Bir Düğün Gecesi – Adalet Ağaoğlu
“İntihar etmeyeceksek içelim bari”. Bunu söyleyen Tezel. Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün
Gecesi adlı romanındaki karakterlerden biri…
Yıllar önce Bir Düğün Gecesi’ne çalışırken Tezel’in bu çıkmazı… yaşam çelişkilerini,
kendini öldürmek ya da içmekle çözeceğini sanan bir zavallı.
Bir insanı… bir karakteri böylesi zavallı gösterdiği için kızmıştım Adalet Ağaoğlu’na.
Yıllar sonra 2019 yılının Temmuz’unda çalıştım Bir Düğün Gecesi’ne… İnsanı içmekle ya
da kendini öldürme açmazına atan Ağaoğlu’na yine kızdım.
Bununla kalmıyor Tezel. Bir yaşam biçimi savunuyor… bir şeyler umarak… tartışarak
yaşamayacaksın Tezel’e göre. Şöyle yaşayacaksın. “İçkini içersin, hiçliğe bakarsın, kendi
hiçliğini görürsün, hiçbir şeye hiçbir biçimde canın sıkmaz olur.” (y. 24)
Adalet Ağaoğlu’nun insan görüşü, gerçekçi değil. Öznel idealist bir görüşle roman yazıyor.
Karakterleri öznel görüşüne uygun evirip çeviriyor… istediği biçime getiriyor.
Sosyalizmin Çocukluk Hastalığı
Sağcılık bilgi birikimini zorunlu kılmıyor. Bir iki kitap okumakla sağcı olabilirsin. Solculuk
böyle değil. 2500 yıllık insanlık birikimini özümsemek zorunlu. Bu zorunluluk yerine
getirilmezse Lenin’in çocukluk hastalığı dediği hastalıklar kırıp geçirir solu. Bunu 12 Mart
öncesi de sonrası da yaşadık.
Ressam Ne Yapmalı
Tezel ressam. Tezel soruyor “Resim mi yapacaksın Tak diye yapacaksın! Resim ve
mücadelen halkını uyandırmak içinse, eh halkın da uyanmış işte resmine ne gerek artık?” (y.
44)
Tezel, sergisine devrimci gençleri bekler. Bir gün iki genç gelir, bir kız bir erkek.
Tezel’le konuşma başlar:
-Bunu, bunları siz mi yapıyorsunuz?
-Bunu, bunları ben yapıyorum
-Hani fabrika, hani işçi burda?
-Efendim?
-Hani emekçi sınıf Emekçi sınıfı yapmayacaksanız hiçbir şey yapmayın daha iyi. Alanlara
koşun, alanlarda çalışın, direnmeleriyle başkaldırıları boyayın” (y. 44)
Tartışma büyür… faşizm… sosyalizm… emekçi sınıf derler.
En sonunda Tezel’in “Siktir olun lan” haykırışına tokatla karşılık verilir.
Çocukluk hastalığına yakalanmış bu “solcular” işte böyle savaşım verirler.
Roman izleği doğru konsaydı resim üstüne yapılan tartışmayı doğru anlardık. Ama
Ağaoğlu, Tezel’den yana olunmasını istiyor. Tezel’in resimlerini eleştiren… Tezel’in yüzüne
tüküren, Tezel’i tokatlayan çilli kız sol adına ortalığı dağıttıktan sonra gidiyor.
Devrimci Uğraş-Aile
Aile kurumunun devrimci savaşımda işlevi nedir.
Bu son derece önemli sorunu Adalet Ağaoğlu şöyle anlatır, “Şu çocuk ağlaması da çekilir gibi değil! Bak bebekcik bak, anan sana
meme veriyor. Alsana sersem! Em de kes sesini. Karnı ağrıyordur. “Karnı ağrıyor da ondan”
dedi Oktay da. Çocuk bakımından pek anlardı. Bu nedenle hemen bir telefon anneciğine. İki
çocuk doktoru birden. Bizim başka görevlerimiz var. Taksime gidip “Amerika defol” diye
bağıracağız. Kayınvalidem iki doktoruyla oğlanı nasıl susturacaksa sustursun. Hadi Tezel
çabuk ol, gecikiyoruz! Ya, çocuğu kaynanama teslim etmekte hiç gecikmiyoruz ama kendi
çocuğunu koruyup kurtarmayan neyi kurtarabilir deseydin ya? Biz Amerika’yı yani
kovacağız önce ondan sonra çocukları da devlete teslim ederiz.” (y. 44)
Tezel ordan oraya savruluyor.
Git Bir General Vursana
Tezel’in küçük burjuva devrimciliği kabarıyor “Ben bir general vurabilirdim vurmasına da
bunların kahraman kesilmesinden daha kahraman oluveririm diye korktum. Üstelik, bir
generali vuracaktıysam da onlar istedi diye vurmazdım. Ben aslında bütün generalleri,
CIA’nın oyununa gelmiş masum generalleri temizlemek isterdim. Çünkü Amerikan
Pazarından sürme aşırırken yakalanıp da, kurtuluşu “Pis kapitalistler” diye bağrı bağrıvermek
te bulan Sevil hanım gibilerin de devrimci kadromuzun içine ithal etmelerini önlemenin tek
yolu bu. Ayrıca satılık General diye de bir şarkı var bu yeryüzünde. Yalnız sürme satılmıyor
Amerikan pazarlarında.” (y. 44)
Adalet Ağaoğlu, o dönem yaygınlaştırılan militarist görüş nedeniyle orduda örgütlenen
dinsel kümeleri göremiyor.
Tuncer-Yıldız
Tuncer 23 yaşında, kendini devrime adamış bir gençtir. Ailesi yoksuldur. Tuncer evliliği
düşünmez. O devrimin çocuğudur. Bütün kızlar herkesindir.
