Aman hocam, dikkat!

Ali Haydar Nergis

Sevgili Hocam;

İki yıl önce, hiçbir güvenlik engeliyle karşılaşmadan, odanıza rahatça girdikten sonra, "Aman hocam, dikkatli olun, siz bizim için çok önemlisiniz; güvenlik önlemleriniz yetersiz görünüyor, kapıdan girerken çantama bile bakmadılar" dediğimde gülümsemiş, "Eskişehirde özgürlük var!" yanıtını vermiştiniz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun, Adalet Yürüyüşü sırasında da benzer güvenlik endişeleri yaşamıştım. İnsanların öfke ile ötekileştirildiği, nefret ve kinle beslendiği günümüz koşullarında, bir organizasyona gerek kalmadan da, birkaç ruh hastası saldırabilirdi. Nitekim, böyle bir planın polis tarafından ortaya çıkarıldığı açıklandı o günlerde.

Çok uzak tarihlere gitmeye gerek yok, beş on yıl önce,yılbaşı geceleri, Taksim Meydanında, on binlerce kişi ile kutlanırdı. Kendini bilmez üç beş kişi, kadınları rahatsız etse de, olay çıkacak, bombalar patlayacak endişesi yaşanmazdı.

Aslında Maltepedeki Adalet Mitingi de daha kalabalık olabilirdi; mitinge katılmayı gönlünden geçirenlerin bir kısmı korku nedeniyle gelmekten kaçınmasaydı... Katılanların bir bölümü de, ne olur, ne olmaz endişesiyle, küçük çocuklarını, yaşlı ana babalarını yanlarında götürmediler.

Korku, bir toplumsal paranoya haline geldi artık.

Tatilde sahillere gidecekler uyarılıyor:

"Aman,kalabalık yerlerde dolaşmayın, çöp bidonlarına yaklaşmayın!"

Yabancı ülke yetkilileri, Türkiyede tatil yapacak yurttaşlarını uyarıyor:

"Gösteri alanlarından uzak durun, politik toplantılara katılmayın; sınır kapılarından çıkarken mahkeme kararı olmadan tutuklanabilirsiniz."

Korku yaşı da giderek küçülüyor.

Çocuklar, başkalarının elinden bir şey almamaları konusunda eğitiliyor. 

Okul çıkışlarında, kız çocukları, anne, baba, kardeşlerin güvenlik çemberi içinde götürülüyor evlere.

Şu anda yaşadığım İsveçte de durum pek farklı değil.

Onlar da, o eski günlerin özlemini çekiyorlar.

Geceleri kapılarını kilitlemeden uyurlarmış çok eskiden.

Bisikletlerini bağlama gereği duymazlarmış.

Nerede o günler…

Villaların, alt katlardaki dairelerin pencereleri demir parmaklıklarla örülü artık.

İsveçe geldiğim ilk yıllarda, Malmö sebze pazarında satıcılarla konuşan sivil giyimli bir adam görmüştüm. Resimlerinden tanımaya başladığım İsveç Kralına çok benziyordu. Biraz daha yaklaştığımda gördüm ki, evet oydu.

Elini uzattı, elimi sıktı.

Yanında korumaları yoktu;çarşıda pazarda, üç beş siville dolaşıyordu.

İsveçin efsane Başbakanı Olof Palme, 28 Şubat 1986da bu güvenlik zaafı yüzünden öldürüldü.

İşine bisikletle, tek başına gidip geliyordu.

Caddelerde yalnız dolaşıyordu.

O gece, eşi Lisbetle Stockholm merkezindeki bir sinemaya gitmişlerdi.

Filmi izledikten sonra, vitrinlere bakarak evlerine doğru ilerlerken, adamın biri arkadan geldi, kafasına sıktı kurşunu…

İsveç sosyal demokrat partisinin güçlü başbakan adaylarından biri olarak görülen Dışişleri Bakanı Anna Lindh de aynı rahatlığın kurbanı oldu. Yalnız başına dolaşırken canı çikolata çekti bir gün. Stockholmdeki büyük bir alışveriş merkezine girdi. Elinde çikolatasıyla merdivenlerden inerken, kimler tarafından kullanıldığı açığa çıkarılamayan bir kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

İsveç devleti, güvenlik kavramını ondan sonra keşfetti.

Neredeyse çarşı merkezlerindeki tuvalet girişlerine dek kamera yerleştirdiler.

Devasa özel güvenlik şirketleri kuruldu, bu işten büyük paralar kazandılar.

Sadece İsveçte değil, dünyanın her yerinde korku ve ona bağlı güvenlik uygulamaları bir gelir kaynağı haline geldi. 

Yolda geçerken tanımadığı küçük çocuklarla konuşan adama artık potansiyel pedofil gözüyle bakılıyor.

İlk ve orta dereceli okullarda görev yapan öğretmenler, eğitimciler her yıl sıkı güvenlik soruşturmasından geçiriliyor. Okullarda görev yapan öğretmen ve eğitimcilerin her yıl düzenli olarak polisten sabıka kaydı almaları zorunlu hale getirildi. Bütün okul çalışanları, özellikle küçük çocuklara karşı cinsel eğilim taşıyıp taşımadıkları yönünden inceleniyor.

Sockholm ve diğer bazı kentlerdeki bombalanmalardan sonra eğlence yerleri daha sıkı denetleniyor.

 İsveçin sarışın güzelleri, caddelerde rahatça dolaşamıyor artık.

***

Korkunun ülkesi, coğrafyası yok.

Dünyayı cehenneme çevirirseniz, korku gelir sizi her yerde bulur.

O yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğanın üç bin korumayla dolaşmasını yadırgamıyorum..

Dünyada ve Türkiyede güven içinde yaşamanın yolu, güvenlik önlemlerini artırmak değil, özgürlüklerin sınırını genişletmektir.

Henüz bunlardan uzağız, giderek de uzaklaşıyoruz üstelik.

Sevgili Yılmaz Hocam;

Size karşı yapılan bu  yumruklu, silahlı saldırı, egemen kılınmaya çalışılan korku ikliminin, zehirli nefret tohumlarının boy vermeye başladığını gösteriyor; MAFYA bozuntularının işi diyerek geçiştirmeyin..

Siz, bize daha çok lâzımsınız, bizim için değerlisiniz.

Ayağınız taşa değmesin…