Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: "Uc" dediler,
Sarisin bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepeden Afyon ovasına atlayacaktı.
Dünyanın hiçbir ozanı dizeleri inci taneleri gibi dizerek, bir eşsiz başkomutanı bu denli sade, derin ve de yürekten bir sevgi ile anlatamadı…
Bugün koca Nâzımın 116ncı doğum günü…
Aşağıdaki gerçek öyküyü belki hepimiz biliriz ama yaşadığımız günlerde hem yüce önderin, hem koca Nâzımın duruşlarını anımsamamak ne mümkün…
Hıfzı Topuz, Hava Kurşun Gibi Ağırda yazdı. Nâzım Hikmet, Milli Mücadeleye katılmak için Ankaraya gider, Mustafa Kemal Paşa ile tanışır. Nazım Hikmete şunu tavsiye eder: "Gayeli şiirler yazın!.."
Ve bize, en az asker kadar çocuklarımızı aydınlatacak aydınlar gerek deyip Onu öğretmen olarak atarlar…
Yıllar sonra Atatürk Cumhurbaşkanı, Nazım Hikmet ünlü bir şairdir. Şiirlerini okuduğu ilk plak kapışılmaktadır. Plağın ünü Atatürke kadar ulaşır. Atatürk dinlemek ister. Plak bulunup getirilir, dinler.
"Bu şair sizlere benzemiyor" der; ardından Nâzım Hikmeti yakından tanımak ister, talimat verir:
"Bulup getirsinler, şiirlerini bu akşam bize kendisi okusun bakalım."
Vali, polis merkezini arar; talimat verir. Polis seferber olup Nâzım Hikmetin kapısına dayanır. Alışkın ya polis görmeye, hiç şaşırmaz: "Emniyete mi gidiyoruz? 5 dakika izin verin, çantamı hazırlayayım" der.
Polis geliş sebebini izah eder:
"Aman Nâzım Bey, estağfurullah; öyle bir durum yok. Reisicumhur hazretleri sizi emretmişler, şiirlerinizi dinlemek istiyorlarmış."
Rahat bir nefes alan Nâzım Hikmet düşünür. Ne düşünür? Gitse, bütün belalardan kurtulacak; artık başı derde girmeyecek, hapislere düşmeyecek, belki de rejimin yarı resmi şairi olacaktır.
Yok, ona göre değil; polise şunu söyler:
"Reisicumhur hazretlerine benden selam söyleyin. Ben Denizkızı Eftelya değilim!"
Polis şaşkın, şok içinde döner. Cevap merkeze, oradan Vali Beye iletilir. Oradan da Atatürke.
Hıfzı Topuzun ifadesiyle, aynen aktarıyorum:
"Peki Gazi ne yapacaktı? Ne yapması beklenirdi? Hele diktatör diye adı çıkmış bir devlet başkanından ne beklenirdi?
Şairi zorla getirmesi mi, tutuklatması mı?"
Hayır, hiçbiri değil. Atatürk der ki:
"Aferin çocuğa! İşte şair dediğin böyle olur."
Bir de yaşadığımız günleri düşünün... Takdir sizlerin…
Ya, işte böyle…
İşte asırları aşan gerçek bir dünya lideri, paşaların gök gözlü paşası....
İşte şair, mavi gözlü dev…
Anladınız siz!
Sizler anlarsınız da günümüzün bir alay tufeylisinin pek bir şey anlayacağını pek sanmıyorum…