Hayrola diyeceksiniz... Nereden çıktı bu çift kutuplu dünya? Ben ne yapayım, kabahat bende değil, çıktı işte... Reel politik yapıyoruz...
Değişmeyen tek şey değişim...
Sovyetler Birliğinin çözülüşü ile oluşan tek süper gücün jandarmalığına dayalı dünya düzeni, çeyrek asırlık toparlanma sürecinden sonra Rusya-Çin-İran blokunun güçlenmesi ve ABDnin ekonomik zorunluluklarla jandarmalık maliyetlerini düşürme ya da bu yüksek maliyeti, jandarmalıktan nemalanan diğer ülkelere de yükleme stratejisi nedeniyle çift kutuplu dengeye dönüşüverdi...
Değişimde mihenk taşı Suriye...
Afganistan, Irak işgalleri, Turuncu Devrimler ve Arap Baharları ile yükselen süper jandarmalık Suriyede fena halde duvara tosladı.
Mısırda ise kafasına düşen Mursi saksısının şaşkınlığı ile eski yavuklusu Mısır ordusuna sarılarak bu ülkeye demokrasi(!) getirmiş oldu...
Diğer blokta ise çeyrek asırlık toparlanma ve özellikle kendi hinterlandındaki turuncu devrimlere karşı savunma sürecinden sonra Savunma Konseptinden Gürcistanla başlayan Ukrayna ile devam eden ve de Suriye dolayısı ile Ortadoğu ve Akdenize Ulaşan Etkin Müdahale Konseptine geçiş yaşanıyor. Maalesef Türkiyeyi de yönetenlerin de katkı da bulundukları tahmin ve iddiaların aksine blok Suriyeyi satmayarak rüştünü ispatlamış bulunuyor...
VEKALET SAVAŞLARI ÇAĞI
Ukrayna müdahalesi nedeniyle Rusyanın G-8 den çıkarılması ile eski soğuk savaş, yine çeyrek asırlık detent-yumuşama süreclerine son verilerek, siyasi literatürde vekalet savaşlarıile sağlanacak etnik-mezhepsel bölünmelerle mikro ülkecikler sürecine geçilmiş oluyor.
Bu süreç, önümüzdeki on yıllarda halkların Welfare State-Refah Devleti umutlarının düş kırıklığına dönüşmesine koşut olarak müsait tarla buldukça Yugoslavyadan başladığı üzere Avrupanın içlerine kadar uzanacak gibi görünüyor. Örneğin İspanya...
Etme, bulma dünyası... Irakı sudan, uydurma bahanelerle işgal edip 1milyonu aşkın insanın ölümüne yol açarak, bölünmesini sağlarsanız, İsrailin güvenliği ve petrolün Akdenize arzu ettiğiniz biçimde ulaşmasını sağlayacak bir Kürdistan koridoru açmak için Suriyeyi vekalet savaşları ile mahvederseniz, Kırım referandumuna, Rusyanın Suriyeye yerleşmesine ne diyebilirsiniz?
Son çeyrek asrın bir bölenleri bölücülüğe karşı halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkına karşı, iş kendilerine gelince hukuk yaratmaya çalışırlarsa, ulus devleti savunmaya başlarlarsa, hiç şaşmayın... Bakındı hele şu yüce rabbimin işine... Dinsizin hakkından imansız geliyor...
Ya Türkiye...
Dünya çift kutuplu yeni dengelere doğru evrilirken, Türkiye başını kuma gömmüş, Suriye rejimi ile başta PYD konusu olmak üzere aynı kaderi paylaştığını anlayamayacak kadar burnunun ucunu göremezken, taammüden hırpalatılmış kurumları ve kışkırtılmış etnik-dinsel motiflerle karpuz gibi dilimlenmiş bir toplumsal yapısıyla yolsuzluk ve hukuksuzluğun arş-ı alaya vardığı bir ortamda 2019a, kaderini tayin sürecine gidiyor.
Belki bu da kullanabilen bir toplum için önemli bir şans... Önümüze damdan düşen süreçte başta, yeni gelişmekte olan dünya dengeleri çerçevesinde güvenlikten dış politikaya, eğitimden ekonomiye değin çoğu zaman, bazen aldatılarak, bazen aldatarak yapılanlar, artık ülkenin tarihsel bellek, beyin ve belkemiğini çatlatmak üzere olan korkunç hatalar sakin ve ciddi bir biçimde değerlendirmemiz için yeterli zamanımız var… Hatta tam zamanı…
Fenersiz yakalanmış sayılmayız...
Reel üretim ve akılcı planlamadan uzak, dünyanın yaşadığı teknolojik dönüşümden bi haber, tarımı vetarım alanlarını yok eden, musluğu kapatılmakta olan sıcak para, inşaat sektörü ve kent rantlarına dayanan kolaycı ekonomik politikaların çevreyi mahvettiğinin, ülkeyi krize sürüklediğinin hala farkına varmadık mı?
Doymak bilmez yolsuzluk ve rüşvet hayâsızlığına karşın, gittikçe bozulan gelir dağılımı ve işsizlik sonucu derin bir yoksullaşma sürecini yaşamıyor muyuz?
Yaz boz tahtasına dönüştürülen yargı başta olmak üzere eğitim, üniversiteler, bilim ve sanat, ordu ve polis vb. bir asırda onca güçlükle yarattığımız cumhuriyet kurumlarının uğradığı ağır hasarı hep birlikte izlemedik mi?
Tek kutuplu bir dünyanın kraldan çok kralcı Murtazalığına soyunulup hata üstüne hata yapmakta ısrar ederek, Kuzey Suriyedeki görevleri nedeniyle time out almış kendi teröristlerimiz yetmezmiş gibi kucak açtığımız ne idüğü belirsiz El Kaide patentli teröristleri şimdi de Afrinde kullanarak bölgede ve dünyada Cumhuriyetten bu yana oluşturduğumuz saygınlığın yerle bir edilmesine kahrolmamak elde mi?
Bütün bu kartopu gibi büyüyen sorunları konuşana, tepki gösterene, medyaya pranga vurarak çözmek mümkün mü?
Yoksa temel sorunumuz artık dönüşü olmayan yola girmiş siyasi iktidarın değişikliği ile 15 yıllık hasarı hurdalığa atarak ülkenin önüne tertemiz beyaz bir sayfa açmak mı?
Düşünelim, düşündürtelim, değerlendirelim. Zamanımız var... Yoksa kaybedenler kulübüne yazılacağız…