Ayşen bir gün Tuncer’e bir mektup getirir.
Ayşen varsıl, etken kapitalistlerden İlhan’ın kızıdır. Mektubunu getirdiği kız Yıldız, iktidar
partisi milletvekillerinden Remzi beyin kızıdır.
Bu çalışmada kurgu yanlışlıklarına dokunmuyorum. Ama Ayşen de Yıldız da çok kolay,
gerçekliğe uzak bir kurgu.
Bu mektup, Tuncer değil de örgütteki başka birine gitseydi, o kişinin pestilini çıkarırdı
Tuncer. Yıldız’ın mektubundaki şu tümce etkiler “Bundan da öte duygularla doluyum size
karşı.”
Tuncer, Yıldız’a bakışını şöyle anlatır “Bir yıl el ele her yerde Yıldız’la birlikte olduk.
Miting ortamlarında yanımdan hiç ayrılmadı. Arkadaşlarımı benden çok sevdi. Yaşama
biçimlerini benden ileri benimsedi.
Nikahlanmaya katlanmamızı isteyen de ben oldum
üstelik. Beni babasının karşısına götüren o olsa da. Kendisi bana seve seve verdiği halde,
bir gün bile evliliğin yanından geçirmemişti sözü.”
Yıldız, hapisteki devrimcilere de para gönderir.
Yıldız geldikleri bu düğünde şöyle der,
“Düğün bahane. Düğüne gitmemiz aslında çok şaçma Tuncer” demişti. “Ama bu bahaneyi
iyi kullanabiliriz, sevgilim. İçerideki arkadaşlarımızdan avukat bile tutamayanlar var,
biliyorsun. Onlara avukat tutmalıyız. Şu ara bunun için gitmeliyiz.”
Romanın tek olumlu tipi Yıldız.
Yıldız tipiyle nice devrimci kadınları harcıyor Ağaoğlu… ayrıca devrimci kavgada nice
güzel aşkları göremiyor.
Ömer-Tuncer-Yıldız
Sermaye sınıfının düğününde, sermaye sınıfını yıkmak isteyen eski devrimciler vardır.
Bunlardan biri profesör Ömer’dir.
Tuncer, böyle bir düğünde Ömer’le karşılacağını hiç düşünmez. Aslında Türkiye’de
yapılacak bir şey kalmadı.
Ömer burada Türkiye’de ya sen nerdesin Tuncer. Lozan’da da doktorasını hazırlıyor.
Yıldız “Evlenince gitti efendim” diyor. Gerçi Tuncer eğitime karşıydı. Düzen üniversiteleri
kapatılmalıydı. Tuncer sık sık sınıf boşaltıyordu. Prof. Ömer’e de “…bize katılın, dışarı çıkın”
derdi.
Yıldız’la çok sevmişti birbirini… öyle söylüyor Tuncer.
Tuncer’in söyleyecek çok sözü vardır Ömer’e göre “Kendini kurtarmaya çalışırken Yıldızı
sevmişti. Tuncer şöyle düşünür “Sevindim. Kimsenin kimseye söyleyecek sözü yok işte. Ben
buradayım o da burada.”
Ayşen
İlhan’ın kızı. Düğün gecesi İlhan şöyle düşünür, “Ayşen’i ötekilerin elinden sıyırdık kimin
kucağına atarsak atalım.” (y.123)
İlhan’ın öteki dediği solculardan Tuncer’i Yıldız’la kopardılar, Ayşen’i de evlendirdiler.
Eski devrimci Ayşen, dansı açmak için piste yürürken düşündü, “Beni kimse ala
koymayacak mı? Tamam mı gerçekten? Love Story ile dans etmekten artık geri dönülemez
mi?
Gidiyorum Ömer abi… Gidiyorum Tezel… Tutsanıza beni!”
Aslında tutunacak kimse kalmadı, onlar daha önce gittiler.
Adalet Ağaoğlu, Ayşen’e boyundan büyük sözler söyletiyor, şöyle “Devrimciliğe hevesim
bu kadarda ucuza gitmemeliydi. Bir inanç da böyle, bu denli yok pahasına ‘adam sende’
olmamalı değil mi Tuncer abi? Süt dökmüş kedi gibisin bu gece Neyin var? Bir suçun var.
Asıl büyük suçun, Devrimin benim gibilere kalmadığını baştan söylemeliydin bana. Bak
sana bile kalmadı o.” (y. 233)
İnsan Biçimcilik
İnsan biçimciliğe diyalektik baktıkta şunu görüyoruz. İnsan biçimcilik gerçekliği alt üst
edebiliyor.
Tıpkı Adalet Ağaoğlu’nun bir Düğün Gecesi’nde olduğu gibi… En başta şunu söylemek
zorunlu. Sermaye sınıfı, solu, evlendirerek kazımadı. Bu işi katlederek yaptı.
Tezel, Tuncer, Yıldız, Ayşen, Ömer bunların hiçbiri devrimci değil. Ama bir süre devrimcilik
tasladılar, devrimi engellediler.
Adalet Ağaoğlu bu solcuları, yıkıyor, temizliyor… Bu temizlemede aşk ne oluyor. Atılgan
bir solcunun genç kızların gönlünü çelmesi doğal görülebilir…
Coşkuyla kitleleri harekete geçiren solcu Tuncer, hangi özellikleriyle Yıldız’ın aşkını sürdürebilir… Bu karakterlerin
gerçekçi çözümlenmemesinin doğurduğu sorunlardır.
Bir Düğün Gecesi devrim kaçkını... Kişilikten yoksun, inkârcı solcuları aklamaya çalışan bir romandır.