Modern tarih araştırmacısı Anna Foanın Giordano Bruno başlıklı kitabı (Il Mulino), Engizisyon mahkemesinin kararıyla Romada ateşe verilen düşünür, rahip ve gökbilimci Brunonun yaşamına farklı noktalardan bakarken bazı yeni ayrıntılar getiren bir araştırma.
Giordano Bruno, Romada engizisyon mahkemesinin kararıyla 17 şubat 1600de yakıldı. Felsefecinin anısına hazırlanan heykelin açılış töreni için 1889u beklemek gerekti. Foanın Brunonun izini süren araştırması, heykelin açılışı nedeniyle düzenlenen tören gününden hareket ediyor.
Arşivden çıkan yeni belgeler, dava tutanakları, engizisyon yargıçlarının Bruno konusunda düştükleri notlar ve kaygıları, düşünürün önce kuzey İtalyada ardından çeşitli Avrupa ülkelerinde on beş yıl süren yaşamı, verdiği felsefe dersleri, dönemin Avrupalı aydınlarının yanı sıra Fransa ve İngilterede kraliyet aileleriyle kurduğu diplomatik ilişki, İngiltere adına casusluk yaptığı iddiası yaşadığı çağın editörlerince keşfi, kitaplarının birçok dile çevrilmesi, rahip kimliğiyle Kalvinist, Protestan ve Anglikanlar arasında bocalaması, yaşadığı ikilemler ve en sonunda engizisyon yargıçlarınca Katolik kilisesinin dogmalarına karşı geldiği gerekçesiyle yakılarak ölüme mahkum edilmesi oluşturuyor kitabın ana çatısını. Bu gizemli düşünür, siyasi ütopyaları, modern felsefenin öncüsü olması, büyü sanatlarına olan tutkusu, isyankar ve cesur kimliği ile geliyor karşımıza.
Foanın kitabının ilk bölümü, Piazza Campo deFiori. Romada, Giordano Brunoya adanan heykel, Ettore Ferrarinin (1845-1929) işiydi. Ferrari, ulusal birliğin gerçekleştiği laik İtalyanın önemli heykel sanatçılarından biriydi. Ferrarinin imzasını taşıyan Giordano Bruno büstü, 9 haziran 1889da Campo de Fioriye yerleştirildi. Heykelin kaidesinde Nolalı düşünürün burada yakılarak öldürüldüğü yazılsa da, Foanın araştırması, Brunonun gerçekte Balestrari caddesiyle kesişen bir başka meydanda ateşe verildiğini aktarıyor.
BENİ ÖLÜME YOLLARKEN SİZ BENDEN DAHA ÇOK KORKUYORSUNUZ!
Ferrarinin Bruno heykeli, o dönemde Katolik kilisesinin tepkisini çekti. Özellikle düşünürün eğik başının San Pietro bazilikasına dönük betimlenmesi Katolik dünyasını rahatsız etti. 9 haziran 1889da düzenlenen açılış törenine yüzyıllar sonra binlerce kişi katıldı. Campo deFioriye yerleştirilen panolarda düşünürün ünlü sözleri dikkat çekiyordu. Bu sözlerden belki de en önemlisi, yakılarak öldürüleceği dile getirildiğinde, Brunonun yargıçlara, Beni ölüme yollarken siz benden daha çok korkuyorsunuz! Kararınızı dinlerken ben korkudan titremiyorum demesiydi.
Gerçekten de Brunoya adanan heykel, Katolik kilisesini rahatsız etmişti. 1886da Monsinyor Pietro Balan, tepkisini, Bruno propagandasında yabancılar, ateistler ve masonların parmağı var diye dile getirmişti. Cizvit rahiplerin gazetesi ise Romanın Hıristiyan dininin başkenti olduğuna vurgu yaparak düşünüre adanan heykeli, ateizmi temsil ettiği gerekçesiyle eleştirmişti. Papa XIII: Leone, daha katı bir tutum sergileyerek, Brunonun kilisenin kurallarına karşı çıktığını, son nefesini verene kadar dini otoriteye isyan ettiğini söylemişti.
