Yargıtay Başsavcılığı'nın Gezi davasıyla ilgili hazırladığı tebliğnamede Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis cezasıyla Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Hakan Altınay’a verilen 18’er yıl hapis cezasının onanması istendi.
Mücella Yapıcı hakkında ‘kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden’ mahkumiyetin bozulması talep edildi.
Gezi davasında İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Nisan 2022’de hükmü açıklamış, ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklara 18’er yıl hapis cezası vermişti.
Agos gazetesinde yer alan habere göre, mahkemenin hükmüne yapılan itirazları önce istinaf mahkemesi inceledi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi, kararı yerinde bulduktan sonra dosya Yargıtay’a taşındı. Nihai karardan önce Yargıtay başsavcılığı, tebliğnamesini 7 Temmuz’da hazırladı. Tebliğnamede iddianamede yer alan suçlamaların yinelendiği ve duruşmalardaki beyanların dikkate alınmadığı görüldü.
Tebliğnamede Gezi tutuklularından Çiğdem Mater’in 19 Ocak Hrant Dink anmalarını organize etmek için yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtları da suç unsuru iddiasıyla yer aldı.
19 Ocak anmaları tebliğnamede
Tebliğnamede Çiğdem Mater Utku’nun Şerafettin Can Atalay ile 14 Ocak 2014’te yaptığı telefon görüşmesine yer verildi. Görüşme şöyle:
“ÇMU; Ben niye aradım 19 Ocak’a çağrı yapacak mısınız, yapıyorsanız biriniz akşam
beşte toplantıya gelir mi..
ŞCA; Akşam beşteki toplantı arayayım söyleyeyim arkadaşlara ben gelemem de ... bir
şey soracağım beşte bu toplantı nerede
ÇMU; Babamın ofisinde orası nerede diyeceksin Tünel’de.”
Tebliğnamede Çiğdem Mater Utku’nun Mehmet Osman Kavala ile 13 Ocak 2014’te yaptığı görüşmenin kaydı da yer aldı. Görüşme şöyle:
“ÇMU; Ondan sonracığıma üçüncü söyleyeceğim şey 19 ocak için bir küçük bütçeniz olur mu acaba Anadolu Kültür’den
MOK; Bakalım ... şey yaparız ayarlarız bir şeyler”
Tebliğnamede bu görüşmeler, “Konuşmalardan, Açık Toplum vakfından süreklilik arz eder mahiyette Anadolu Kültür A.Ş'ye gezi olayları sırasında da para aktarımı olduğu, bu sürecin iştirak içerisinde yürütüldüğü, sanık Şerafettin Can Atalay'ın da bütün süreçten haberdar olduğu görülmüştür” ifadesiyle yer aldı.
Dink Ailesi: 19 Ocak kriminalize edilmeye çalışılmış
19 Ocak anmaları için yapılan çalışmaların tebliğnamede suç unsuru gibi gösterilmesi tepki yarattı. Dink Ailesi konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
“Öyle görülüyor ki Gezi’nin yargılanmaya çalışıldığı davada, 19 Ocak anma ve adalet arayışıyla ilgili görüşmeler kriminalize edilmeye çalışılmış. Yargılama sürecinde muhataplarına sorulmuş ve basit açıklaması alınmış, sorulması bile ayıp olan özel telefon görüşmeleri ‘tebliğname’ye kadar taşınmış. Bu durum ellerinde doğru düzgün bir kanıt olmadığını, çünkü ortada zaten bir suç olmadığını kanıtlamak dışında bir şey ifade etmez.
Çiğdem Mater Hrant’ımızın öldürülmesinden önce de sonra da her zaman yanımızda olan, en çok emek döken arkadaşlarımızdandır. Hrant’ın Arkadaşları’ndandır. Osman Kavala da aynı şekilde emeği, insanlığı, maddi manevi desteğiyle sürecin başından itibaren yanımızda olmuş dostlarımızdandır.
Hrant’ın Arkadaşları, bir kaç kişi değildir. Binlerce, yüzbinlerce vicdanlı insandır. Elbette adalet talebini gerek mahkeme önlerinde, gerek 19 Ocak’larda alanlarda sürdürülmesinde belli sayıda insanın emeğiyle gerçekleşiyor. Hrant’ın arkadaşları, başından beri 19 Ocak’ların maddi külfetinden, afiş hazırlamak, lolipop bastırmak, ses sistemi gibi külfetli maliyetleri kendi aralarında imece usulü halletmeye çalışıyor. Prensipleri gereği ailemizi bu maddi yönün dışında tutmaya çalışıyorlar. Tebliğnamede yer alan telefon görüşmelerinden biri bununla ilgili. Diğer birkaçı da 19 Ocak çerçevesinde düzenlenen toplantılar ve etkinliklerle ilgili.
Tüm bilirkişi raporlarına, akla, mantığa rağmen Hrant Dink’i hedef haline getirmek konusunda yargının nasıl araçsallaştırıldığını ve etkin rol oynadığını aile olarak yakından yaşadık. Cinayet sonrası 16 yıldır süren adalet arayışımızda yargının performansı maalesef yine aynı çizginin devamı. Maalesef, savcının Gezi davası denen bu ucube davadaki mütalaasındaki iddialar da akla, mantığa, vicdana sığmayacak derecede saçma olmaya devam ediyor.
Yargıladıkları insanlar bu ülke için demokrasi, adalet ve eşitlik dışında hayalleri olmayan insanlar. Adaletin tecellisini umuyor ve talep ediyoruz.”
Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi’nden açıklama
2007’den bu yana 19 Ocak anmalarını, Dink Cinayeti davasındaki duruşma öncesi basın açıklamalarının tertipleyen ve tüm duruşmaları izleyen Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi de tebliğnamede anmaların suç unsuru gibi gösterilmesine tepki gösterdi. Hrant’ın Arkadaşları şu açıklamayı yaptı:
“Yargıtay Başsavcılığının Gezi Davası tebliğnamesi hukuki bir metin olmaktan oldukça uzaktır. Senaryolar ve mesnetsiz iddialarla cezalandırılması istenenler arasında arkadaşımız Çiğdem Mater de var.
Çiğdem Mater, Hrant’ın Arkadaşları’ndandır. 2007’den bu yana, Hrant Dink’i andığımız 19 Ocak’lara ve adalet nöbetlerine en çok emek verenlerdendir. Hrant Dink’i anmak ve adalet talebiyle davasını takip etmek bir insanlık görevi ve vicdan meselesidir. Çiğdem Mater’e yönelik zorlama suç isnatları ve delil yaratma gayretinin hiçbir hukuki karşılığı yoktur. Arkadaşımız daha önce beraat ettiği davadan yargılanıyor ve hakkında hiçbir somut delil de yok.
Çiğdem Mater’in tutukluluğu hemen sona erdirilmelidir. Onun yeri cezaevi değil bizim yanımızdır.”
Çiğdem Mater: Beyanlarımız zerre dikkate alınmamış
Çiğdem Mater de tutuklu bulunduğu Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden avukatı aracılığıyla yazılı bir açıklama yaptı. Duruşma boyunca yaptıkların beyanların dikkate alınmadığını vurgulayan Mater şunları söyledi:
"Yargıtay savcısının 2019'dan beri yargılandığımız, on binlerce sayfalık, 22 çuvallık mahkeme belgelerinden, kocaman Gezi Dosyası'ndan belli ki beyanlarımızı zerre dikkate almadan 'değerlendirdiği' 77 sayfalık tebliğnamesi, sanırım yargılandığımız mahkemenin hukuk fakültelerinin ders programlarına emsalsiz katkılarından biri olacak.
İstinaf Mahkemesi'nin hakkımızdaki mahkumiyet kararını onamasının ardından 'Yargıtay'da hakimler olduğunu umuyorum' demiştim.
Umudumu koruyorum, Yargıtay'da hakimler olduğunu, o hakimlerin hukuku, Anayasa'yı ve uluslararası sözleşmeleri dikkate almasını bekliyorum, aksi, bu davadan tutuklu 7 kişi için değil, hukuk için çok karanlık kapıların açılması manasına gelecek."
Kavala: Vahim iftiralar içeriyor
Gezi direnişi gerekçe gösterilerek ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Osman Kavala da, Yargıtay başsavcılığının Gezi Parkı davası tebliğnamesini değerlendirdi. Kavala tebliğnamenin ‘vahim iftiralar içerdiğini, hukuk ilkelerinin daha açık bir biçimde çiğnendiğini’ söyledi.
Silivri Cezaevi’nden tebliğnamedeki iddialarla ilgili yazılı bir açıklama yapan Kavala şunları söyledi:
“Yargıtay başsavcılığının hazırlamış olduğu tebliğname daha vahim iftiralar içermektedir, hukuk ilkeleri daha açık bir biçimde çiğnenmiştir. Savcılığa göre, suç işlendiğine dair delil yokluğunda dahi, mahkeme, kişinin suç işleme niyeti taşıdığına kanaat getirip mahkumiyet kararı verebilir. AİHM ilke ve kararlarına da tamamen aykırı olan, ceza hukukunda niyet okuma anlayışının, Yargıtay düzeyinde ifade bulması ülkemiz için tehlikeli bir gelişmedir.”
Gezi tutuklusu Mücella Yapıcı da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kendisini diğer tutsaklardan 'ayıran' tebliğnamesine tepki gösterdi. T24’e bir açıklama yapan Yapıcı "Benim hakkımda mahkûmiyetime yeterli, kesin ve inandırıcı delil yoksa, diğer sanıklar bakımından da yok demektir. Gezi davasında ben değil, bizler varız. Beni diğer sanıklardan ayırarak hukuk ve adalet yaratamazsınız” dedi.
Gezi direnişi davasıyla ilgili nihai kararı Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi verecek.
Tebliğnamede, 15 Temmuz darbe girişiminin yanında dönemin bakanlarının isminin karıştığı 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturması ‘darbe girişimi’ olarak tanımlandı. Gezi davasında ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla ilgili değerlendirme yapılırken, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleriyle ilgili Yargıtay kararlarına atıf yapıldı.
Davanın başlangıcında delil olarak gösterilen telefon tapelerinin Fethullahçı yargı mensuplarının usulsüz kararlarıyla kaydedildiği ortaya çıkmıştı. Savcılığın ‘yeniden kıymetlendirdiğini’ belirttiği tapeler tebliğnamede de yer buluyor. Kavala’nın ‘gaz maskesi, poğaça ve plastik masanın sağlanması’ konuşmaları da bunlar arasında yer alıyor. Tebliğnamede, Kavala’nın rolüyle ilgili şöyle bir yorum yapılıyor:
“Sanık Mehmet Osman Kavala’nın oluşturduğu ağı bir vücut gibi düşündüğümüzde, sanığın, her faaliyetin icraya konulmasından önceki son karar mercii olduğu, bu yönüyle organizmanın beyni konumunda olduğu anlaşılmaktadır.”
Tebliğnamede TİP’ten Hatay milletvekili seçilen avukat Can Atalay’ın hukuki durumuyla ilgili de görüş bildirildi. Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturma ve kovuşturmanın milletvekili seçilmeden önce başladığını belirten başsavcılık “Durma kararı verilmesinin gerektiği düşüncesine iştirak edilememiştir” diye yorumladı.