Vali bey Ağustos ayında Başkentte her tür gösteriyi yasaklamış… İyi halt etmiş… Zaten milli bayramları kutlamayı yasaklamak, protokol işleri, saraydan esen rüzgara göre eğilmekten başka ne işlevleri vardır bunların bilinmez…
30 Ağustos, yakın tarihimizin dönüm noktası…
Makus talihimizin yenildiği, diğer bir deyişle emperyalizmin çanına ot tıkanarak mazlum uluslara umut ışıkları saçıldığı gün…
Kuvayı Milliye Destanını küçümsetip hor görmeye çalışanları nafile çabalarıyla baş başa bırakıp, sözü büyük Ozana bırakalım :
Ateşi ve ihaneti gördük
Dayandık her yanda,
dayandık İzmirde, Aydında
Adanada dayandık,
Dayandık, Urfada, Maraşta, Antepte
Sarışın bir kurt: Başkumandan…
Dünyanın hiç bir ordusunda bir nöbetçi, şairinin ağzından, dizeleri inci taneleri gibi dizerek, başkumandanını bu denli sade, derin ve de yürekten bir sevgi ile anlatamadı…
Sarışın Kurtun Memetçikleri…
saat 3.30.
izmirli ali onbaşı ve de mangası
karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer :
sağda birinci nefer
sarışındı.
ikinci esmer.
üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne şarkı söyleyen.
dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
beşinci, vuracaktı amcasını vuranı
tezkere alıp Urfaya girdiği akşam.
altıncı, inanılmıyacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için
kardeşleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona «deli erzurumlu» derdiler.
yedinci, mehmet oğlu osmandı.
çanakkalede, inönünde, sakaryada yaralandı
ve gözünü kırpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
…
Ya Süleymaniyeli şoför Ahmet…
…
lastik hava kaçırıyor.
derdine deva bulmazsak eğer...
dur bakalım babacafer...
üç numrolu kamyonet durdu.
karanlık.
kriko.
pompa.
eller.
küfreden ve küfrettiğine kızan elleri
lastikte ve ihtiyar tekerlekte dolaşırken
sen süleymaniyelisin oğlum ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
süleymaniyeli şoför ahmet
soyun...
soyundu.
ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
ahmeti postallarının üstünde çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler…
Karayılanı kim unutabilir…
karayılan «karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi karayılanın
kıyamete dek düşmana verseler antepi.
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
…
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
...Sonra;
«karayılan der ki : harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»
Memetçik böyledir işte... Sesi, sedası çıkmaz; böbürlenmeyi pek beceremez. Düşünürsünüz, düşündürür sizi...Acaba bu işleri bilerek mi yapıyor, yoksa ayırdında değil mi? Pek de anlayamazsınız...Ancak, sonucu görürsünüz...Kıbrıs Barış Harekatında da, ateş altında, bir elinde karpuz dilimi ya da üzüm salkımı, pikniğe gider gibi düşman üzerine gittiği görülmüştür… Yeter ki başlarında adam gibi komutanları olsun…
Ve sonra, imparatorluğun küllerinden doğan, tüm mazlum milletlere örnek, yurttaşlarına kıvanç veren, genç, gürbüz, bağımsız, saygın bir Cumhuriyet…
Ve sonra, uzuuun bir süreçte, özellikle amcaları ile birlikte ülkeyi yönetenlerce son 15 yılda bakın ne hale getirildi Türkiye…
-Tüm okulları, imam-hatip okulları yapma şansını yakalayarak, sabileri sefil eden alt üst edilmiş bir milli eğitim sistemi, tarikatlara, cemaatlara teslim edilmiş binlerce çocuk,
-Cari açık, dış borç, ne idüğü belirsiz net-hata noksana dayanan bir ödemeler dengesi ile kağıttan kaplan, yeterince üretmeyen, teknolojik zaafiyet içinde bir ekonomik yapı,
- Zorunlu tüketim üzerinden toplanan dolaylı vergilere dayanan adaletsiz bir mali sistem ve son derece eşitsiz bir gelir dağılımı,
- Devletin her tarafına yerleştirdikleri, tıkıştırdıkları FETÖnün ak çocukları ve yeşil zeytin kılıklı hainleri ile sonTürk devletini allak bullak eden ne idüğü belirsiz, melanetinin ayrıntıları zamanla açıklığa kavuşacak kökü dışarıda bir darbe denemesi…
-Elbirliğiyle, üst üste kumpas ve komplolarla moralman ve yönetimsel olarak gücünü yitirmekte olan, ama yine kuvvacı omurgası ile Fırat Kalkanında, Güneydoğuda herşeye rağmen etkinliğini gösterebilen bir ordu,
-Açıla saçıla, Ege ve Doğu Akdenizden, Kıbrıs ve Türk dünyasına ve Moskova, Tahran, Bağdat, Şam dörtgenine değin tüm komşu ülkeleri ciddi tehdit haline getirip, Habur-Oslo ile başlayan süreçte PKKı iyice şımartıp, küresel desteklerle PYDnin de bu sürece eklemlenmesine göz yumulması ile iflas etmiş güvenlik ve dış politika,
-Bu politikaların sonucu ileride yeni sosyal patlamalara yol açması kaçınılmaz olan 3-5 milyon sığınmacı, araplaştırılmış kentler…
-Neredeyse gazetelere ilan verilerek gelmekte olan bir kalkışma hakkında ne yaptığı,neye hizmet ettiği anlaşılamayan garip bir ulusal istihbarat sistemi,
-Yüz verilince astarını isteyen PKK, İŞİD gibi melun terör örgütlerinin istedikleri yeri hallaç pamuğu gibi attıkları kan revan içindeki bir ülke…
Sonuç:
Bir türlü kendilerine saygın ve şükran duyulamayan Cumhuriyet kurucularınca emanet edilen ülkenin bekasının ciddi tehdit altında sokulması…
Şaşkın, tüm politik tercihlerinde, kararlarında yanılmış, kandırılmış bir iktidar…
Darbe girişimine karşı milyonları meydanlara toplayan, ama güvenlik gerekçesi ileri sürülerek kutlanması diğer ulusal bayramlar gibi kadük edilen bir 30 Ağustos…Ülkenin namus, haysiyet günü… Karar aydınların, halkın, hepimizin…
Aman kutlanacak neyi kaldı demeyin. Yaşadığımız karanlık günler bu büyük ulusun, bu halkın okyanusları andıran tarihinde sadece bir virgül…
Küllerinden doğmaya alışıktır bu millet…
Kanla irfanla kurulmuş bu onurlu Cumhuriyeti yıkıp yerine hibrit bir cumhuriyet kurmak düşleri kuran kendini bilmezlere inat, köprüde Memetçikin boğazını kesmeye kalkanlara inat 30 Ağustos hem zafer bayramı hem de Memetçiğe Saygı ve Sevgi günü olarak coşku ile kutlanmalıdır…