Yandaş medya tarafından hedef gösterilen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık'a sosyal medya üzerinden troller tehdit, hakaret ve küfürler savurdu.
KRT WEB'ten Barış Can'ın haberine göre, koronavirüse karşı kritik uyarılarda bulunan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık'a sosyal medya üzerinden troller tehdit, hakaret ve küfürler savurdu.
Her açıklamasında akıl ve bilimin herkesin ve her şeyin üzerinde olduğunu belirten Saltık, "3-4 hafta Cumartesi-Pazar arka arkaya halkı koronavirüse karşı evlerinden çıkarmadan tarayın" önerisinde bulunmuştu.
Troller Saltık'a; "vatan haini, Ermeni dölü, FETÖ'cü' gibi iftiralar atarken Facebook üzerinden bir şahıs "kanınızı içeceğiz" diyerek tehdit etti. Bir başkası ise, "kaçacak delik arayacaksınız, çok az kaldı" diye yazdı.
Saltık'a iftira ve hakaretlerde bulunanların arasında fakir bir yuttaşa "geber" diyerek nefret saçan ve görevden alınan İstanbul Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür yardımcısı Nail Noğay da bulunuyor. Noğay koronavirüse karşı akla ve bilime davet eden Saltık hakkında şunları yazdı:
Şizofren beyinli prof. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Prof. Dr. Ahmet Saltık'ı protesto ediyor insanlıktan nasibini almamış bir beyinsizdir diyorum. Cahil bir mahluktur diyorum.
Saltık'a organize şekilde saltıran troller paylaşımlarla kin kustu. Ekşi Sözlük'te, "prof.dr. ahmet saltık'ın ölümle tehdit edilmesi" başlığı açıldı.
PROF. SALTIK NE DEMİŞ, HANGİ KONULARDA UYARMIŞTI?
Saltık, "Geçene sene bir ayda 35 bin kişi öldüyse bu yıl 37 bin ölüm olduysa, 2 bin fazlalık varsa siz de koronavirüs ölümlerini bin kişi dediyseniz bu bin ölüm nereden geldi? Bu fazladan ölümlerin nedeni ne? Nerede öldü bu insanlar? İdlib'deki çatışmalarda mı şehit oldu haberimiz yok? Bu ölenlerin yaşı, cinsiyeti nedir? 20-30 yaşında Mehmetçik değilse; kadınsa, çocuksa, yaşlıysa, İdlib'de değilse koronavirüsten öldü demektir" ifadelerini kullanmıştı.
KRT TV canlı yayınında Saltık şu açıklamaları yapmıştı:
GECİKMENİN BEDELİNİ TÜRK TOPLUMU ÖLEREK VE HASTALANARAK ÖDÜYOR
Bu salgın eğrisi olabildiğince hızlı şu anda. Neredeyse x ekseni ile 70-80 derece açı yapıyor. Yani roket gibi neredeyse, dik gidecek. Bunun daha uzun süre sürmesi belki hafifletilebilir. Geçmişe dönük gecikmenin bedelini şu an Türk toplumu ölerek ve hastalanarak ödüyor.
VAHİM BİR HATA İÇERİSİNDE SİYASİ OTORİTE
Dolayısıyla siyasi otoritenin bir kez daha, Türkiye'deki tek adam rejiminin takkesini öenüne koyup düşünmesi lazım. İzlediği politikalar daha çok insanın ölümüne daha çok insanın hastalanmasına ve uzayan salgın nedeniyle ekonominin daha da ağır çöküşüne yol açıyor. Vahim bir hata içerisinde siyasal otorite.
SİYASİ OTORİTE BU KARARLARI YERİNE GETİRMEYECEKSE İSTİFA ETMELİDİR
Bilim Kurulu'nun önerileri mutlaka siyasi otorite tarafından yerine getirilmelidir. Bu kurul kararları açıklanmalıdır. Eğer siyasal otorite bu kararları yerine getirmeyecekse istifa etmelidir. Eğer siyasi otorite ısrarını sürdürecekse, akıldışı ısrarını sürdürecekse Bilim Kurulunu istifaya çağırıyorum ben. "Böylesine radikal, köktenci ve zorunlu bilimsel olarak tartışmasız önerilerimiz dahi kabul görmeyecek, uygulanmayacaksa biz işlevsiziz, değersiziz, biz anlamsızız... Ey Türk ve dünya kamuoyu durum budur" diyerek Bilim Kurulu bir kenara çekilmeli.
Prof Saltık Birgün gazetesine verdiği röportajda da şunları söylemişti:
“TÜRKİYE ÖNLEM ALMAKTA GEÇ KALDI”
Türkiye’nin salgına karşın bugüne dek aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz?
"Önlemlerin yeterli olduğunu söylemek olanaklı değil, Türkiye geç kaldı. Çin, ilk olguyu 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirdi. Bu, 44 zatürree olgusuydu. Nedeninin aydınlatılamadığı belirtildi. Kısa bir süre sonra bunun, ‘yeni koronavirüs’ adı verilen virüs olduğu anlaşıldı. Türkiye, eğer olağanüstü durum planı yapmış olsaydı bu tarihte hemen harekete geçerdi. Türkiye’de ilk olgu 11 Mart’ta duyuruldu, Çin’deki ilk olgulardan 72 gün sonra. Bu önemli bir süre. Bu sürede salgının Türkiye’ye geleceği öngörülmeli, hazırlıklara başlanmalıydı. 11 Mart aynı zamanda DSÖ’nün kıtalararası salgın ilan ettiği gün idi. Rastlantı mı, bilemiyoruz.
Türkiye bir sahra hastanesini Çin’de olduğu gibi 10 günde değil 45 günde yapabiliyor(!) O hastaneleri bugüne dek neden yapmadınız? Türkiye’nin hızla sahra hastanesi yapması gerektiğini binlerce kez belirttim, dikkate alınmalıydı."
