Seçim kampanyası sürecinde iki değerli siyasetçiye hitaben açık mektuplar yayımladım.
İlki Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yazdığım mektuptu.
Mektubumda, Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde yaşayacağını açıkladığı Çankaya Köşkü'ndeki kişisel-ailevi masraflarını, tıpkı ABD ve Almanya devlet başkanlarının yaptıkları gibi, maaşından karşılamasını önermiştim.
Toplumla sohbet ettiği videolarını çektiği mutfağının görüntüsünden de anlaşıldığı gibi; ailecek son derece mütevazı bir yaşama sahip olan Kemal Bey, kısa süre sonra gönderdiği cevabi mektubunda önerimi “ahlaki-vicdani” bulduğunu belirterek, Köşk'teki kişisel ve ailevi tüm harcamalarını maaşından karşılama sözünü verdi.
Bununla da yetinmeyip maaşında indirime gideceğini belirtti ve özel seyahat harcamalarını da cebinden karşılayacağı taahhüdünde bulundu.
Tarihe geçecek bu örnek davranış nedeniyle kendisine teşekkür etmiştim, bir kez daha ediyorum…
İkinci mektubumun adresi; Cumhurbaşkanı adayı
ve Memleket Partisi Genel Başkanı
Muharrem İnce idi.
“Değerli Muharrem İnce” diyerek başladığım 30 Nisan tarihli mektubumda, anketlerin ve miting görüntülerinin umut verici olmadığını belirttikten sonra şunları yazdım:
“Sen iyi bir öğretmen olduğun gibi, kalbi bu vatan için çarpan, Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı bir yurtseversin.
Türkiye, cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine koşuyor.
Takdir edip sevdiğim, engin deneyime sahip, yurtsever Muharrem İnce'nin, siyaset tarihine “bir kaybettiren” olarak geçmesini ve zor durumda kalmasını hiç istemem.
Ama “şöyle ya da böyle yap” demenin de üzerime vazife olmadığını gayet iyi bilirim.
Bundan sonrası senin tercihine kalıyor değerli kardeşim.
Her iki durumda da yolun açık olsun.
Sevgi ve saygılarımla…”
İnce mektubuma cevap vermedi!
Ancak önceki gün Cumhurbaşkanı adaylığından çekildiğini açıkladı.
Keşke o mektubu yazdığım tarihte, yani oylarının daha yüksek olduğu dönemde bu kararı almış ve tarihe “demokrasi kahramanı” olarak geçme önerime, sıcak bakmış olsaydı.
Kalbinin bu vatan için çarptığından, Atatürk'e, Cumhuriyet'e sevdasından ve yurtseverliğinden zerrece kuşku duymadığım Muharrem İnce'ye, gecikerek de olsa demokrasiye yaptığı bu katkı nedeniyle teşekkür ediyorum…
Üçüncü mektubu Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yazıp yazmamayı çok düşündüm.
Eğer yazmış olsaydım; seçim sürecinde toplumu kutuplaştırıcı ve gerginliği körükleyici konuşmalar yapmaktan özenle kaçınmasını, bunun yerine kendisine oy vermeyecek olanları bile kucaklayıcı söylemlerde bulunmasını, yani 2007'ye kadar kullandığı uzlaşmacı dile yeniden dönmesini önerecektim.
Ama okumayacağını, okusa bile dikkate almayacağını düşünerek vazgeçtim…