Bir zamanlar gürül gürül akan sıcak para verimli üretime yönlendirilmediğinden ülke ekonomisinin habis uru cari açıktı. Şimdilerde ise çeşmenin musluğu kısıldığından maliyeti yükselen dış borç, yavaşlayan büyüme, bütçe açıkları ile ur metastas yapıp vücudu sarıyor…
Aşırı dış alıma( önemli bir bölümü sermaye ve ara malı, enerji gibi doğrudan ekonomik büyüme hızıyla ilintili olan bu yapısal yaranın tedavisi için orta vadeli bir planlama şart)dayalı bağımlı büyüme modelinin kaçınılmaz sonucu cari açıktı… Üretim ve büyüme durunca cari açık küçüldü…
Yaklaşık dörtte biri kısa vadeli olmak üzere, 450 milyar USD aşan dış borcun yarıdan fazlası özel sektörün…
Büyüme hızı yerlerde (ABD ve AB’ de bu oran %2-3 dolaylarında, Çin’de % 7.2)
Biz de ise, önerilen üç de olmaz beş tane doğurganlık tavsiyeleri ve de 3-5 milyon Suriyeli sığınmacıyı düşünürseniz: Net Büyüme Hızı=Büyüme Hızı-Nüfus Artış Hızı sıfıra müncer olmak üzere...
Milli Gelir ve Büyüme oranlarında yavaşlama ya da düşüşün nedenleri ?
*Zaten ülkenin coğrafi, fiziki ve beşeri anlamda kaynak ve imkan envanterine sahip, bölgesel ve ulusal düzeyde sürdürülebilir bir kalkınma sürecini eşgüdümleyerek, küresel gerçekleri de göz ardı etmeden en azından optimal ölçek ekonomileri çerçevesinde, selektif-özenle seçilmiş sektörlerde uluslararası düzeyde rekabet yapabilecek innovasyon-teknolojik gelişmeyi içeren marka ürünler üretilebilmesini planlayabilen özel kesim için özendirici ve yol gösterici, kamu kesimi için emredici ciddi, savurganlığa ve lüks yatırımlara izin vermeyen bir planlama kavrayışı, anlayışı en azından 20 senedir yok...
*Ciddi negatif sapmalarla malul X. Beş Yıllık Kalkınma Planından sonra, bir yıl gecikme ile hazırlanan XI. Beş Yıllık Kalkınma planı da, yıllardır cumhuriyetin yüzüncü yılında 25000 dolara ulaşacağı söylenen kişi başına milli geliri 2013’de 12480 dolar olarak gerçekleşmişken, 2023’de 4 dolar artışla 12484 dolar olarak hedefleyerek yaşadığımız ve yaşayacağımız hüsranı simgeliyor.
* İnşaat sektörüyle, kupon arazi rantçılığıyla, yüksek getiriye, faize hücum eden sıcak para girişleriyle, borçlanarak, harçlanarak bu günlere geldik işte …
*Dışsatımınızın yarıdan fazlasını yaptığınız Avrupa özellikle Almanya ile ilişkiler, bir türlü münhassır ekonomik alan ilan edemediğimiz Doğu Akdeniz'de haklarımıza sahip çıkmak için ilgili ülkelerle ittifaklar oluşturmak yerine, düşmanlıkları geliştirmedeki akıl almaz maharetimiz(!) nedeniyle ağır krizde,
*Diğer dış satım seçeneklerinizle, malum Suriye politikasına ülkelerin iç işlerine karışma merakımız nedeniyle Libya da eklendi. İran ve Irak temkinli…
*Sebze ve meyve ithalatında kedinin fare ile oynadığı gibi oynayan Rusya ile ilişkiler ise, şu şerefini aramızda bir türlü paylaşamadığımız düşürdüğümüz uçak sonrası, Akkuyu nükleer santrali, S 400’lerle oldukça pahalı bir flörte dönüşmek eğiliminde... ABD'nin ekonomik tehditleri ise bütün bunların üzerine tüy dikiyor...