Nolalı düşünürün anısına dikilecek heykeli savunan dönemin aydınlar arasında Fransız yazar Victor Hugo, Norveçli dramaturg, şair ve yönetmen George İbsen, Fransız düşünür, filolog ve dinler tarihi uzmanı Ernest Renan, İngiliz düşünür Alman Herbert Spencer, Alman ortaçağ tarihçisi Ferdinando Gregoroviusun ismi geçiyordu. Bu isimlere dönemin İtalyan entelektüelleri ve Mason cemiyetleri de destek verdi. Giordano Brunonun heykeli, kiliseye karşı mücadelenin simgesi oldu.
Katolik din adamları, Brunoyu, dini hoşgörüsüzlük ve karanlığın simgesi ilan etmişti. Kilise karşıtı söylemleri gitgide yayılıyordu. Heykelin kaidesinde yer verilen sekiz madalyonda adı geçen Bohemyalı teolog ve reformcu Jan Hus, İngiliz teolog John Wycliff, İspanyol hümanist teolog ve doktor Michele Serveto, Romada yakılan İtalyan hümanist ve reformcu Aonio Paleario, Fransız düşünür Petrus Ramus, İtalyan düşünür, hekim ve natüralist Giulio Cesare Vanini, İtalyan felsefeci, teolog, şair Tommaso Campanella,ve İtalyan teolog, bilim insanı tarihçi Paolo Sarpi aydınlık bir dünya için savaşmış, dini otoriteye karşı gelmiş aydınlardı.
ÖZGÜR DÜŞÜNCE ADINA ŞEHİT DÜŞENLER
1900lu yılların başında İtalyadaki yayın dünyası Giordano Brunoya ilgi göstermeye başladı. Birçok kentte Bruno dernekleri kuruldu. Yayımcı Arturo Labriolanın Özgür Düşünce Adına Şehit Düşenler dizisi 1910da Romada Podrecca ve Galentaradan yayımlanmaya başladı ve okurlardan yoğun ilgi gördü.
Düşünce özgürlüğünün simgesi Giordano Brunonun ünü, ABDye göç eden İtalyanlar aracılığıyla Yeni Dünyaya da ulaştı. ABDli felsefeci Thomas Davidson, Brunoyu İsa peygamberle karşılaştırdı ve şöyle not düştü, Giordano Bruno, büyük bir kurtarıcı ve soylu bir şehitti.
BRUNO YAKILIRKEN ÇAĞDAŞLARI NE DÜŞÜNÜYORDU?
Anna Foa, kitabının Felsefeci başlıklı ikinci bölümünde, Bruno ateşe verilirken çağdaşları onu ne kadar tanıyordu ve hakkında ne düşünüyordu sorusuna yanıt arıyor. Düşünür Avrupada yeterince tanınıyordu ve genç yaşına karşın ardında kaleme aldığı 27 kitap bırakmıştı. Bu nedenle tarih sahnesinden bütünüyle silinmesi ve unutulması mümkün değildi. Katolik kilisesinin baskısının yoğun yaşandığı İtalyada bile düşünürün kitapları el altında yasal olmayan yöntemlerle dağıtılıyordu.
Brunonun felsefesi ve düşünceleri 1600lerde Fransada dikkat çekiyordu. Pariste Kopernikin teorileri tartışılıyordu. Dönemin Fransız aydınları, din karşıtı bir pozisyon almıştı. Fransız şair ve dramturg Theophile de Viau ve başka düşünürler Brunonun felsefesine ilgi gösteriyordu. Peder Marine Mersenne, Brunonun dini gelenek ile felsefi keşif arasında aracılık yapan önemli bir figür olduğunu yazdı. Din adamlarının ilgisi Brunonun Kopernikle ilgili düşüncelerine odaklanmıştı. Roma mahkemesi, 1616da Galileonun Kopernikle ilgili yazdıklarını mahkum ettiği için bu riskli bir alandı.
