Son günlerde peş peşe 3 ailenin toplu şekilde yaşamına son vermesi, toplumun her kesiminde tepkilere ve üzüntüye yol açtı. Ancak bu tür vahim olayların arka arkaya gelmesi birçok insanın aklına tek bir soruyu getirdi, 'İntihar bulaşıcı mıdır?' Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
İnsanlar çoğu zaman sorunlarına çözüm ararken, başkalarının ne yaptığına bakarak hareket ederler. Aslında intihar, sıradan bir durum değildir ve çok ağır depresyon tablosu gerektirir. Birden fazla kişinin aynı anda bu kadar uç noktada hissetmesi pek sık rastlanan bir olay değildir. Öte yandan intihar edenlerin çoğu zaman kalanlara güçlü bir mesaj verme duygusu bulunmaktadır. İşte verilmek istenen bu mesajı, sorunlar karşısında çözüm bulanamayacağını ifade eden öğrenilmiş çaresizlik duygusunu ve toplumda yaygınlaşmaya başlayan derin baskı ve karamsarlığı bir araya getirirsek, intihar değil ama çaresizlik duygusunun bulaşabildiğini görüyoruz. Bireysel gibi gözüken bu ‘acı son’ seçimlerine yakından baktığımızda, kişi sayıları ve seçilen kimyasal açısından kimi benzerlikler görüldüğünden ve durumun arkasında tam olarak ne olduğunu bilemediğimiz için bu konuda yorum yapmaktan kaçınmamız gerekir. Ancak giderek yaygınlaşan bu tehlikeli davranış biçimine karşı, kendimizi ve yakınlarımızı korumak açısından bazı önemli noktalara değinmemiz gereklidir.
İNTİHARA SÜRÜKLEYEN EN ÖNEMLİ NEDEN ÇARESİZLİK HİSSİ
İntihar, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, ölüm nedenleri arasında ilk 10’da yer alıyor. Çaresizlik hissi ve geleceğe dair umutsuzluk, özellikle aile bağlarının ve toplumsal dayanışmanın az yaşandığı sosyal çevrelerde, kişinin canına kıyması ile sonuçlanabiliyor. İntihar girişimlerinin depresyon, çeşitli ruhsal hastalık ve bağımlılıklar ile göç ve maddi sorunlar gibi sosyoekonomik etmenler ile de ilişkisi bulunuyor. İstatistiklerin ötesine geçip, şu anda içinde bulunduğumuz tabloya baktığımızda, insanların içsel dünyalarında başkalarından yardım isteme noktasından uzaklaştıklarını ve “Ne olursa olsun içinde bulunduğum duruma bir an önce son vermeliyim” diye düşünmeye başladıklarını görüyoruz. Neticede son günlerde peş peşe İstanbul Fatih ve Bakırköy ile Antalya’da gerçekleşen toplu intiharlar, 3 aileyi dünyadan kopardı. İntihar ve toplu intiharlar konusunda vurgulamak istenilen asıl konu; intihar ve umutsuzluğun bulaşıcı olma eğiliminde olması ve adım adım bastırılan sorunların sonunda insanların
canlarını alacak kadar büyüyebilmesidir.
TOPLU İNTİHARLARA KARŞI NELER YAPILABİLİR
İntihar eden kişilerin ailelerine bakıldığında, bu ailelerde intihar girişimlerinin toplumun diğer kesimlerinden daha yüksek olduğunu gösteren çeşitli bilimsel araştırmalar mevcut. Gerek intihar gerekse toplu intihar haberlerinin intiharları daha da yaygınlaştırdığına, hatta intihar salgınına neden olduklarına dair çalışmalar bulunuyor. Ünlü kişilerin intiharları, hatta tamamen kurgu olan, örneğin filmlerdeki intiharların medyada yer alması bile intihar istatistiklerinin yükselmesi ile sonuçlanabiliyor. Bu aşamada özellikle bu konuları haberleştiren basın kuruluşlarının hızla önlem alması gerekli. Şüphesiz konu haber değeri taşıyor. Bu olayların sebeplerinin ortadan kaldırılması için dikkatleri bu yöne çekmek oldukça önemli. Ancak haberlerde intihar yöntemlerinin detaylarıyla anlatıldığı, özendirici, intiharı normalleştiren üsluptan uzaklaşılması gerekiyor. Haberleri izleyen kişiler, taklit ederek veya intihar eden kişiler ile kendilerini özdeşleştirerek aynı yöntemlere başvurabiliyorlar. Bu nedenle haberler, mutlaka özenle hazırlanmalı ve çaresiz hisseden kişilerin yardım alabileceği yerler de mutlaka belirtilmeli.
