Merhaba sevgili okurlar, gelin, tarihi yürüyüş kartopu gibi büyüyerek sürerken, sizlerle evrensel hukukun, adaletin renkli bahçelerinde birazcık dolaşalım. Bu bahçenin dikenlisi de var, çiçeklisi de…
Dikenli bahçe, şeytanın dikenler arasındaki ayrıntılarda gizli olduğu yasa devleti… Mecliste oluşan çoğunluğunuza dayanarak siyasi ve ekonomik tercih, çıkar ve giderek hırslarınıza göre yasalar düzenletip, bunları demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesini tüyleri yolunmuş kuşa döndürerek, siyasi gücünüz ve yarattığınız korkuyla uygulatmaya çalışabilirsiniz.
Yasa Devleti başka şeeey, hukuk devleti çok başka şey… Arada dağlar kadar fark var…
Hitler Almanyası da tipik bir yasa devletiydi mesela…
Şimdi biraz da envai çeşit çiçeklerle bezenmiş başka bir bahçeyi gezelim; yasaların oluşturulmasında ve yasaların uygulanmasında genellik, eşitlik, adalet ve kamu vicdanını tatmin gibi evrensel erdemleri yaşama geçiren hukuk devletini…
Bu iki devlet kavramı arasındaki ciddi karşıtlık Magna Cartadan, Habeas Corpustan beri tarihsel ve evrenseldir. Bugün, bu karşıtlık ülkemizde olanca şiddetiyle yaşanıyor…
Çünkü, sulh ceza mahkemeleri tek yargıçlı özel yetkili yargı uygulaması, İngilterede 1679da uygulamaya koyulan kanunla, İnsan Hakları Bildirgesinin ve evrensel hukukun tarihsel omurgasını oluşturan Habeas Corpus kurallarını çiğneyip geçiyor.
Habeas Corpus,(1) başkasını alıkoyan bir kişiye, alıkoyduğu kişiyi serbest bırakmasını veya mahkemeye bu alıkoyma için geçerli hukuki sebep göstermesini emretmek suretiyle, alıkoymanın hukukîliğini araştırmayı hedefleyen ayrıcalıklı (prerogative) bir mahkeme emridir.
*Bireyi gayri meşru hapisten ve alıkoymalardan koruyan güçlü ve etkili bir çare olan habeas corpus emri, bir kişiyi hukuka aykırı olarak alıkoyduğu iddia olunan şahsa yöneltilerek, alıkonulan kişinin alıkoyma gerekçeleriyle birlikte belirlenen saat ve yerde mahkemenin ya da hâkimin huzuruna çıkarmasını öngörür.
*Kanun, habeas corpus emrine, hukuka aykırı şekilde icra edilen uzun süreli hapsetmelere karşı güçlü bir savunma aracı niteliği kazandırmıştır. Emre cevap vermek ve mahpusu mahkemenin huzuruna çıkarmak için zaman sınırları konulmuştur.
*Mahkemeye, kefaletle salıverme ve bir an önce muhakemeyi başlatma yetkileri verilmiştir.
*Emri vermeyi haksız olarak reddeden hâkimlere, cevap vermekten kaçınan alıkoyan kişilere, habeas corpus başvurusu üzerine serbest bırakılan kişileri aynı gerekçelerle tekrar alıkoyanlara ağır para cezaları getirilmiştir.
*1679 Kanunu ile aynı zamanda, Tacın(Kralın) hiçbir emrinin, mahkemenin otoritesinden üstün olamayacağı hükme bağlanmıştır.
*Habeas corpus emrini etkili hâle getiren 1679 Kanunu, serbest bırakmak için aşırı şartlar ileri süren veya aşırı kefalet miktarı belirleyen kötü niyetli hâkimlere karşı bir denetim içermiyordu.
Bu eksiklik, 1689 Haklar Beyannamesi ile giderilmiş ve hâkimlerin serbest bırakmak için aşırı şartlar ileri süremeyecekleri veya aşırı kefalet miktarı belirleyemeyecekleri ilan edilmiştir.
İşte, uluslar arası ve ulusal düzeydeki tepkilerin iktidar çevrelerinde ciddi rahatsızlık ve tepkiler yaratması evrensel hukukta Manga Cartadan başlayarak, 1679da Habeas Corpusla belirginleşen, yasa devletini tarihin çöplüğüne gömerek, hukuk devletinin oluşturulma sürecini kavrama isteksizliğinden kaynaklanıyor.
21yydayız… Farkında mıyız… Çok geç ve utanç verici olsa, tarihin ve hukukun ne yönde aktığını görmek, bir çok badireyi yüzünün akı ile atlatmış bu toplumu evrensel hukukun daha 17 yy.da ulaştığı düzeyden bu denli geri düşmenin utancı içinde yaşatmaya hakkı yok… Bu durumu idrak edebilmek için allame-i cihan, hukuk alimi olmaya falan lüzum yok… Biraz IQ, biraz da E.Q a, diğer bir deyişle biraz akıla, biraz da vicdana ihtiyaç var…
Bu erdemlerden nasibini almamış olanların, çıkış yolunu, ciddi muhaliflerini çok alışık oldukları bir yöntem olarak sıfırlamak için yargıyı yandaşlaştırmak olarak görenlerin eline düşmüş olmak, temel insan haklarınızı kullanırken bedelini özgürlüğünüzle ödemek zorunda kalmak ne korkunç bir şey… Bir de bunun yanında sizi hoşnut kılacak kararları verene değin yargıç ya da savcıları değiştirip durur tabii hakim ilkesini de rafa kaldırırsanız yeme de yanında yat… Ne kadar rahat söylüyorlar: Ya taraf olacaksınız ya da bertaraf…, İtaat et, rahat et… Onuru, vicdan, özsaygı, sevgi, şefkat, merhamet, adalet vb. insanı insan yapan duygular çöpe…
Böyle bir toplumda yaşanmak isteniyorsa diyecek ne kalıyor ki…
Şimdi gelin vicdanımıza bir kez daha soralım ey güzel halkım: Habeas Corpusu katlederek kimler toplumu yaşanmayacak hale getirerek soysuzlaştırıyor; kimler halkın geleceğini, onurunu canı pahasına kurtarmaya çalışıyor?
Bu sorunun sağlıklı yanıtı verildiği an bu güzelim ülkede çok şey değişmiş olacak kuşkusuz…
(1)Dr. Metin Feyzioğlu, Anglo Sakson ve Anglo Amerikan Hukuk Düzenlerinde Habeas Corpus Kurumu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 44, 1995, sayı 1-4, ss. 665-688