Bu başlığı atmak için çok düşündüm, acaba maçın genelinde rakibinden üstün oynayan Galatasaray'a haksızlık yapmış olurmuyum diye. Özellikle ilk 25 dakika, ikinci bölgede yapılan pres ve kazanılan topların seri bir biçimde rakip kanatlara aktarılması, oralardan gelen Linnes, Onyekuru ortaları, ortadan verkaçlarla ceza alanına girmeler, şut denemeleri, rakibi tatlı sert markajlarla bozmak, arzu, hırs, özetle futbol adına ne varsa Galatasaray bunları sahaya sürdü...% 75'e-%25'lik topa sahip olma oranlarıyla oynanan maçın bu bölümü sarı-kırmızılıların mutlaka kazanacağının sinyallerini verdi.
Peki Novak, Pereira, Sosa ve Onazi gibi as oyuncularından ve birinci kalecisi Uğurcan'dan yoksun sahaya çıkan Trabzon bu baskı karşısında
ne yaptı, daha doğrusu ne yapabildi? İlk 15 dakika hiçbir şey, çünkü böylesine müthiş bir baskıya karşı takımın yarıya yakını altyapıdan gelen gençlerden bezenen Trabzon'un direnecek hali ve tecrübesi yoktu. İlk kontra atağını 16'da Rodellega ile yapabildi, Muslera golü önledi.
Galatasaray'ın tempolu ve baskılı oyunu 18. dakikada beklenen bir penaltı pozisyonu getirdi, ama kurallara göre penaltı mıydı? VAR devreye girdi, teknolojik ofsayt çizgisi çekildi, sarı-kırmızı formanın birkaç santim önde olduğu görülüyordu, onu geçelim, kaleci Arda'nın topa hamlesini Onyekuru kurnazca ayağını takarak kullandı ve VAR hakemi Bülent Yıldırım ile yapılan 3 dakikalık muhabbetten sonra Ümit Öztürk pozisyonu inceleme gereği bile duymadan penaltı kararında ısrar etti.
Diagne ile öne geçen Galatasaray temposunu vitesi bir tık küçülterek sürdürürken Trabzon Nwakaeme, Rodellega, Abdülkadir Ömür ile topu sahanın uzak köşelerine taşımaya, alana iyi yayılmaya, karşı ataklara başladı. Nitekim 30'da Nwakaeme'nin akıl dolu pasıyla buluşan Rodellega Marcao'yu çalımlayarak çok şık beraberlik golüne imza attı. Bu gol motivasyon olarak Trabzonluların oyunu dengelemelerine sebep oldu, artık sahada futbolun güzelliklerini sunan 2 takım vardı ve maçın seyir zevki, heyecanı tavan yapıyordu.
Ama hakem bu güzel oyunu ve Trabzon'u bozmaya karar vermişti belli ki, devrenin sonlarına doğru Diagne'nin rakibine arkadan yaptığı faul dünyanın her yerinde sarı karttır ama önceden bir sarısı olan bu oyuncuyu sahadan ihraç etmeyi göze alamadı Ümit Öztürk. Bir dakika sonra da Belhanda'nın ceza alanı dışından şutu genç Hüseyin in kafasına çarparak Arda'yı yanılttı ve Trabzon soyunma odasına 2-1 mağlup gitti.
Onbir yabancıyla sahaya çıkan Fatih Terim'in yedek kulübesinde de kozları varken Ünal Karaman'ın "liseli gençlerden" oluşan alternatifleri sınırlıydı. 17 yaşındaki Abdülkadir Parmak ikinci yarı oyuna kurtarıcı olarak girdi zaten 90 dakikada yapılan tek değişikliğin bu olması Trabzon'un kadro sıkıntısının göstergesiydi. Bu arada Ünal hoca sakatlığını
atlatan ve kadroya aldığı Sosa'yı niye tercih etmedi, anlayamadım...
İkinci yarı çok çekişmeli geçmesi gereken maçın heyecan seviyesi 51'de Belhanda'nın direğin içine çarparak ağlarla buluşan üçüncü golünden sonra düşmesi beklenirken Galatasaray'ın arzusu ve Trabzon'un direnci, maçı çevirme çabaları futbolun kalitesini düşürmedi.
İlerleyen dakikalarda Ümit Öztürk'ün bir haksız kararına daha şahit olduk. Tesadüfen!
Bu da Trabzon aleyhineydi. Marcao'nun ceza sahası içinde Ekuban'a yaptığı faulün penaltıyla değerlendirilmemesi, VAR uyarısı ve hakemin ekranda defalarca izlemesine rağmen kararından dönmemesi tam manasıyla skandaldı. Üstüne üstlük aleyhine çalınan bir düdük sonrası Nagatomo'nun o meşhur İngilizce küfürü etmesini kırmızıyla cezalandırmaması doğal olarak maç sonrası başta başkan Ahmet Ağaoğlu olmak üzere tüm Trabzon camiasını infiale sürükledi.
Ben Ümit Öztürk'ün hakemliğini beğenen biriydim. Geçen sezon sonlarına doğru Alanya - Galatasaray maçında maç berabereyken Alanya'nın net penaltısını vermeyip Muslera'yı atmayarak şampiyonlukta katkısı olmasını talihsizlik olarak yorumlamıştım ama dün akşam gördüklerimden, maçın skoruna direkt etki edecek 4 kritik kararın Galatasaray'ın lehine olmasından sonra fikrimi değiştirdim.
Sonuç olarak Galatasaray'ın 90 dakikanın genelinde ortaya koyduğu hırslı ve tempolu futbol hakem kararlarının gölgesinde kalmış oldu...Trabzon'a gelince, bu şartlarda iyi mücadele ettiler. Centilmenlikten hiç ayrılmadılar. Belli ki altyapıdan gelen gençlerin karakterleri de yüksek. Bravo, yola devam çocuklar...