KAYNAKLARIN BÖLÜŞÜMÜ VE AŞIRI TÜKETİM TUTKUSU
Bireyleri bir yandan sonsuz tüketime yönlendirip diğer yandan da “Ne var canım intihar etmesinler” demek, sorunları çözmüyor. Gelir-gider dengesi bozulan, başkaları ile aynı standartları tutturmakta güçlük çeken aileler, giderek daha büyük bir borç batağının içine çekilmekte. Bu noktada hem toplumsal hem de bireysel bazda düzenlemelere ihtiyacımız var. Kişi, kazandığı para ve yaşayabileceği standartlar konusunda kendisine ve yakınlarına karşı dürüst olmalı. Sonuçta zorluk içinde yaşayan insanlara nasihat etmek ya da sürekli borç vermek, kimsenin yapabileceği bir fedakârlık değil. Bu noktada kişi, kendi yaşam sorumluluğu almalı.
DOKTORA GİTMEKTEN ÇEKİNMEYİN
Her yıl sayısız insan, kendi sorunlarını aşamadığı için hekimlere gidiyor. Bunların neredeyse tümü, yapılan tedaviden fayda görüyor. Sizin 100 tane sorununuz varsa, psikiyatr, psikolog ya da nöroloğa gittiğinizde bu 100 sorununuz birden aynı günde çözülmez; sadece sizin sorunlara karşı yaklaşımınız değişir. Bir bakarsınız, daha ilk görüşmeden sonra sadece birkaç temel sorununuz olduğunu fark etmişsiniz. Belki de artık sizi üzen ilişkilerden kendinizi nasıl kurtaracağınıza dair yeni bir bakış açısına sahipsiniz. Hala önünüzde duran birkaç temel sorunu çözebilecek kadar güçlendiğinizde, hayatın o kadar da zorlu bir maraton olmadığını hissetmeye başlarsınız. Özellikle yoğun karamsarlık, kolunu bile kaldırmak istememe, günlük görevlerini gerçekleştirememe, içe kapanıklık gibi belirtileri olan depresyon, tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bu nedenle, kendinizde ya da yakınlarınızda böyle bir tabloya rastladığınızda daha fazla beklemeyin ve uzman bir hekimden randevu alın.
YARDIM İSTEMEKTEN UTANMAYIN
Toplu intihar olayları elbette toplumda ciddi bir üzüntüye neden oluyor. Kişiyi kendisinin ve ailesinin canına kıyma noktasına getiren sebepler arasında şüphesiz maddi sorunlar ve sosyal destekten yoksunluk ilk sıralarda geliyor. Özellikle uzun süren olumsuz koşullar ve giderek ağırlaşan bir depresyon, kişiyi yardım kaynaklarını düşünmekten alıkoyabilir. Depresyonda olan kişilerde sıkça rastladığımız içe kapanma tablosu da durumu zorlaştırıyor. Dostluk, komşuluk ve akraba ilişkilerinin zayıflaması insanları tanıdıklarından yardım isteyemez noktaya getiren en önemli etkenler arasında. Aylarca işsiz kalmış bir kişi ilk dönemlerde yakınlarından yardım aldıysa bile her gün tekrar yardım istemeyi onuruna yediremiyor. Oysa herkes hayatında zor dönemler yaşar, yardım istemek acizlik değildir.
İNTİHAR DÜŞÜNCESİ OLAN KİŞİYE NASIL YARDIM EDİLİR
İntihardan bahseden kişi, mutlaka ciddiye alınmalıdır. Öte yandan bir insan, hiç başkaları ile konuşmadan da –sessiz-sedasız- kendini öldürebilir. Çaresizlik, umutsuzluk, değersizlik hissi sadece kelimelerle değil kişinin duruşuna ve yürüyüşüne bile yansır. Giderek sürekli acelesi olan, kimsenin hatırını sormadan bir ömür geçiren bireylere dönüştük. Bu nedenle çevremizdeki kişilere hal hatır sormak, derdini anlatan kişiye yapabiliyorsanız yardım etmek veya yardım alabileceği yerler konusunda yönlendirmek faydalı olacaktır. Aile fertlerini kaybetmek, işsizlik ve maddi sorunlar, önemli bir sınavdan veya iş görüşmesinden kötü sonuç almak, bir ilişkinin bitmesi ya da boşanma, akıl sağlığının bozulması ya da küçük küçük birçok sorun ile boğuşmak, kişiyi hayattan kopartabilir. Böyle bir durumda, kişiye önemli olduğunu hissettirmek çok değerlidir. Kişinin yardım arayışı olmasa bile yalnız bırakılmamalı varsa yakınları durumu hakkında haberdar edilmelidir. Ailesi, yakın arkadaşları veya yardım edebilecek kişiler gündeme getirilmeli, çözüm için arayış önemsenmelidir. Umutsuz durumdaki kişiyi, kendi haline bırakmak ve düzeleceğini ummak yapılacak en kötü seçim olacaktır. Eğer konu artık son evresinde ise ve önünüzde intihar edeceğinden bahseden biri varsa, o zaman daha da hızlı hareket etmelisiniz. Önce onun en yakınlarına ulaşmaya çalışın, eğer ulaşamıyorsanız kendi güvendiğiniz kişileri, bir sağlık kuruluşunu ya da polisi arayarak önlem alın.