Yıllar önce, başımızda henüz korona belâsının bulunmadığı bir yaz günüydü. Öğle sıcağında, mahalle arasındaki bir parkta tembel tembel güneşlenirken, Yugoslav arkadaşım Dragan’ın çocuk arabasıyla yaklaştığını görüp takılmıştım:
“Ne o Dragan, çocuğa bakma işi artık sana mı kaldı, eşin nerede?”
Hiç sakınmadan yanıtlamıştı:
“Eşim tek başına tatile gitti. Şimdi çocuğa ben bakıyorum. Döndüğünde, o çocuğa bakacak, ben gideceğim…” Dinleyecek birini bulunca, zembereği boşanmış saat gibi sürdürmüştü sözlerini: “Küçük çocukla tatil yapmak zor oluyor da…. Geçen yıl, tatile üçümüz birlikte gitmiştik. Çocuk, oralarda hastalanmış, tatili bize zehir etmişti..” . Bu yıl böyle bir çözüm bulmuşlar. Dragan, yasal hakkı olan ‘babalık izni’ni almış. Çocuğuna baktığı süre boyunca maaşını hastalık sigortası karşılıyor. Eşi, döndüğünde ‘annelik izni’ne ayrılacak, bu defa sigorta ona ödeme yapacak. Tatil sonunda ikisi de yeniden çalışmaya başladığında, çocuğu ‘yuvaya’ ( kreşe) verecekler…
İsveç’te, ‘çekirdek’ aile de artık bireylere yorucu geliyor. Anne, baba, ergenlik çağındaki gençler artık birbirleri yerine arkadaş gruplarıyla tatil yapmayı yeğliyorlar.
Bu kural, hafta sonu eğlenceleri için de geçerlidir. İsveçliler, hafta sonlarında içkili yerlerde dans ederek eğleniyor, stres atıyorlar. Küçük çocuklu aileler, yanlarında çocuklarını da götüremeyeceklerine göre, işi sıraya koyuyorlar. Bir hafta sonunda kadın, diğer hafta sonunda erkek evde kalarak çocuğa bakıyor; diğeri eğlenmeye gidiyor. Dans ve eğlence, bazen gece yarılarına dek sürüyor. Fazla yaygın olmasa da, kadının veya erkeğin geç saatlerde eve dönemediği oluyor. Sorun haline getirilmiyor, ufak tefek kaçamaklar ‘sarhoşluk’tan sayılıyor ve hoşgörüyle karşılanıyor…
Yazının devamı Tele1'de