Köylü annem, konuşmalarımda bir çelişki ve tutarsızlık gördüğünde, Oğlum, senin söylediğin sözün ne önü, ne arkası var.. derdi. Ağızdan çıkan söz önemliydi. Otun köküne, adamın sözüne bakarlardı. Alış verişlerde senet, sepet aranmazdı; söz, senetti. Köyün en ileri gelenine, Ali Efendi sözüne güvenilir biri mi? diyerek soruduktan sonra notunuz verilirdi..
Şimdi, ben de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın, Atatürkçülük le ilgili sözlerinin önüne arkasına bakıyorum. Daha dün, Atatürk ve İnönüye, İki ayyaş ; Lozan, bir hezimettir; Bunlar, camileri ahır yaptılar ; Saygı duruşunda sap gibi dikilmeye gerek yok. Dememiş miydi? Kırk yıllık Kâni, olur mu yani..Daha 10 Kasım kelâmının dumanı üzerindeyken, sicilli Atatürk karşıtı İsmail Kahramanı yeniden Meclis başkanlığına aday göstermedi mi? Sözcü gazetesinin Atatürkçü ve aydınlık yüzlü yazarları Uğur Dündar, Emin Çölaşan ve Necati Doğru hakkında Fetöcülük savları servis edilmedi mi? Atatürkçülük, ders kitaplarından Angola hükümeti tarafından mı çıkarıldı?
Buyurun, fesinizi, şapkanızı, başörtünüzü önünüze koyup karar verin..
İzlenen yanlış Suriye politikaları bizi değerli sayılamayacak bir yalnızlığa itti. Bir yerlerden bir çıkış yolu bulunması, yeni bir şeyler söylemek gerekiyor. Erdoğan, belki de bunun çabası içindedir. Atatürkçülük söylemi bir sıkışmışlığı da ifade ediyor. Erdoğanın, özde olmasa da, böyle bir söyleme gereksinmesi vardı. Ancak, bu söylem amacına ulaşamamış, atılan taş hedefe kavuşamamış görünüyor. Milli Görüş gömleğini çıkaran Uzun Adama, bu yeni gömlek de uymadı.
Erdoğanın Atatürkçülük söylemi, kendi mahallesinde daha çok yankı buldu. Bazı belediye başkanlarının görevden alınmalarının AKPde yarattığı sarsıntı yermiyormuşçasına, Erdoğanın, 10 Kasımda, Atatürk ve ortak değerlerde buluşma söylemi yandaş medyada aykırı seslerin çıkmasına yol açtı.
İktidara yakın araştırma kuruluşu diyor ki, Kamuoyu yoklamalarında, AKP oylarında azalma gözleniyor; yüzde 50+1 tehlikede, Tayyip Bey, 2019daki Başkanlık seçimini kaybedeceği endişesine kapıldı. Bunun Türkçe meali şu: Atatürkçülük, lafın gelişi; Tayyip Bey, oy devşirmenin hesabını yapıyor..
Tayyip Bey, içerde ve dışarıda yalnızlaşıyor. Ülkeyi saran korku iklimi onu da etkiliyor, gölgesinden korkar hale geldi. Sabahattin Önkibarın yazdığına göre, Tayyip Bey, Saray içinde bir suikaste uğrama endişesiyle, her gece başka bir odada uyuyor.. ABDdeki Zarrab davası uykularını kaçırıyor. Binali Bey, parklarda, bahçelerde dolaştıktan sonra ABDden eli boş dündü. Zarrab, öterse işler sarpa saracak. Tayyip Bey, Atatürkçülük icadıyla, Ben vatan savaşı veriyorum; beni yok etmek istiyorlar, ayağa kalk ey ehli vatan! diyerek, yeni bir Yenikapı ruhu yaratmaya çalışıyor. Ancak, oralardan pek ekmek çıkacak gibi görünmüyor. CHP muhalefet açısından bu ikinci büyük yanılma olur; Bir hata, ilk kez işlendiğinde trajedi ise, ikinci kez yinelendiğinde komedi olur..
Erdoğan da Türkiyenin kötü yönetildiğinin farkındadır.
Din, hiçbir dönemde bu denli istismar edilmedi; İslami değerlere hiç bu kadar zarar verilmedi. Kimin hesabına çalıştıkları ve hangi sermaye ile beslendikleri bilinmeyen ( belki de bilinen) bazı kişi ve gruplar, dindarlık görüntüsü altında adeta yabancı misyonerler gibi çalışıyor, dini yozlaştırmak, içinden çıkılamaz hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. AKP, Din birleştirici çimentomuzdur diyerek iktidara gelmişti. Bugün, o çimento da, sıvalar da sapır sabır dökülüyor.
