Çakalın biri aç kalınca kasabaya inmiş.
Sütçünün süt çanağını devirerek sütü içmiş, fırıncının tezgâhından ekmeği yemiş, nihayet bir kasabın vitrininden kocaman bir but kapıp güzelce mideye indirmiş.
Çakalın ve etin kokusunu alan kasabanın tüm köpekleri toplanmış, çakalı yakalamak için ardından koşturmuşlar.
Çakal önde, köpekler arkada, amansız bir kovalamaca başlamış ama bir süre sonra, sütçünün köpeği yorulup takibi bırakmış.
Biraz daha geçince bu sefer fırıncının köpeği, nefes nefese kalıp, takipten vazgeçmiş.
En son, kasabanın çıkışına yakın bir yerde, kasabın köpeği de pes etmiş ve yorgunluktan dili bir karış dışarıda geriye dönmüş.
Çakalın arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış!
Çakal önde demircinin köpeği arkada müthiş kovalamaca sürerken, kasabadan çıkılıp kırlara, oradan da tepelere varılmış.
Nihayet çakal da yorgunluktan dayanamayıp durmuş ve demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş;
“Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım ama buna rağmen onlar bile pes edip bırakmışken, ben demirciye ne yaptım ki ayrılmıyorsun peşimden?..”
Demircinin köpeği hiç düşünmeden şu cevabı vermiş;
“Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil. Sen, başkalarına zarar verdiğin için suçlusun. Ötekiler çıkar peşinde koşabilirler. Ama ben adalet için senin peşini bırakmıyorum!..”
Kıssadan hisseye gelince;
Çakallar, demircinin köpeği gibi ‘'yalnızca hak peşinde koşanları'' asla anlayamayacak, hatta yaptıklarını aptalca bulacaklar.
Ama çakalların karşısında adaletin bekçileri de her zaman var olacak ve sonunda mutlaka onlar kazanacaklar!..