2019a doğru dağları sarmışken korkunun anatomisi...

Dr.Noyan Umruk

Geçenlerde, zamlardan sonra gittikçe yaygınlaşan sarma sigara satan küçücük bir tütüncü dükkânına girdim…

Dükkânın sahibi heyecanlı, güler yüzlü bir delikanlı…

Kısa bir sohbet başladı aramızda… Böyle sohbetlerde ne sorarsınız hemen…

Nerelisin?

Sivaslıyım…Kuvayi Milliyenin, Milli Mücadelenin doğduğu memleketten… övünerek, gözlerinin içi gülüyordu…

Tam sohbet koyulaşmaya başlamıştı; yaşadığımız günler üzerine, kapıda iki müşteri beliriverince Aman abi havadan sudan konuşalım diye fısıldadı kulağıma delikanlı…

Müşteriler çıktı…

Sordum Korkuyorsun… Niçin?

Aman abi olur a gider birilerine söylerler, böyle böyle konuşuyorlar falan diye, yeni açtık dükkanı, ruhsat meselesi var, biraz esnaf kredisi falan alacağım işte…

Cumhuriyetin en kritik, hayati kararını almaya hızla yol alırken ve de geri dönüşü çok zor olan bir yola girmek üzereyken ülkenin en mikro biriminde bile durum bu işte… Gerisini siz düşünün…

Durum tespiti:

Korku… 2019da toplumun sağlıklı karar alabilmesi için ilk dev handikap…

Bir de üstüne üstelik OHAL varsa, yargıda bu halde… Özgürlüğünüz, işiniz, ailenizin, çocuklarınızın geleceği iki dudak arasında…

Terör korkusu, yasadışı sığınmacı korkusu, köktendinci korkusu, faşizm korkusu, iktidarın yürüttüğü politikalardan zarar görme ya da kayrılmama, korunmama korkusu, ekonomik darboğaz korkusu, işsiz kalma korkusu, yaşam standardını yitirme korkusu… Liste uzayıp gidiyor…

 Günümüzde korku tarihte ilk kez toplumları bölüyor, kutuplaştırıyor. Geçmişte toplumsal dayanışmayı güçlendiren, toplumsal bütünleşme sağlayan bir kuvvet olan korku, bugün bireyselleştirilerek insanların birbirleriyle olan temasını kesiyor. Bu da sonuçta toplumda korkuyu iyice kontrol edilemez bir boyuta çekiyor. Orweelın 1984 kitabını anımsatan en yakınına bile güvenmemeye kadar uzanan bu bireysel güvensizlik yanında, bir de toplumda olası risklere karşı iktidar tarafından korunacağından emin olanlar ve bundan kuşku duyanlar söz konusu olduğunda artık toplumsal dayanışma dikiş tutmuyor, toplum karpuz gibi ortadan ikiye bölünüveriyor…  

Dahası, politikacılar ve medyaları, bu duygunun gücünü keşfetmiş ve bundan yararlanmayı en pratik yöntem olarak idrak etmiş bulunuyorlar; korkuyla beslenen toplumu daha kolay manipüle edebileceklerini görüyorlar.

İşini iyi bilen siyasetçiler(!) de bu duyguyu ne zaman ve nasıl kullanacaklarını gayet iyi biliyorlar.

Çözüm:

Sosyolog Furediye göre taammüden, kasten, bilerek, isteyerek izlenen korku politikalarının çaresinin yine politikada yattığını ileri sürüyor: Korku eken siyasetçilere karşı çıkan rakiplerinin dayanışma ve işbirliğine vurgu yapmaları gerekiyor. 

Evet, dünya siyasetinde korku siyasetine karşı tek umut, dayanışma ve özveri siyasetini izleyen siyasi ve demokratik örgütlenmelerin, siyasilerin ve aydınların toplumun nabzını tutabilmesi…

Burada ki en kilit nokta şu: Eskiden hep birlikte korkarken, şimdi hep birlikte korkmanın yarattığı birliktelik duygusu, toplumsal dayanışma şemsiyesinin altından çıkartılıp, kötülükler yağmuru ya da dolu taneleri sağanağında tek tek, konumumuzun gereğine göre korkutuluyoruz…

O halde, toplumsal korkuya karşı tek çare: Dayanışma ve özveri siyasetini izleyen siyasi ve demokratik örgütlenmelerin asgari müştereklerde süratle uzlaşarak tüm toplumu altına toplayacak, kararlı biçimde koruyacak paratonerle de donatılmış dev bir şemsiye açmaları…

Bu arada halkın çarpık güvenlik arayışlarına son vermesi, bizi kurtar baba diye kendini korkutanların arkasına sığınma yanılgısının giderilmesi ise aydınlanma. eğitim ve kültürle ilgili uzuuun bir süreç kuşkusuz…