Nefis bir kupa maçı izledik

Ali Kaya Soysal

Aslında kupa maçları İngiltere, İspanya , İtalya ve Almanya'da olduğu gibi bizde pek değerli değildir. 60'lı yıllardan bu yana, ligi şampiyon bitiremeyen İstanbul takımlarının camialarına teselli boyutundadır. Başka bir ifadeyl , o kulüplerin taraftarlarının kötü geçen bir sezondan sonra "ağızlarına bir parmak bal çalmaktır"... Zevahiri kurtarmaktır, tesellidir, bir de müzeye bir kupa daha eklenmesidir...

Ama bu turnuvanın şampiyonluğu Kocaeli, Sakarya, Altay, Samsun, Göztepe, Mersin, Adana, Bursa, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Konya,

Akhisar gibi alt ölçekli kulüplere tarih ve gurur yazar...

Fakat, Ziraat Bankası'nın 3 sene önce bu organizasyona sponsor olmasıyla işin boyutu değişti... Galibiyete primin dışında finale kadar gelip, hele bir de kupayı alırsanız, kasanıza direkt 18 milyon lira, Euro bazda 2.7 milyon girer. Ayrıca Avrupa Ligi'ne katılmayı direkt hak edersiniz...

Yani, bir futbolcuya büyük kulüplerin ödediği bonservis bedelinin tahminen bir bölü dördü...

Ayrıca Ziraat Bankası'nın asli görevi ülkenin tarımcısına, çiftçisine destek olmaktır. Futbol kulüpleriyle borç yapılandırma pazarlağına oturmak, onları devlet faizine mahkum etmek değildir...

Yukarıda adını zikrettiğim Avrupa'nın futbolda sanayileşmiş ülkelerinde böyle bir manzara yok... Tamamen turnuva amaçlı ve Kral, Kraliçe gibi manevi değerlere dayandırılan, teknik açıdan ise büyük takımların lig maçlarında oynatamadığı futbolcuların son durumlarını görmelerini hedefleyen, alt liglerdeki külüplerine ise motivasyon fırsatı veren bu kupa maçları faydalıdır...

Maça gelirsek, Erzurum çok iyi futbol oynadı...

Beşiktaş bu futbola katkı yaptı, şansı yaver gitmedi...

Fakat bu sonuçtan sonra Beşiktaş'ı ve özellikle Abdullah Avcı'yı zor günler bekliyor...

Bence, bir iki güne kadar istifa eder...

Peki, bu çözüm mü?

Kesinlikle değil...

Beşiktaş yönetimini zor günler bekliyor... İflas etmiş bir kulüp, saha sonuçları da pek iyi gitmeyecek bu gidişle... Bu tablonun iki sorumlusu var, önceki başkan Fikret Orman ve ondan önceki Demirören... En az Serdar Bilgili suçlu...

Sanki Türkiye'nin şu andaki durumu...

Çıkış var mı, tabi ki var....

1919'daki Kuvay-i Milliye ruhuna dönün...

1970'lerin ikinci yarısındaki Gazi Akınal, Mehmet Üstünkaya ve Süleyman Seba'nın prensiplerine geri dönün... Özel uçaklara, yatlara, kotralara binmeyi bırakın, Bebek'te lüks restaurantlara gideceğinize Köy İçinde Hasbi'ye, gidin...

Ve yaşları, tecrübeleri beli bir noktaya gelmiş Nasır'lara, Karadeniz'lere kulak verin...

Hatta banada...

Estağfurullah...

70'li yılların ortalarına döndük..