21 BİN 500 İNSANIN UMREYE GİTMESİNE İZİN VERİLMESİ
Türkiye’nin salgın ile mücadelede alınacak kararlar konusunda geç kaldığını söylediniz. Peki hangi kararların Koronavirüs ile mücadelede zafiyet yaşanmasına yol açtığını düşünüyorsunuz?
‘Suudi Arabistan’da hastalık yok’ yanılgısı ile ya da dinsel takıntı ile 21 bin 500 insanın umreye gitmesine izin verildi. Bu bağışlanır bir hata değil. Suudi Arabistan Kabe’yi bile kapattı. Umreden dönen 21 bin 500 insanın bilimsel karantinasını yapmadık. Bu insanların yarısından çok daha azı, yetersiz karantina koşullarında tutuldu. Umreciler yurdun dört bir yanına dağıldı, bu da hastalığın yayılmasında önemli rol oynadı. Sözgelimi İsparta’daki 268 hastanın 245’i Umreciler!
Salgın İran’a gelene dek sınır kapılarında yeterli önlem alınmadı. 358 bin insan sınır kapılarından yeterince denetim olmadan Türkiye’ye girdi. Batı’daki sınır kapıları da aynı. Sınır kapılarında sahra hastaneleri, karantina yerleri açılmalıydı."
”TOPLUMDA HASTALAR BİRİKİRKEN BİZ, HAFTALARCA TANI KOYAMADIK”
Türkiye’de günlük uygulanan test sayısı 20 bini aştı. Sizce yeterli mi?
"Salgının Türkiye’ye girmesinin geciktirildiğini söylediler. Bu, halının altına süpürmek, ‘Deve kuşu politikası’ uygulamaktır. Nitekim, testler artırılmaya başladıktan sonra olgu sayıları da tırmandı. Türkiye’de günümüze dek yapılan toplam 200 bin testten 30 bininde hastalık yakalandı. Test yaptığınız her 7 kişiden 1’ini pozitif buluyorsunuz. Bu yüksek bir oran. Türkiye 3 haftada 200 bin test yaparken ABD’de daha kısa sürede 2 milyon test yapılıyor. ABD nüfusu bizim 4 katımız."
MÜLTECİLERE DİKKAT
"Ne denli çok test yaparsanız o denli çok hasta bulursunuz. İspanya, 355 bin test yaptı, nüfusu 60 milyon. Aynı nüfusa sahip İtalya 722 bin test yaptı. Türkiye kadar nüfusu olan Almanya 919 bin.. Türkiye’nin bu saydığımız ülkelerden bir farkı da 5 milyon Irak ve Suriyeli bulundurması. Dünyanın her yerinde mültecilerin sağlık koşulları daha kötüdür. Dünya genelinde 1 milyon 350 bin olgu, Türkiye’de ise 30 bin olgu var. Türkiye nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 1,1’i. Toplam 1,35 milyon hastanın yüzde 1,1’i Türkiye’de olsaydı, olgu sayımızın 15 binin biraz altında olması beklenirdi. Ama beklenenin iki katı hastamız var. Bu da hastaların havuzda birikmiş olmasından kaynaklanıyor."
SABAH GAZETESİ HEDEF GÖSTERMİŞTİ
Sabah gazetesi başta olmak üzere hükümete yakın medya Saltık'ı hedef göstermişti.
Sabah gazetesi, "Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın bir televizyondaki canlı yayında sarf ettiği siyaset içerikli sözler tepki çekti. Aynı sözleri bugünkü Evrensel gazetesindeki söyleşi de tekrarladı. Bilim Kurulu’nun tavsiyelerine uyulmadığını iddia eden Saltık, Bilim Kurulu’nu istifaya çağırdı. Sosyal medyada ülke içerisinde bu istifa talebiyle iç karışıklık ve kaos mu çıkarmak istiyor yorumları yapıldı. ‘Kendisi siyasetçi mi yoksa doktor mu?’ diyenler de oldu" ifadelerini kullanmıştı.
AHMET SALTIK KİMDİR?
1953’te Elazığ’da doğdu. İlk ve ortaokulu Gaziantep’te okudu, Van Lisesini 1971’de, (birincilikle) bitirdi. 1971 yılında NATO bursuyla (birincilikle) İngiltere’de dil eğitimi aldı. Aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi’ne girdi. 1976’da Londra Tıp Fakültesi’nde staj yaptı.
1977’de İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirerek tıp doktoru oldu. Keban’da 1 yıl SSK hekimliği ve yeraltı maden işletmesi hekimliği yaptı. 1978’de Hacettepe Tıp Fakültesi’nde Halk Sağlığı dalında uzmanlık eğitimine başladı ve 1981’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde uzman doktor (Halk Sağlığı Uzmanı) oldu.
1981-82 arasında Elazığ Lepra (Cüzzam) Hastanesi Başhekimliği yaptı. 1982’de Elazığ ve Kocaeli Sağlık Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
1981-88 arasında Elazığ’da muayenehane hekimliği, işyeri hekimlikleri
(Çimento, kağıt fabrikaları) yaptı; Halk Sağlığı Bölge Lab. Müdürlüğünü yürüttü. Yerel Fırat Gazetesi’nde 1 yıl, günlük tıbbi ve politik yazılar yazdı.
1986’da ABD Texas School of Public Health’te eğitim aldı. 1988’de Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’na Yrd. Doçent olarak atandı ve bu Anabilim Dalı’nı kurdu.
9 Ekim 1990’da Doçent, 17 Ocak 1996’da profesör oldu. 4 yıl Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu Üyeliği yaptı (1992-96).
2004’ten bu yana Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor.