Önce şu tesbiti yapalım, ülke sporunun ( futbolunun ) lokomotifleri 1903, 1905 ve 1907 doğumlu kulüplerdir. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle ve sonrasında kurulan İzmir Kulüpleri , Ankara Spor Cemiyetleri, Trabzon başta olmak üzere yurdun her köşesinde kurulan İdman Ocakları futbol uğruna çabalar sarf etmiştir.
Orhan Şeref Apak federasyon başkanıyken iyi niyetle kurduğu Türkiye 3. ligi uzun yıllar sonra Kemal Ulusu tarafından 1983de bir kez daha hayata geçirildiğinde ben Erzurum Palandökene hoca oldum. Aslında kayakçı, güreşçi, boksör ve atletizmin uzun mesafe koşucularının yetişdiği coğrafyada futbolcu yetişmez sanılır,
değilmi? Hayır, yaşadım, zor şartlarda Fevzi Çakmak hastanesinin yanındaki 11 Mart Sahasında yaptığımız antrenmanlardan ve Cemal Gürsel Stadında oynadığımız resmi maçlardan sonra üst liglere birkaç oyuncu gönderdim. Yani, Erzurumda da futbol potansiyeli vardı, Ağrıda da, Iğdırda da , Bayburtda da... O komşu şehirlere otobüsle gidip lise müdürleriyle toplantılar yapıp, yetenekli oyuncuların ortaya çıkması için nasıl çabaladığımı unutamam.
Bu girişi niye yaptım; son yıllarda Türk Futbolunda iki adet "primatüre" kulüp (takım) hayatımıza girdi; biri Gökçeklerin Ankara Sporu, şimdiki Osmanlı, diğeride İBB, sonraları Başakşehir ismine evrilen kulüp!!! İstanbul Büyük Şehirin 1300 adet lisanslı sporcusu olduğunu duyuyorum, seviniyorum da, ama bütçeyi bilince şaşırıyorum, belediyelerin asli görevi nedir diye düşünüyorum.
Evet, gelelim maça; İlk yarı Başakşehir rakibini kendi yarı alanında bekledi, oyunu beraberliğe tıkayıp çıkışlar aradı. Bu çıkışları orta alanda Emre ve Mahmut yapacak; Arda, Elya, Visca desteğiyle Adebayoru pozisyona sokacaklardı. Galatasaray ise beklendiği gibi önde baskı, sağdan Mariano ortaları ve soldan Rodriguez driplingleriyle gol girişimlerinde bulunacaktı. İlk yarı Abdullah Avcının bu taktiği hiç tutmadı, çünkü Arda ve Emre oyun
oynamak yerine hakemle uğraşmayı tercih ettiler. Ki bu konuda maç öncesi Avcı kendilerini kesin uyarmıştır. Zaten sorun bu ya, bir takımda bazı oyuncular eğer teknik direktörün önüne maddi olarak geçmişlerse orada başarı bekleyemezsiniz, bazı dünya istisnaları dışında.
Maçın ikinci devresine sarı kartlarla çıkan Emre ve Arda 60da yedikleri golden sonra birkaç dakika arayla oyundan alınıyorsa bu durum bir Abdullah Avcı yanlışıdır. Bu topa, paraya doymuş, ülkenin çoğunluğu tarafından sevilmeyen aktörlerle yola devam etmenin arkasında acaba başka faktörler mi yatıyor Abdullah Hoca??
Hani mesela, AKP Genel Başkanının artık nerede söylediğini şaşırdığım "Ey Başakşehirli gençler, şampiyonluğa gidiyorsunuz; öyle yok az seyirci filan, bakın bir maçınıza aniden gelirim, eğer orada olmazsanız, bilmem ha..." laflarından mı korkuyorsun, bilemem...
Sen ki, Galatasaray alt yaş gruplarından ulusal takımlara oyuncu taşımış genç bir çalıştırıcısın, dün geceki kritik maça keşke bu iki ahlak yoksunu yerine Mossoro veya Kerim ile çıksaydın.
Gerçi, karşındaki rakibinin teknik adamı sahaya 10 yabancı + 1 kadrosunu sürdü. Asıl suçlu o, biliyor musun? Türkiyenin sportif direktörü sıfatıyla ülke futbolunun köküne dinamit koyan kişii...
Sen aslında bir maç kaybetmedin, dün gece eline geçen bir fırsatı Belekte ki antrenör seminerlerine hıyanet edercesine harcadın. Oda arkadaşin ikinci ligin gol kralı rahmetli Sabahattin İspirliden utan bari...
Ama düzen bu, sende haklısın.
Bal tutan parmak yalama meselesi...