Dünyada oturarak başarıya ulaşan tek canlı türü tavuktur

Dr.Noyan Umruk

Sarayın, Devlet başa, kuzgun leşe… yaklaşımı ile yargı başta olmak üzere akla gelen her türlü baskı aygıtını, manipülasyonu devreye bütün ağırlığı ile sokması, bu duruma karşın muhalefetin  Provokasyon riski var, elalem ne der mantığı ile  sadece sözlü mücadeleyi yeğlemesi toplumu günümüze getiren süreci oluşturdu…

Zaten önemli bir kesimi gündelik hayatın sarmalı içinde yuvarlanan muhafazakâr yanı ağır basan bir toplum, kendisinde heyecan dalgaları yaratan muhalif  alternatif oluşturulamayınca (Örneğin 70li yılların Eceviti), üzerinde dolaştırılan kapkara korku bulutları altında Çarşıda pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak… kaygısı ile Azıcık aşım, korkusuz başım… diyerek çamurdan da olsa istikrarı tercih edivermesi de anlaşılır bir şeydir… 

Pişmekte olan aşa su katmamak için Muhalefete bir de biz vurmayalım sükûneti içindeki aklı başında birçok insan için ise Perşembenin gelişi çarşambadan zaten belliydi… Ama durum Çarşambayı da çoktan aştı… Çarşambayı sel aldı… 


BU GÜN ADIM ADIM NASIL HAZIRLANDI?
*1Kasım seçimlerinin ardından ilk konuşmasında kendisine görev verilmemesini sessizce sineye çeken ana muhalefet…

*7 Haziran seçiminin hemen ertesinde koştura koştura saraya gitmekte beis görmeyen, vakti zamanında saray mukimini kuyudan çıkarmak marifetini de göstermiş olan Dalgalı denizlerin yaşlı prensi Baykal ve de buna onay verme basiretsizliğini gösteren ana muhalefet…
*Tarihsel ve sosyolojik olarak güce, güçlüye, kendini peşinde sürükleyebilen liderlere hayranlık duyan, giderek tapan bir toplumsal yapıya karşın seçimden sonra ilk konuşmasında Vatandaşlarımın evlerine gidip uyumalarını istiyorum… diyebilen bir ana muhalefet partisi lideri…

*Bakanları dolayısı ile haklarında yolsuzluk iddiaları olan bakanları hariç tutarak dokunulmazlıkların kaldırılması yolunu açan yasaya oy vererek bunun muhalefete karşı bir silah olarak kullanılabileceğini hesap edemeyen bir ana muhalefet partisi…

*Ve nihayet kanun dışı ve hileli referandum sonuçlarına karşı doğan güçlü ve yoğun tepkiyi YSK önüne yığmayı yine aynı nedenle önleyen ana muhalefet partisi…

*Şayet özel bir misyon sahibi değilse, bir türlü Ehemmi mühimme tercih etme… becerisini göstermeyen, siyasi stratejisini Tavşana kaç, tazıya tut… güzellemesi ile çizerek daima sarayın değirmenine ustaca(!) su taşıyan, Akşener, Ogan, Özdağ, Engin Alan gibi en pırıltılı taşlarını harcamakta beis görmeyen ve de ülkenin 7 Haziran trenini kaçırmasını sağlayarak partisine 58 ilde sıfır çektiren Devletin Bahçelisinin… yavru muhalefeti…

*Toplumun üzerinde dolaşan kapkara korku bulutlarının iyice yoğunlaşmasında kusur etmeyen, bu alanda Anadolunun dört bir yanına gönderilen şehitlerle, hendekler,  tonlarca patlayıcı ile bölgede iç savaş tiyatrosu başlatarak bu gidişata her türlü yardımı(!) esirgemeyen PKK ve HDP bu günlere hızla gelişimizi hazırladı…

SONUÇ:

Alman Papaz Martin Niemöller, Hitler faşizmini şu cümlelerle anlattığını hepimiz biliriz:

Önce Sosyalistleri topladılar 
Sesimi çıkarmadım, 
Çünkü ben sosyalist değildim. 
Sonra sendikacıları topladılar, 
Sesimi çıkarmadım, 
Çünkü sendikacı değildim. 
Sonra Yahudileri topladılar, 
Sesimi çıkarmadım, 
Çünkü Yahudi değildim... 
Sonra beni almaya geldiler... 
Benim için sesini çıkaracak
Kimse kalmamıştı.

Tanrıya şükür ki; henüz almaya geldiklerinde ayağa kalkacak milyonlar vardır…

Zaman, ağır baskı dönemlerinde tarihsel ve önemli bir çıkış yolu olan pasif direniş, amaçlanan adaleti sağlamak ve siyasal iktidarın gücünü derinden sarsana değin Gandhi Kemal olma zamanıdır.

Kısaca Adalet Yürüyüşü uzun soluklu ve kararlı bir Tuz Yürüyüşü olmalıdır…

Risk üslenebilme siyasi liderliğin olmazsa olmaz koşuludur…

Tarih önlerine çıkan kritik dönemeçleri risk alarak ATATÜRK gibi etkin biçimde değerlendiren ya da Hitler gibi değerlendiremeyen siyasi önder örnekleriyle doludur…    

Köprüden önce son çıkışlardan biri olan bu gün başlayan süreç kararlı  biçimde sürdürülemezse;

Uzun adamlar geldiklerinde ellerinde incil vardı, bizim elimizde ise topraklarımız, ormanlarımız, denizlerimiz, nehirlerimiz, fabrikalarımız, okullarımız ve daha önemlisi onurumuz... Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki elimizde kalan sadece kutsal kitap... Geriye kalan her şey ise uzun adamlarındı... diyen Jomo Kenyattanın sözleri tanrı korusun bu toplumun kaderi olabilecektir…