Ateist Turan Dursun ile Marksist Hikmet Kıvılcımlı’yı birleştiren harç

Ender Helvacıoğlu

Türkiye’de İslam dini, İslamiyet tarihi ve özellikle Kuran üzerinde bilimsel ölçütlere sadık kalarak çalışmak, her zaman “tabu konu” olmuştur ve cesaret isteyen bir iştir. Tabii genç Cumhuriyet dönemini farklı bir yere koymak gerekir. Osmanlı’yı yıkan ve gericilikle hesaplaşan bir devrimin verdiği ivmeyle ve bizzat devrim liderinin “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” şiarının yol göstericiliğiyle yola koyulan dönemin araştırmacıları, son derece radikal tezlere imza atmışlar, bizim bugün bile çekinerek yanaşabileceğimiz tartışmalar yapmışlar.

Fakat 1940’lardan itibaren devrimin hız kesmesi, giderek donması ve karşı-devrim güçlerinin hakim hale gelmesiyle, din araştırmaları yeniden “tabu” haline gelmiş. Bu tabuyu, 1980’lerde, bir İskender kılıcı keskinliğiyle yerle bir eden kişi Turan Dursun’dur. Dursun, “dinciler”in içinden gelerek, tartışılmaz bir “din alimi” niteliğiyle gerçekleştirmiştir bu atılımı ve bu yüzden çok etkili olmuştur.

Yine İslamiyet ve Kuran üzerine incelemeleri bulunan Dr. Hikmet Kıvılcımlı ise farklı bir ekoldür. Öne çıkan yönü din araştırmaları değil, ideolojik-politik kimliğidir. Kıvılcımlı’nın, sosyalist hareketin önünü açmak, bilimsel sosyalist düşünce ile ülkenin emekçi halkı arasında köprüler kurmak amacıyla İslamiyet araştırmalarına yöneldiği anlaşılıyor.

Farklı dünya görüşlerine sahip Kıvılcımlı ve Dursun’un doğal olarak yöntemleri de farklıdır. Turan Dursun, tıpkı Fransız Devrimi'nin büyük filozofları gibi, aristokrasinin dünya görüşü olan dini acımasızca eleştirir; İslam’ın ortaya çıkışından günümüze dek toplumsal dönüşüme paralel olarak geçirdiği evreler Turan Dursun’u pek ilgilendirmez; zaten böyle bir teorik altyapısı da yoktur. Turan Dursun, kendisinin de ifade ettiği gibi bir ateisttir.
Fakat Turan Dursun, Türkiye’de, 200 yıl öncesinin Fransa’sında olduğu gibi kendi fikirlerini bayrak edinebilecek bir devrimci burjuvazinin olmadığının da farkındadır. Düşünceleri doğal olarak emekçi sınıfların temsilcileri arasında yankı bulur; bu da onu halk kitlelerine ve tarihsel materyalizme yakınlaştırır. Fakat bu buluşma tam olarak yaşanamadan Dursun katledilir.

Hikmet Kıvılcımlı ise başından itibaren emekçi sınıfların aydınıdır ve tarihsel materyalizmi benimsemiştir. Fikirlerine sahip çıkacak bir sınıf aramamaktadır; o zaten bir sınıfın üyesidir ve binlerce yıllık tortulara sahip bu emekçi kitlesini nasıl dönüştüreceğine kafa yormakta ve bu çabanın teorisini yapmaktadır.
Tarihsel materyalist yöntemi çok iyi özümsemiş bir kişi olarak, fikir savaşının sadece fikirler arasındaki bir savaş olmadığının, düşüncelerin altında yatan sosyo-ekonomik süreçlerin bilincindedir. Hem tarihe bakıp İslam’ı ve İslam’ın geçirdiği evreleri tahlil ederken, hem de günümüze bakıp mevcut sınıf mücadelesine uygun taktik ve stratejileri geliştirirken.

Turan Dursun devrimci bir aydındır, bir aydınlanma kahramanıdır. Hikmet Kıvılcımlı ise hem devrimci bir aydın hem de sosyalist bir politikacıdır. Dursun ile Kıvılcımlı arasındaki fark, Voltaire ile Marx’ın farkına benzer. Avrupa açısından bakıldığında bu iki büyük düşünür arasında 100 yıl vardır. Fakat Türkiye gibi ülkelerde, demokratik devrim ve sosyalist devrim süreçlerinin iç içe geçmesi ve bu iki sürecin gereklerinin de ancak emekçi sınıflar tarafından yerine getirilebileceği gerçeği, Voltaire ile Marx’ı birleştirir.

Bu nedenle Turan Dursun ve Hikmet Kıvılcımlı, farklı yöntemlerine karşın aynı safın insanlarıdırlar, birbirlerini tamamlarlar. Karşıdaki gücün hem dinci hem de bezirgan olması, Dursun ile Kıvılcımlı’yı birbirine yakınlaştırır, aynı safta buluşturur.

Din tacirlerine karşı tavizsiz bir mücadele ve halkı derinlemesine aydınlatma çabası: Türkiye aydınlanmasının iki öncüsü Ateist Turan Dursun ile Marksist Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı buluşturan nitelikler bunlardır.