AKP iktidarı Suriyeye ilişkin gerçekten anti-emperyalist (en azından anti-ABD) ve milli bir politika izleseydi, yapacağı iş son derece basitti: Vatanını savunan Esat yönetimi ile anlaşmak, ittifak yapmak ve ortak politikalar oluşturmak.
Eğer iddia edildiği gibi ABD ve piyonlarına karşı -Suriye topraklarındaki harekâtları da içeren- bir vatan savunması yapılıyor ise, aynı güçlere karşı 6 yıldır vatan savaşı veren Esat yönetimi ve müttefikleri (Rusya, İran) ile ortak hareket etmek gerekirdi.
Fakat AKP iktidarı bu yolu tutmamakta direndi/direniyor. Harekâtı, Suriyenin meşru hükümetine karşı savaşan emperyalist beslemesi şeriatçı grupların oluşturduğu ÖSO ile birlikte gerçekleştirdi. Esat yönetimine yönelik düşmanca tavrını sürdürdü/sürdürüyor.
Erdoğan iktidarının bu tutumu, asıl çizgisinin, ABDyi PYD yerine kendisiyle hareket etmeye zorlamak, yani ABDyi ikna etmeye çalışmak olduğunun göstergesidir. Bu, yerli ve milli bir politika değildir.
***
Bilindiği gibi sıcak savaşlar kırmızı çizgiler ihlal edildiğinde ortaya çıkar. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki artık geri adım atılamaz, ya teslim olunacak ya da savaşılacaktır. Yani savaş büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir, çözüm yolu olmuştur.
Peki, Afrin kimin kırmızı çizgisidir? Afrin savaşı kimin vazgeçilmez ihtiyacıdır?
Türkiyenin kırmızı çizgisi mi? AKP iktidarının ve destekçilerinin sözcüleri böyle olduğunu söylüyor: ABD 30 bin kişilik bir PYD ordusu kurmuş ve tepeden tırnağa silahlandırmıştır; bu bir kırmızı çizgi ihlalidir, Türkiye açısından kabul edilemez. Türkiye, ABD ve piyonlarına karşı bir vatan savaşı vermektedir ve bu kapsamda Afrine girmiştir.
Peki, bu 30 bin kişilik emperyalist ordu Afrinde midir? Türkiyenin toprak bütünlüğü Afrindeki PYD gücü tarafından mı tehdit edilmektedir? Kimsenin böyle bir iddiası yok. Bu açıdan bakıldığında Afrin kritik nokta değildir. PYDnin asıl gücü -Menbiç hariç- Fıratın batısında değil doğusundadır. ABD güçleri de oradadır; o bölgede, Türkiye sınırının yanı başında 10dan fazla Amerikan üssü de bulunmaktadır.
Demek ki Türk devletinin kırmızı çizgisinin somutlaştığı alan Fıratın doğusudur. Tabii somutlaştığı bir alan daha var: Türkiyenin içi! Türkiyeyi tehdit eden 30 bin kişilik ordu kurup silahlandıran ABDnin, başta İncirlik olmak üzere onlarca üssü ve dinleme-gözetleme tesisi ülke içinde tıkır tıkır işlemektedir. Dahası, Türkiye hâlâ NATO üyesidir.
AKP iktidarı bütün bu gerçek kırmızı çizgileri es geçip Afrine girmiştir. Diyebilirler ki, Afrin yumuşak karın olduğu için oradan başlanmıştır, harekât doğuya doğru devam edecektir, ABD karşı koyarsa bütün üs ve tesisleri kapatılacak, NATOdan çıkılacaktır.
Fakat iktidar katlarından kimse böyle bir yol haritası izleneceğine dair işaret vermiyor; ağızlarına bile almıyorlar. Tam tersine ABD ile karşı karşıya gelmemeye azami özen gösteriliyor. Bu da yukarıda söz ettiğimiz ABDyi ikna politikasının, iktidarın esas çizgisi olduğunun bir başka göstergesidir.
Peki, Afrin, ABDnin, Rusyanın hatta Esat yönetiminin kırmızı çizgisi midir? Uzun tahliller yapmaya gerek yok; hiçbirinin kırmızı çizgisi olmadığı görülüyor. Olsaydı, bu güçler Türk Ordusuyla Afrinde karşı karşıya gelirlerdi. Tersine, Türk Ordusu bütün bu güçlere rağmen değil, tümünün şu veya bu ölçüde görmemesiyle, bir tür yol vermesiyle Afrine girebilmiştir.
Bütün bunlar Afrin harekâtının -arazideki büyük güçler açısından- bir hava boşaltma operasyonu olarak değerlendirildiğine işaret ediyor. Türkiyenin havasını boşaltma operasyonu…
Peki, bu savaş niye çıktı? Afrin, Türkiyenin, ABDnin, Rusyanın, Esat yönetiminin kırmızı çizgisi olmadığına göre, kimin kırmızı çizgisidir?
Erdoğan iktidarının! Erdoğanın böyle bir savaşa ihtiyacı vardır. İçerde bir milli kahramanlık havası estirmek ve bu yolla iktidarının sürekliliğini garanti altına almak için bir savaşa ihtiyacı vardır. Kimsenin kırmızı çizgisi olmayan bir alanda girişilecek bir savaşa… 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden beri bu kirli politikayı izlemektedir Erdoğan iktidarı.
Peki, Mehmetçiğin kanı? Peki, kardeşlik? Vatan savaşında bir teferruattır!
***
Harekât daha yeni başladı. Nasıl seyreder, ne kadar sürer, PYD ciddi bir direniş gösterir mi yoksa geri mi çekilir, Türk Ordusu bölgeye hakim mi olur yoksa orası bir bataklığa mı dönüşür, bütün bunlar hakkında kesin şeyler söylemenin henüz imkânı yok. Hele Afrin sonrası (ilerlense de, geri de çıkılsa) iyice belirsiz.
Bu nedenle yazımızda Türkiyenin üç zayıf noktasına vurgu yapmakla yetindik. Kısaca toparlarsak bu zayıf noktalar:
1) ÖSO ortaklığı,
2) Esat düşmanlığı,
3) Üçüncüsü ve en önemlisi AKP-Erdoğan iktidarının varlığıdır.
Bunlar askeri deyimle yığınaktaki hatalar anlamına geliyor. Kaldı ki, bu zayıflıklar bulunmasaydı, oraya yığınak yapmaya da gerek olmazdı.