Yüce Önderin bundan tam 97 yıl önce 31 Temmuz 1920 akşamı Afyon Kolordu karargâhında Zabitana yaptığı konuşma pek az bilinir… Gözlerim yaşararak bu konuşmayı okuyorum:(1)
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiat en yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan milletin bağımsızlığı gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur…
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler.
Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.
Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için, mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.
Bu hakikat karsısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim İle karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki İmanına sekte vurmamıştır ve vurmayacaktır.
Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardır." O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.
Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür. Onları aşağılar ve hor görürler.
Hayatında bir an olsa hile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: Şerefini korumak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır.
Dolayısıyla subay için "ya istiklâl. ya ölüm" vardır Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız
Bu konuşma, diğer zaman tünelini aşan konuşmaları gibi adeta günümüzü ifade ediyor.
Gelin şimdi Gazinin konuşması çerçevesinde yaşadıklarımıza bakalım…
Öncelikle T ürk Silahlı Kuvvetlerinin(TSK) envanterinden kabaca bazı örnekler verelim:
* Askeri personel sayısı: Yaklaşık 56o.000 (Er, Erbaş, Astsubay, Subay ve General)
*Tank sayısı ve ateş destek unsurları:
- 1360 M60 Tankı,
-500 Leopar tankı,
-350 adet Fırtına topu,
-400 Panter
-Yaklaşık 8.000 muhtelif Zırhlı Araç
-400ün üzerinde muhtelif Helikopter
-Yaklaşık 450 Savaş Uçağı
Buna karşılık kalkışmada fiilen yer aldığı ya da alma olasılığı olduğu iddia edilen araç ve personel sayısı ise yaklaşık 75 Tank, 250 Zırhlı Araç, 40 adet Helikopter, 35 Savaş Uçağı, 8 500 askeri personel (Er, Erbaş, Astsubay, Subay ve General)
Kumpas davaları ile kendilerine yol açılmış malum nasıplı üst rütbelilerde yoğunlaşma olmakla ile birlikte kalkışmaya katılan personel, araç, gereç, silahın TSKnın bütününe oranı taş çatlasa % 5…
Sonuç:
Demek ki; Küresel- işbirlikçi koalisyonunun marifeti olan bu kalkışmayı önleyen, darbecileri mutlak başarısızlığa uğramasını eylemli olarak ya da en azından katılmayıp, emir komua zinciri içerisinde kalarak, kanlı bir asker içi çatışmanın oluşmasına yol açmadan bir şekilde sağlayan TSKnın %95lik ana gövdesi
Demek ki; zabitanın yüreği, gönlü ve kulağı yüce önderinin 97 yıl önceki direktiflerinde…
Demek ki; bu ülkenin aydınlanmış, vatansever sivil-asker özü ülkenin kaderini dahili ve harici bedhahlara teslim etmeyecek…
Onun için enseyi karartmayıp, umudunuzu canlı tutun… Bu darbe girişimine Allahın lütfu diyenleri sevindirmeyin…
Demek ki; hala dahili ve harici bedhahların işi zor, çok zooor…
(1)Anadoluda Yenigün gazetesi, 10 Ağustos 1920. •Atatürkün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınları, istanbul. Ekim 2002, s. 112-113