*Gelir dağılımında orta ve düşük gelir gruplarına yönelik hiç bir iyileşme yok.İç talep ve dolayısı ile tüketim frenlendi. Emekçi ve emekliler ile iktidar eliyle sağlanan servet transferi sonucu birden zenginleştirilen katmanlar arasında makas hızla açılıyor. En fazla 7-8 kat olması gereken en yoksul, en zengin katmanlar arasındaki gelir farkı, OECD verilerine göre Türkiye için 14. Kesmiyor: Yandaşlara ha bre mali aflar, memura, emekçiye üçün biri … Oysa asıl tüketici grup yoksul kesimler…Keynes böyle diyordu…
Varılan nokta: Talep daralınca, reel ekonomide, tüm sektörlerde başta imalat sanayi, tarım, turizm vb. ciddi kan kayıpları…
* İnşaat sektörüyle, kupon arazi rantçılığıyla, yüksek getiriye, faize hücum eden sıcak para girişleriyle, borçlanarak, harçlanarak bugünlere geldik işte…
Bütün bunlara rağmen, Türkiye’de, habis urlara karşı bağışıklık sağlayan yararlı bir ot, bitki vardı: Bütçe Dengesi
İşte bu ot’da bitmiyor artık, art arda gelen seçimlere, lüks yatırımlara, israfa ve yolsuzluklara dayanamadı…
Bu ot zaten büyüyen ekonomilerde bitiyor. Büyüme ve gelir artışı hız kesince tüketim de geriliyor. Vergi sistemi, adaletsiz, tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilere dayanmışsa, bütçe gelirleri düşüyor. 60 liralık rakıyı 160 liraya satamıyorsunuz… Millet rakıyı, sigarayı kendi imal etmeye başlıyor…
İşte size dolaylı vergi sisteminin ilginç oyunu, bumerang etkisi…
Sonuç:
Bütçe açığı 2019 yıl sonu için öngörülen 6 ayda yaklaştı…2019 yılı Ocak-Haziran dönemi bütçe açığı 78.6 milyar TL olarak gerçekleşti. Yeni Ekonomi Programı'nda (YEP) açıklanan 2019 yıl sonu bütçe açığı öngörüsü ise 80.6 milyar liraydı…
İşte bu bağlamda, dış borç, düşük büyüme ve açık bütçe sarmalının ülkeyi kriz bataklığına iyice çekmesi normaaal…
Çare, ödemeler dengesinin “net hata noksanlar” kalemine kaynağı ve ne bahasına olduğu meçhul milyarlarca dolar girmezse,babalar gibi satılan 70.-80 milyar dolara ulaşan varlık satışlarından sonra mal bulmuş mağribi gibi sarınılan Varlık fonu da fos çıkarsa (ki pek müşteri görünmüyor…) yandı gülüm keten helva…
Bu durumda ise tek çıkar yol: Vur abalıya halkın sırtına, gelsin dolaylı vergiler. Ete, süte, benzine, sigaraya, içkiye, elektriğe…
Çok sıkıldık değil mi? O halde işte, size bir vergi fıkrası:
Temel uluslararası bir toplantıdadır. Halktan toplanan vergilerin nasıl kullanıldığını anlatacaklar, birbirlerine.
Amerika’lı konuşmacı söz alır: Biz önce yere bir çizgi çizeriz ve topladığımız vergileri havaya atarız... Çizginin soluna düşen paralar halka hizmet olarak geri döner, sağda kalanla devlet yatırım yapar.
Avrupalı söz alır : Biz de yere bir daire çizeriz... Toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalanı halkın gönencini artırmak, dairenin içine düşeni devlet harcamaları için kullanırız...
Sıra Temel’dedir: Ula uşaklar ne güzel anlattinuz daa. Keşke piz da sizun çirkefluklerunuzi değil da ha bu usulünüzü alsak... Bizde daha kısa oluyi bu işler... Oyle yere çizgu, mizgu yok... Pizda höçümet halktan toplayı vergileri, atayı havaya. Yere düşenler kendularına, eşe, dosta, akraba-i talukata... Kalanları da, halk pekleyi ha pekleyi, ha piza da bi şeyler duşer deye..”
Demokrasilerde çare tükenmez… Hayırlı sonbaharlar…