Asıl bombayı kim koydu?

Ender Helvacıoğlu

Bu eylemi kim yaptı, kim üstlendi, hangi güvenlik zafiyetleri var, hangi tedbirler alınmalı gibi artık birer ayrıntı haline gelmiş tartışmalara dalmadan şu basit soruya net yanıt verilmeli: Türkiye nasıl bu hale geldi?

Çünkü bunlar tek tek tesadüfi olaylar değil. Bu, bir süreç. Yaşanan katliamlar ve korkunç terör olayları bu sürecin parçaları.

Bu süreç ne zaman başladı? Çok net bir tarih var: 7 Haziran 2015.

7 Haziran öncesinde de Türkiyenin bin bir sorunu vardı, sürüyle toplumsal çelişkimiz vardı. Ama 7 Hazirandan sonra bütün bu çelişkiler derinleşti, keskinleşti ve boyut atladı. 7 Hazirandan önceki Türkiye ile sonraki Türkiye farklıdır.

7 Haziranda ne oldu? Yapılan genel seçimlerin sonucunda AKP tek başına iktidar olanağını yitirdi. Bu aynı zamanda Erdoğanın başkanlık hedefinin de sonu demekti.

Başta Erdoğan kliği olmak üzere AKP bu seçim sonuçlarını kabul etmedi. Her türlü yola başvurarak iktidarlarını koruma yolunu seçtiler.

Ve işte bu noktada işler çığırından çıktı. Bugün tüm keskinliği ve tüm acılarıyla yaşadığımız süreç o zaman başladı.

Bugün Türkiyenin yönetimi, iktidarını korumak ve başkanlık sistemiyle pekiştirmek için her türlü hukuk dışı yola başvuran, Anayasa Mahkemesi kararlarını bile tanımadığını açıkça beyan eden, ülkenin bir bölgesinde iç savaş çıkaran, Suriyedeki savaşa doğrudan müdahil olan ve dış savaşı bile göze alan bir klik tarafından gasp edilmiştir. 

Yaşadığımız süreç budur ve bu kanlı sürecin müsebbibi başta Erdoğan kliği olmak üzere AKP iktidarıdır.

Bu süreç net olarak bilince çıkarılmaz ise, bombayı hangi örgütün patlattığını, katliamı kimin yaptığını tartışmanın hiçbir anlamı yoktur.

Seçim sonuçlarını tanımamak, anayasa mahkemesini takmamak, bırakın canlı bombayı, Türkiyenin tepesine nükleer bomba atmak demektir!

***

Türkiyede olmayanları sıralayalım:

Türkiyede bir parlamento yok!

Türkiyede bir hükümet yok!

Türkiyede bir parlamenter muhalefet yok!

Türkiyede hukuk yok!

Bütün bunlar, seçim sonuçlarının iktidarı gasp etmiş bir klik tarafından tanınmamasını sineye çektikleri an kendi varlık koşullarını ortadan kaldırmışlardır.

Türkiyede olanları sıralayalım:

Türkiyede iktidarını korumak ve pekiştirmek için her türlü hukuksuz yola başvurabilecek, boğazına kadar suça batmış bir iktidar var.

Türkiyede bu iktidar tarafından çıkarılmış bir iç savaş var. Ve kimse bunun bir bölgeyle sınırlı kalacağını düşünmesin.

Türkiyede komşusundaki savaşa taraf olan, komşusundaki rejimi yıkmak isteyen terörist grupları destekleyen ve bunun devamı için bir dış savaşı da göze alan bir iktidar var.

Saydıklarımızın olmadığı ve saydıklarımızın olduğu bir ülkede her şey olur. Kimse böyle bir ülkenin başkentinin göbeğinde ikide bir bomba patlamasına şaşırmasın!

***

Türkiye ne bir muz cumhuriyeti ne de küçük bir ada ülkesi. Son derece karmaşık toplumsal kesimleri ve aralarındaki çelişkileri barındıran, güçlü bir tarihsel birikime ve geniş bir coğrafyaya sahip çok önemli bir ülke.

Böyle bir ülkeye dar bir İslamcı-faşist kliğin biçtiği elbiseyi giydiremezsiniz. Erdoğanlar zorla bu elbiseyi giydirmeye, patlayan yerleri yamamaya, hatta içeri girmeyen uzuvları kör testereyle kesmeye çalışıyorlar. Olanağı yoktur.

Başka bir alandan örnek verelim. Bilindiği gibi Emine Hanım geçenlerde, harem bir okuldur buyurdu. Şimdi siz Türkiyenin bütün kadınlarını cariye ve köle yapabilir misiniz, sultanın, ağanın, beyin, paşanın haremine tıkabilir misiniz? Tıkmaya kalktığınızda ne olur? İşte böyle bir Türkiye çıkar ortaya! 

Bu elbiseye girmek istemeyen çok çeşitli kesimler, her biri kendi yöntemleriyle kendi hedeflerini güderek itiraz ediyorlar. Kaldı ki, hiçbir kural-yasa tanımayan bir iktidar, muhaliflerine de aynı hakkı veriyor demektir. Bu sürecin sosyolojisi böyledir.

Toparlarsak:

Türkiye, 7 Hazirandan sonra zorla sokulduğu bu kanlı sürece öyle veya böyle son verecek. Türkiye tepesine zaten nükleer bomba atmış olan AKP iktidarından öyle veya böyle kurtulacak, başta Erdoğan kliği olmak üzere bütün iktidar sorumlularından hesap sorulacak.

Öyle mi yoksa böyle mi olacağını sınıf mücadelesi arenasındaki güç oranları belirleyecek. Bize düşen bu iktidarın bir halk inisiyatifiyle yıkılması ve bir emekçi cumhuriyetinin yolunun açılması için mücadele etmektir. Yağmuru dindirmenin de, yağmurdan kaçarken doluya tutulmamanın da çaresi budur.