Recep Tayyip Erdoğan 2013 Gezi ayaklanması sırasında büyük bir endişeyle ülkeye döndüğünde ilk mitingini Sincan'da yapmış ve üç hilalli bayrak astırmıştı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamada partisine ait olan üç hilalli bayrağın ve bozkurt simgesinin
AKP'nin açık hava toplantısında kullanılmasına ve açılmasına kimlerin çanak tuttuğu ve cüret ettiğinin açığa çıkarılmasını istemişti.1
Bahçeli’nin tepkisini çeken bu olay daha sonra sokağa çıkacak insanları kastederek “evde zor tutuyoruz” tehditlerine dönüşmüştü. Sincan önemliydi; çünkü onun açısından sokağa çıkarılabilecek ilk insanlar ülkücülerdi. Kendi tabanını oluşturan, sadece ekonomik çıkarını düşünen “fırsatçı” kitlenin “sokağa çıkamayacağını” biliyordu çünkü. Çünkü AKP’nin tabanının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Doblolu küçük esnaf böyle bir eylemden çok uzak; büfelerinden Gezicilere mal satmakla meşguldüler.
İsyanın yaratıcılığı ve yaygınlığıyla sarsılan iktidar bu dersini iyi aldı. 2013 sonrası yükselen kutuplaşmada sürekli bu “evde zor tutuyoruz” lafıyla bu aciliyeti ve temenniyi gösterdi. 15 Temmuz darbesi sokağa çıkarılacak taban için uygun bir ortam, kendince bir “estetik” ve özgüven sağladı. Geçen 6 yılda sürekli buna çalıştı Reis. Gezi’nin hayaleti ve korkusu üzerinden hiç silinmedi. Pragmatik kapitalistleşmeye teşne Sünni tabanı sokağa hazırlayan bir gündem hep masasında oldu. Çünkü AKP uzun süre merkez sağda konaklamış tabanının kurnazlıklarını ve yançizme eğilimlerini iyi biliyordu. Hedefi Anadolu Kaplanı olmak isteyen küçük esnaflıktan ve kent yoksullarından Akıncı-Necip Fazılcı bir militan yaratmak oldu sürekli. Zaman zaman Sedat Peker’in mafyöz diline yansıyan bir rövanşçılığı pişirdi durmadan. Ekonomik olarak başarısız, soğan ve patatese yenilen bir iktidar için çatışmacı “beka” dışında bir yolu olmadığını çok iyi biliyordu. Gezi sonrası süreçte Davutoğlu, Gül gibi ılımlı profilli, merkez sağ ağırlıklı yüzler birer birer tasfiye edilmişti çünkü.
Geçen 6 yıla bakıldığında gücünü konsolide eden Recep Tayyip Erdoğan, sokağa çıkarma sürecinde yine MHP payandasıyla kendince yol almışa benziyor. Fakat son yerel seçimlerde bütün büyük şehirleri kaybetmesi hesapladığı gibi olmadığını gösterdi. Yerel seçimler halkın üzerine çöken ve yandaş basın tarafından sürekli tepemizde sallanan “iç savaş” korkusunun gerçekleşmeyeceği umudunu da verdi. Bu topraklarda yüzlerce yıllık bir geleneksel İslamla harmanlanan pragmatik Sünnilik yine yapacağını yapmıştı. AKP ve Reis 1 Nisan’da itibaren son bir gayretle İmamoğlu’nun mazbatasını uzatarak, yandaş basının akılla durgunluk veren manşetlerinin gazıyla bir sokak hareketi bekledi açıkça. Bu onun işini kolaylaştırıp, Fetöcü darbeden,olağanüstü hale bir çok kozu oynamasını mümkün kılacaktı. Seçim yenilgisini ancak bu şekilde meşru gösterebilirdi çünkü. Her an Davutoğlu-Gül-Babacan tarafından gelecek yeni bir merkez sağ partinin tabanının bir kısmını özellikle inşaatçı işadamlarını uçuracağının da gayet farkındaydı. Bugün ANAP Twitter’da parodi bir hesap çünkü.
Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi MHP’yi arkasına almış “beka” gerilimin son sınırını oluşturuyor. Bir siyasi lidere yapılan ilk linç girişimi olarak tarihe geçecektir. Reis’in ve AKP’nin kutuplaştırma siyaseti, CHP ve İmamoğlu’nu PKK ve FETÖ ile eşitleyen söylemi, Türk sağının en grotesk coğrafyalarından birinde lince dönüşüverdi. Çubuk, Ankara taşrası düşünüldüğünde, Çubuk havalarına kadar uzanan bir popüler tahayyülde, Türk sağının pragmatizmini mikro ölçekte en fazla gösteren yerlerden biri. Kılıçdaroğlu’na saldıranlar tipik AKP ve MHP’nin yoksul-köylü tabanının kavruk yüzleri. Kalabalığa yakın diye bağıran kadın da aynı tipiklikten geliyor.
Olağanüstü itiraz süreci düşünüldüğünde, bu tür gerginlik daha çok artırılmaya çalışılacak. Ama başarısız olacaklar; çünkü bu topraklardaki geleneksel-Sünni tabanın, çoğunluk düşünüldüğünde onların yapmaya çalıştıkları bir militanlığa uygun olmadıklarını anlayacaklardır.