Avrupada Brunonun felsefesine olan ilginin özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında tırmandığı gözleniyor. Bu ilgide Spinozanın düşüncelerinin de etkisi vardı Spinozanın çağdaşı Fransız düşünür ve yazar Pierre Bayle 1697de Tarihi ve Eleştirel Sözlük kitabında Brunoya bir madde adadı.
Bu yapıt dönemin Avrupa kültürünü etkilerken geleceğin Fransız aydınlanmasının temellerini hazırlıyordu. Bayle, Brunonun Hollandalı felsefeci Spinozanın öncüsü olduğuna işaret ediyordu. Bayleın sözlüğünde Bruno ilk kez, kilise karşıtı bir rahip değil, ateist kimliği ve inanç konusunu tartışan düşünür yönüyle niteleniyordu. Bayle, bununla birlikte Brunonun zıtlıklar yaşayan, büyü sanatlarına ilgili,karanlık bir düşünür olduğunu da yazmaktan çekinmiyordu. Bayleın sözlüğü Giordano Brunonun Avrupada ünlenmesine katkı verirken, İrlandalı felsefeci John Toland da Nolalı düşünürle ilgilenmeye başladı.
On yedinci yüzyılda Bruno Tanrı tanımaz ve özgür düşünür kimliğiyle gündemdeydi ama öte yandan dini çevrelerde Protestan reformun şehidi diye anılıyordu. Fransız aydınlanması döneminde Bruno göz ardı edildi, düşünürün yeniden gündeme oturması Alman romantik dönemine denk geldi. Freidrich Hegel, matematikçi Carl Jacobi, felsefeci Freidrich Schelling Brunonun düşüncelerine yeniden yer vermeye başladı. Almanya, Giordano Brunonun yapıtlarını basan ilk ülkeydi.
Düşünürün İtalyanca yazdığı yapıtlar, 1830da Leipzigde yayımlandı. Napolide felsefeci Francesco Fiorentinonun girişimiyle Latince kaleme aldığı yapıtlar, 1879-1881de sunuldu okura. Brunonun İtalyanca yazdığı metinleri ise, 1906-1907 yıllarında felsefeci ve pedagog Giovanni Gentile bastı.
On altıncı yüzyılın İtalyan felsefecilerine değinen ve bu çerçevede 1853-1855 yıllarında bir dizi kitap yayımlayan felsefeci editör, Bertrando Spaventaydı. Giordano Brunodan Tommaso Campanellaya ve Giambattista Vicoya kadar uzanan çizgide Spaventa, XVI. yüzyılın İtalyan düşünürlerine yeniden ses verdi. Modern felsefenin temelini hazırlayan süreçte Bruno ve Campanella köşe taşlarıydı.
Giordano Brunoyu dini bir çerçevede kavramaya çalışan Katolikler, düşünceleri nedeniyle hep kilisenin kurallarına karşı gelen bir asi diye gördü düşünürü. Foanın da vurguladığı gibi dönemin engizisyon rahipleri, kilisenin de baskısıyla Brunonun yakılarak ölüme mahkum edilmesinden başka bir seçeneğe sahip değildi.
Anna Foa, araştırmasının ikinci bölümünde Brunonun dünyaya geldiği Noladan Avrupaya uzanan ve on beş yıla dağılan yaşamına ışık tutuyor. Arşiv belgeleri ve dava tutanakları aracılığıyla Brunonun korkularının, yazarlık faaliyetinin, diplomatik ilişkilerinin, felsefe derslerinin izini gittiği şehirlerde sürüyor. Zengin bir kaynakçayla desteklenen kitap, düşünürün bugüne dek bilinmeyen bazı özelliklerini aktarıyor okura.
