Kayseri eşrafından tornacı rahmetli Hacı Ahmet Hamdi efendinin oğlu Abdullah Bey,
Windsor hanedanının varisi, Kral 6ncı Georgeun kızı, Birleşik Krallık hükümdarı, İngiltere Kraliçesi 2nci Elizabeth Alexandra Mary ile birlikte olmuştu…
Rize Güneysulu taka kaptanı rahmetli Ahmet reisin Kasımpaşalı oğlu Tayyip Bey ise,
Yunan Kralı 1inci Georgeun torunu, veliaht Galler Prensinin babası,
Greenwich Baronu ve Edinburgh Dükü, Prens Philip Mountbatten ile sohbet etmişti.
Atatürk işte budur.
Devrimlerine ve şahsına savaş açılan, giderek her türlü alçakça hakarete maruz bırakılan Mustafa Kemal, meraklılarının öve öve bitiremediği saltanatı kovmasaydı...
Abdullah, Tayyip Beyler ofis olarak kullandıkları Dolmabahçe Sarayında bahçıvan bile olamazlardı...
Bahçıvanlık makamı bile babadan oğula geçiyordu son dönem Osmanlıda…
Bugün hala "smokin caiz mi, değil mi" diye tartışmayı marifet sayan "gardırop edebiyatı" meraklısı, gazi meclisi işlemez hale getiren anti laik fanatik İsmail efendi hala farkında değil misin?
Mustafa Kemal ve arkadaşları, Batı standartlarını aşan bir vizyonla, Anadolu insanının önünü açmış, tornacı çocuklarına, taka reisi çocuklarına "fırsat eşitliği" sağlamamış olsaydı,
Sizler nerelerde olurdunuz hiç düşünmez misiniz?
Eminönü esnafından Ahmet Beyin kızı "first lady" Hayrünnisa Gül, balkabağının faytona dönüştüğü "peri masalı"nı andıran gecede, Kraliçe ile Tayyip Bey Prens Philip ile sohbet edebilir miydi?
Ne var ki; sizin çapınız yetmese de, gönlünüz bir türlü el vermese de onun eşsiz değerini dünya âlem biliyor… Yenilmez armadasıyla Çanakkaleyi geçemeyen İngilterenin Queen Elizabethi, hayranlığını özetleyen şu kelimeleri yazmıştı Anafartalar Kahramanının özel defterine:
"Mustafa Kemale saygılarımı sunmak benim için büyük onurdur."
Ya sizler… Hiç mi nasibinizi almadınız insanı insan kılan vefa, minnet, hürmet duygularından… O kimselere bırakamadığınız İslam ahlakından da mı hiç nasibiniz olmadı…
Bıyık altından sırıtarak izlediğiniz uğursuz ulumalarına iki laf etseniz kaçacak delik arayacak olan, bu ağızlarından salyalar akan aşağılık yaratıklar… Bilmez misiniz ki; ülkeyi sürüklediğiniz uçurumun kenarında RTÜKünüz, yargıçlarınız sizden bir işaret beklerler…
Nedir bu azgınca ve hayâsızca Atatürk ve 15 yılda yıkıntı haline getirdiğiniz bitmez tükenmez Cumhuriyet düşmanlığınız?
Kadrolu müteahhitlerinizle oluşturduğunuz o havuz medyasının artık patlamış olan lağımlarının, alçakça ima ve hayasız yalanlarının özel hayatlara da akıtılarak, her şeyinizi borçlu olduğunuz, tüm yaşamını bu ülkeye hasretmiş o yüce önder, o güzel insanın halkın gönlündeki derin sevgi ve itibarını kirletme rezilliğine, alçaklığına hiç mi bir diyeceğiniz yoktur?
Bunca alçaklık kimsenin yanına kar kalmayacak, sonunda Allah, kullarıyla birlikte müstahakkınızı verecektir…
Ve de unutmayın! Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz Ona yaklaştıkça O yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır…(Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938)