Bu, bilindik bir Erdoğan klasiğidir; bunu hep yapıyor. Ancak, bu kez atılan taş, istenen hedefe ulaşamadı. Bu yöntemler, daha önceleri de denendi. Erdoğanın hocası Necmettin Erbakan da, Atatürk sağ olsaydı, bizim partiye oy verirdi dememiş miydi? 1990lı yılların iktidarları, her yıl Nevroz kutlamaları nda Nevroz ateşini söndüremeyince, çareyi yanan odun yığınlarının üzerinden atlamakta aramamış mıydı? Devlet güdümünde aşure dağıtarak belli bir inancın değerlerini etkisizleştirmeye çalışmadılar mı, çalışmıyorlar mı? ? Erdoğan, Atatürkçülüğü CHPnin elinden alacağım derken, orasından, burasından çekiştirerek kendisine göre bir Atatürkçülük algısı oluşturmaya çalışıyor. Atatürkü, Mustafa Kemalden ayıracak; Atatürk ve Atatürkçülük 1938de öldü; sonrası CHP zihniyetidir, diyecektir. Hatta yetinmeyip, Erbakan gibi, Atatürk sağ olsaydı, AKPli olurdu, daha fazla imam hatip okulu açardı, diyebilecektir. Kenan Evren de, Atatürkçülüğü kendisine göre yorumlamaya çalıştı; ama tutmadı. Bu da tutmaz, yel kayadan bir şey götürmez.
Saf olmaya gerek yok, Erdoğanın zihinsel haritasını okumak, neler düşünebileceğini öngörmek çok zor değildir. Erdoğan Atatürkçülüğünün önü, arkası; bir adım ötesi yoktur. Atatürkle Erdoğan arasında kıyaslanamaz bir gen uyuşmazlığıvardır. Akşam istiareye yatıp, 10 Kasım sabahı Ben Atatürkçü oldum demekle Atatürkçü olunmuyor. Demokrasi , bizim için bir amaç değil, araçtır.- Hedefime ulaşabilmek için gerektiğinde papaz elbisesi bile giyerim diyen, ders kitaplarından Atatürkü çıkaran bir Erdoğandan Atatürkçü çıkmaz..
Mustafa Kemal Atatürkün, -bir avuç fanatik dışındaki-i AKP seçmeni nde, halkın yüreğinde zaten sarsılmaz bir yeri vardır. Atatürkçülüğün amaç ve ilkeleri bellidir; birileri tarafından yeniden keşfedilmesine, birileri tarafından deklare edilmesine gerek yoktur.
Erdoğanın, Atatürkçülük söylemini fazla sürdürmesi mümkün değildir. Çünkü, Erdoğan, temel siyasetini ayrıştırma ve ötekileştirme üzerine inşa ediyor. Seçmen tabanını konsolide edebilmesi için sürekli bir düşmana gereksinmesi vardır. Atatürkçülük ise, birleştirici, bütünleştirici bir düşünce ve eylem biçimidir; Erdoğanın biz ve onlar jargonuyla örtüşmez...
Recep Tayyip Erdoğanın, uzunca bir süredir gündem oluşturamadığı görülüyor. Yaratmaya çalıştığı gündemi de elinde tutamıyor, çabucak muhalefete kaptırıyor. Atatürkle ilgili söylemiyle, adeta AKP içindeki bir buhar kazanının kapağını kaldırdı. Bu rüzgâr, küçük bir fanatik grup dışındaki AKP seçmenini de olumlu etkiledi. Onlar da, çoktandır içlerinde saklı tuttukları Atatürkçülük tutkusunu dışa vurdular. AKP tabanındaki bu olumlu gelişme desteklenmelidir. Bu yıl 10 Kasım, daha canlı ve yepyeni bir ruhla kutlandı. Toplumun her kesiminde, Gezi ve Adalet Yürüyüşüne benzer bir heyecan yaşandı. Yüz binler, büyük bir coşkuyla Anıtkabire aktı. 10 Kasım anmalarının başarısı Erdoğanın değil, Atatürkçü, yurtsever ve demokrat güçlerin hanesine yazıldı. Laikliğe, çağdaşlaşma ve aydınlanma devrimine inananlar, bu 10 Kasımdan daha güçlü bir moralle çıktılar. Karamsarlık bulutları dağıldı. Türkiyenin geleceğine ilişkin umutları arttı. Atatürkçülükten başka bir çıkış yolunun bulunmadığı herkes tarafından daha iyi anlaşıldı. Bu da büyük bir kazanımdır..