Giordano Bruno bilindiği gibi 1548de Napoli yakınında Nolada dünyaya geldi. Henüz genç bir rahipken hücresindeki aziz portrelerini kaldırdığı için engizisyonun ilgisi çekti. İzlendiğini fark edince Nolayı terk etti. Bir süre Romada Domeniken rahiplerin manastırı Minervaya katıldı.. Engizisyon memurları düşünürün Noladaki evinde kiliseye aykırı yazarların kitapları bulmuştu. Bu nedenle artık Romada da kendini güvende hissetmiyordu. Böylece 1576 mart ayında Romadan kaçtı.
Romayı terk etmesinin ardından önce kuzey İtalyaya gitti, Po nehrini izleyerek Torinodan Venedike yürüdü, Padova, Bergamo, Brescia ve Milanoda konakladı. Venedikte De Segni de Tempi adlı kitabını yayımladı. Alplerdeki geçitleri yürüyerek aşarak 1579da Cenevreye geldi. Burada Kalvinistlerle karşılaştı.
Napoliden sürgün gelen ve Kalvinistliği seçen Gian Galeazzo Caracciolo ile karşılaştı. Bruno, Cenevrede kısa bir süre kaldı. Katolik dünyasına geri dönerek Lyon ve Toulusea geçti. Touluseda üniversite dünyasının içindeydi. 1581de Pariste felsefe dersleri verdi. Fransa başkentinde o denli ün kazanmıştı ki Kral III. Henri, Brunoyu tanımak istedi. Kralın amacı, Brunonun doğal bir yetenek mi yoksa büyü sanatlarının etkisinde biri olup olmadığını anlamaktı..Bruno beş yıl Pariste ders verdi, ardından Londranın yolunu tuttu.
İNGİLİZ CASUSU MUYDU?
Gelecekte engizisyon yargıçlarına duruşmada söyleyeceği gibi, yaşamının en önemli yapıtlarını Londrada yazdığını aktardı. Anna Foanın ulaştığı belgelerde Brunonun Londra yıllarında İngiliz sarayına davet aldığını, Kraliçe Elizabeth I tarafından kabul edildiğini, Kraliçeye Della causa, principio et uno adlı yapıtını adadığını görüyoruz.
Giordano Brunoya dair öne sürülen bir başka iddia ise İngiltere Krallığı adına casusluk yapmış olabileceği yönünde. İngiliz tarihçi John Bossynin* (1933-2015) iddiasına göre Giordano Bruno, İngiliz Kraliyetine İtalyan büyükelçiliği aracılığıyla İngiliz Katoliklerin yer altı faaliyetleri ve İngiltere kraliçesi Mary Stuarta yönelik olası komplolar konusunda bilgi rapor ediyordu. İki ülke arasındaki casusluk faaliyetleri, Brunonun Londrada yaşadığı döneme denk geliyordu. Bossynin ortaya attığı bu iddianın tartışılabilir olduğu vurgulansa da Anna Foa, bazı belgelerin mevcut olduğuna işaret ediyor.
İtalyanın Londra büyükelçisi 1585de ülkesine dönüyor, yerine Katolik Birliğine yakın çizgide bir başka elçi tayin ediliyor. Giordano Bruno da kısa bir süre sonra Londrayı terk ediyor. Yeniden Parise dönüyor. Ardından Almanyaya geçiyor. Bir süre gezindikten sonra kilisenin kurallarına karşı çıkanların bir araya geldiği Wittenberge ulaşıyor.
Uluslar arası hukukun kurucusu Alberigo Gentilinin girişimiyle üniversitede felsefe dersleri veriyor. Wittenbergde öğrencilere Aristotelesin yöntemini anlatırken Bellek Sanatı konusunda sayısız kitap kaleme alıyor. Wittenbergde Luteranlar ve Kalvinistler arasındaki tartışmalar alevlenince Bruno, Praga geçiyor. İmparator II. Rudolphun sarayına kabul edilen düşünür, simyacılar, astrologlar ve felsefecilerin buluştuğu yeni bir düşünce ortamının içinde buluyor kendini.
John Bossy, Giordano Bruno e il Mistero dellAmbasciata, Garzanti Milano 1992
Haftaya, Giordano Bruno II