Günün ilk maçında Güney Amerika’dan 16’lara kalan 4 ülkeden
Brezilya ile Meksika Samara da karşı karşıya geldiler, aslında
gruplarda ilk maçlar sonrası Meksika yı oynadığı futboldan ötürü
"plase" olarak gördüğümü belirtmiştim, ancak bu kez karşılarında
güçlü Brezilya vardı ve tabi Neymar gerçeği.
İlk devre Meksika oyuna ortaktı, Vela, Hernandez, Lozano
gibi forvette mahir ayaklara sahipti, kalesinde Ochoa güven
veriyordu,ancak hiç pozisyona giremediler. Buna karşın kontrollü oyunu
seçen Brezilya sayısız yıldızına rağmen bir tek 25’de Neymar ile gole
yaklaştı.
İkinci yarının başından itibaren Brezilya oyunun hakimi oldu
ve golüde erken buldu, Neymar topuk pasıyla topu Willian’a aktardı,
onun ortasına gol vuruşu yaparak akıl dolu bir gole imza attı. Bu
andan itibaren 90 dakikanın sonuna kadar maç Brezilya forvetleriyle Meksika
kalesi arasında geçti, Ochoa sayısız gol fırsatına şans tanımadı.Tek
gole yaklaştığı aksiyon 61’de Vela’nın Alisson tarafından kornere
çelinen şutuydu. Maçın son dakikalarında Coutinho’nun yerine giren
Firmino 88’de Neymar ın pasını plaseyle gole çevirirken 2-0’lık skoru
ve takımının çeyrek finale yükseldiğini ilan ediyordu...
Sonuç olarak Meksika kendinden güçlü rakibine boyu eğdi,
Brezilya ise şampiyonluk hedefine uzatmalar hariç 270 dakika kalma
aşamasında her maç futbol kalitesini arttırıyor ve Neymar gittiçe
forma giriyor.
Gece Rostov’da oynanan Belçika- Japonya karşılasması ise
bugüne kadar oynanan 54 maçın içinde kalite , heyecan ve ilginçlik
açılarından ön plana çıktı. Kaliteliydi, çünkü gruptan fair-play
puanıyla ve antifutbol anlayışıyla çıkan Japonya bu maçta oyun
olarak üst seviyedeydi, Belçika ise zaten takımlar içinde en zengin
kadroya sahip olanlardan biriydi.
Heyecan yüklüydü, çünkü 2-0’dan 2-2’ye dönen skor ve santrası
yapılmayan son saniye golü bunun ispatıydı. İlginçti, çünkü Japonya
bir sürprize daha imza atmak üzereydi.
Birinci yarı Belçika adeta "ben bu maçı nasıl olsa alırım"
havasındaydı, orta sahanın dinamosu De Bruyne hiç bir varlık
gösteremedi, golcü Lukaku bu vasfından uzaktı, forvetin etkili ismi
Mertens çok kötüydü. Tüm bunlara karşın Belçika 3 gol girişiminde
bulundu ve hepsinde kaleci Kawashima’ya takıldı.
5 gol gördüğümüz ikinci yarıya Japonya 4 dakika içinde iki
hızlı atakla 2-0 öne geçti, ilkinde Haraguchi örnek bir kontra atak
golü attı ve ikincisinde Inui 25 metreden Courtois’yı avladı. Şoka
uğrayan Martinez gecikmeden Fellaini ve Chadli’yi oyuna aldı, iki
futbolcu oyunun akışını değiştirdiler. 69. dakikada sahanın
kötülerinden solbek Vertonghen’in kafayla ceza alanına doldurmak
istediği top filelerle kucaklaştı, fark bire indi...
Bu şans golü bence maçın kırılma anıydı, 5 dakika sonra Hazard’ın
ortasına Fellaini kafası beraberliği getirdi. Herkes artık Japonya’nın
pes etmesini beklerken 75’de Inui ve 84’de Honda ile 3. gole çok
yaklaştılar, ama Belçika’nın hücum üstünlüğü sürüyordu. 85’de
Kawashima 5 saniyede 2 gol kurtardı.
Son dakikalara girerken her iki takımda frene bastı, hata
riskinden kaçınıp maçı uzatmalara götürmek Belçika’yı moral
üstünlüğüyle haklı gösterirken, Japonya ise 30 dakika gol yemeyip işi
penaltılara bırakarak bir gün önceki Rusya mucizesini tekrar etmeyi
planlıyordu.
İşte uzun yıllar unutulmayacak o an geldi çattı: Dakika
90+3, 35 metre mesafede kazanılan serbest vuruşu tecrübeli Honda 60
saniye oyalayarak kaleye kullandı, Courtois direk dibinden kornere
çeldi, kornerden gelen topu bloke etti ve beklemeden elle De Bruyne
ye aktardı, Bruyne 40 metre müthiş bir driplingle rakip alana girdi,
sağa pas verdi, oradan gelen yerden ortayı Lukaku topun üstünden
atlayarak uygun durumdaki Chadli’ye bıraktı ve onun vuruşuyla Belçika
galibiyete ulaştı...Bu anlattığım aksiyon 15 saniye içinde gelişti,
basketbolda uygulanan "fast-break" in 90 metrede gerçekleşmiş
versiyonuydu.
Santrası yapılmayan bu gol Belçika’lıların çılgın kutlamalarına
neden olurken, Japon ların trajedik görüntüleri yürek acıtıcıydı,
çünkü kendilerinden daha güçlü bir takım karşısında çok iyi
oynamışlar, 2-0’ı bulmuşlardı ve son saniyede uzatma umutları suya
düşmüştü.
3. çeyrek finalin adı artık Brezilya-Belçika, şimdiden şunu
söyleyebilirim, turnuvanın başından beri benim 2 gizli favorim var,
Belçika ve Hırvatistan. O nedenle elenene çok yazık olacak, ama turnuva
gereği cevizlerden biri kırılmak zorunda..
Son olarak bir tespit, 54 maç oynandı şu ana kadar, bir çok VAR
hakemi görev aldı, ama tek bir Türk hakemi yoktu, neden acaba?