istiyorum. Tüm gazetecilerin tahliye edilmesini istiyorum. Onların suçsuz yere içeride tutulduklarını biliyorum.
"İNSAN YAŞAMININ SORUMLULUĞUNU ALIYORLAR"
Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu: Geldiğimiz aşamada yaşamı tehdit eden bir salgın söz konusu. Meclis’te şu an insanların yaşamalarına ilişkin büyük sorumluluk içeren bir karar alıyorlar. Çünkü bir ölüm kalım meselesi bu artık.
Yasa tasarısının benim eşimi kapsamasının ötesinde tüm gazetecileri kapsaması ve hatta gazetecilerinde ötesinde mümkün olduğu kadar geniş bir kapsayıcılıkla düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü bu yaşananlar herhangi bir olay değil, herhangi bir zaman da değil, herhangi bir siyasi kavganın parçası olarak düşünülebilecek bir şeyin içinde de değiliz. İnsan yaşamının sorumluluğunu alıyorlar. Bu insanlar içeride koronavirüse yakalansa ya da bundan dolayı ölseler ne olacak? Bir kere bu hastalık içeride başladı mı ne yapacaklar? Bunu kriz başladıktan sonra ya da canımız yandıktan sonra belki yapmaya kalkacaklar ama iş işten geçmiş olacak.
Eminin cezaevinde yakını olan herkes bu endişeyi yaşıyordur. Bizler dışarıda birçok önlem alarak yaşamaya çalışıyoruz. Ama onlar orda ne kadar önlem alırlarsa alsınlar durdurmaları çok zor.
Şimdi tedbirler kapsamında cezaevi görüşleri de kaldırıldı. Sadece telefonla konuşuyoruz. Haftada bir olan telefonla görüşme hakları ikiye çıkartıldı ama 1 saat olan yüz yüze görüşler 10 dakikalık telefon görüşleriyle değiştirildi. Avukatların girişleri sınırlandırıldı. Bu durum çok ağır bir tecrite dönüştürülmüş durumda.
Eşim tek başına tutuluyor ve yaşamsal riski yüksek olan bir salgın ortamında ağır tecrit şartlarını yaşıyoruz. Belki de hiçbir cezası çıkmayacak süreci bir cezalandırma olarak yaşıyoruz.
"YAPMIYORLAR"
Ferhat Çelik’in babası Ali Çelik: Koronavirüsün tehlikeli olduğunu, ölümlere yol açtığını biliyoruz. Eğer cezaevine girerse bu mahkumlar için katliam olur.
Bu durumda bile bizim çocuklarımızı bırakmıyorlar. Herkes çıkıyor ama gazeteciler, siyasiler içeride. Bizim çocuklarımızın ne suçu var? İsteseler tutuksuz yargılayabilirler. Kaçma şüphesi yok, bir şeyi yok.
İsteseler sürece bizim çocuklarımızı da koyabilirler ve bir günde çıkartabilirler. Ama yapmıyorlar. Benim çocuğuma verebilecekleri en ağır cezayı da verseler yatarı 8 ay. 8 ay için oğlumu ölüme mahkum ediyorlar.
Çocuklarımızın sağlığı bizim için her şeyden önemli. Devleti yıkmamış, uyuşturucu satmamış, bir suç işlememiş. Biz istiyoruz ki serbest bıraksınlar. Biz dışarıda korunabiliyoruz ama o içeride korunamaz.
Biz Adıyaman’dayız, oğlum İstanbul’da. Sadece telefonla görüşebiliyoruz. Televizyonu yok, görüş yok, avukatlara kısıtlama var. Oğlum suçsuz yere cezalandırılıyor.