Türkiyeden bir Bülent Ecevit geçti..

Ali Haydar Nergis

28 Mayis (1925), güzel insan merhum lider Bülent Ecevitin doğum günüydü.

O, Toprak işleyenin, su kullananın , Ne ezilen, ne ezen; insanca, hakça bir düzen diyen;

Türkiyeye sendikal hakları, toplusözleşme ve grev düzenini getiren,

Köykent projeleri başlatarak Anadoluyu yoksulluk ve sefaletten kurtarmaya çalışan Karaoğlandı.

Barış güvercini olarak anılırdı.

Emperyalist güçlerin, Irakı işgal edeceklerini, Saddam Hüseyini ortadan kaldırarak Ortadoğunun haritasının değiştireceklerini ilk fark eden liderdi.

Irak krizinin patlak verdiği ilk günlerde koşa koşa Bağdata gitti, Saddamla yüz yüze görüştü, Yapma, etme; Ortadoğuyu ve seni büyük bir tuzağın içine çekmeye çalışıyorlar dedi.

Saddam, onu dinlemedi. Ülkesinin ve Ortadoğu coğrafyasının mahvolmasına ve bu günlere gelinmesine yol açacak yanlış adımlar attı...

Bülent Ecevit, 28 Şubat 1986 yılında öldürülen İsveç Başbakanı Olof Palmenin, Alman Sosyal Demokrat lider Willy Brandtın yakın arkadaşıydı.

Daha 1970li yıllarda İskandinav Modelinden söz etmeye başladı. İsveç, Norveç ve Danimarka yönetim modellerini örnek aldı.

1974 yılında Necmettin Erbakanla koalisyon hükümeti kurdu.

Kafasındaki sosyal demokrasi modelini gerçekleştirmek için adımlar atmaya çalıştı.

Ancak, ne koalisyonun yapısı, ne de ülke buna hazır değildi.

Bırakmadılar...

Bugün, AKP iktidarı karşısında sus pus olan işverenler, CHP-MSP koalisyonunu yıkmak için gazetelere çarşaf çarşaf hükümet karşıtı ilanlar verdiler. Şeker, yağ, benzin, mazot stoklayarak piyasada satılmasını engellediler. Akaryakıt istasyonlarının, yağ ve şeker satan dükkanların önünde uzun kuyruklar oluştu.

Ecevit, 12 Eylül öncesi ve sonrasında yer aldığı koalisyon hükümetlerinde de huzur bulamadı. Parti içinde hiziplerle, parti dışında reform düşmanlarının saldırısına uğradı.

Evet, onun da Martin Luther King gibi hayalleri vardı.

Ancak hayâllerini gerçekleştirme fırsatı bulamadı…

Sürekli engellendi...

Reformist dedik, onu uzlaşmacı olmakla suçladık. Hayâl aleminde yaşadığını söyledik..

Ve, o günlerden bu günlere geldik.

Hal-i pür melâlimiz ortada.

İnsanın inanası gelmiyor;

Bu ülkeden bir Bülent Ecevit geçmiş...

Gerçekten de hayâl sanki...

Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit bu ülkede hiç yaşamadı sanki.

Onlardan o kadar uzağız ki..

Her ülke, hak ettiği düzenle yönetilir, ne diyelim..

Bugün, doğum gününü kutlarken, sana karşı yüreğimiz buruk Karaoğlan.

Senin değerini bilemedik.

Seni saygı ve özlemle anarken, şiirlerinle avunmaya çalışıyoruz.

TÜRK-YUNAN ŞİİRİ

sıla derdine düşünce anlarsın yunanlıyla kardeş olduğunu bir rum şarkısı duyunca gör gurbet elde istanbul çocuğunu

türkçenin ferah gönlünce küfretmişiz olmuşuz kanlı bıçaklı yine de bir sevgidir içimizde böyle barış günlerinde saklı

bir soyun kanı olmasın varsın damarlarımızda akan kan içimizde şu deli rüzgâr bir havadan

Bu yağmurla cömert bu güneşle sıcak gönlümüzden bahar dolusu kopan iyilikler kucak kucak

bu sudan bu tattandır ikimizde de günah bütün içkiler gibi zararı kadar leziz bir iklimin meyvasından sızdırılmış bir içkidir kötülüklerimiz

aramızda bir mavi büyü bir sıcak deniz kıyılarında birbirinden güzel iki milletiz

bizimle dirilecek bir gün Egenin altın çağı yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı

önce bir kahkaha çalınır kulağına sonra rum şiveli türkçeler o Boğazdan söz eder sen rakıyı hatırlarsın

Yunanlıyla kardeş olduğunu sıla derdine düşünce anlarsın

Londra, 1947

PÜLÜMÜRLÜ YAŞSIZ KADIN

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu yaşını sordum bir giz gibi güldü kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz yüzüne baktım bir giz gibi güldü

bir asa vardı elinde bir solmuş kırallığın kadifeden harmanisi üzerinde bir hititliydi o bir selçukluydu bir ermeniydi bir kürttü bir türk

yaşını sordum bir giz gibi güldü koluma girdi bir soylu kadınca tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini beni tek gözlü sarayına götürdü köy yapısı kulübesinin

zamanı onda yitirdim ben yitik zamanlara onda eriştim en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim.

Bülent Ecevit

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu yaşını sordum bir giz gibi güldü kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz yüzüne baktım bir giz gibi güldü

bir asa vardı elinde bir solmuş kırallığın kadifeden harmanisi üzerinde bir hititliydi o bir selçukluydu bir ermeniydi bir kürttü bir türk

yaşını sordum bir giz gibi güldü koluma girdi bir soylu kadınca tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini beni tek gözlü sarayına götürdü köy yapısı kulübesinin

zamanı onda yitirdim ben yitik zamanlara onda eriştim en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim.

Bülent Ecevit