Sun Tzu, MÖ 4. yüzyılda yaşadığı ileri sürülen Çinli bir general. Bir kargaşa dönemi olan Savaşan Devletler Döneminin arifesinde yaşamış ve yazdığı Savaş Sanatı adlı kitap bu dönemin sonlanmasında büyük rol oynamış.
Sun Tzunun son derece başarılı -yenilmez- bir asker olduğu söylenir, hatta hakkında pek çok efsane de mevcut. Fakat Savaş Sanatı gibi derin bir eseri yenilmeyen bir komutanın yazma olasılığı çok düşük. Ancak yengiler kadar yenilgiler de alan bir askerin elinden çıkabilir böyle bir kitap. Daha doğrusu şöyle söyleyelim: Yenilmez olmanın yolu çok sayıda yenilgi tatmaktır. Yenilginin o keskin tadını bileceksin ki yenilmez olasın.
Sun Tzu -belli ki birçok acı deneyimden sonra- yenilmezliğin formülünü bulmuş: Savaşmadan yeneceksin! Savaşarak dedem de yener; marifet savaşmadan yenmekte. İşte bunun yolu gösterildiğinde, ortaya çıkan eser sadece bir savaş kitabı olmuyor, savaş sanatı kitabı oluyor. Yani bir sanat eseri oluyor.
Savaş Sanatı aslında sıcak savaşı aşağılayan bir eser. Şöyle demiş usta: Mükemmellik her muharebeyi kazanmakta değil düşmanı savaşmadan yenmekte yatar. Savaşın en soylu biçimi stratejiye saldırmaktır. (Sun Tzu, Savaş Sanatı, Say Yayınları, İngilizceden çeviren ve Önsöz: Sinan Köseoğlu, 1. baskı, 2015, s.27)
Stratejiye saldırmak… Yani, orduya saldırmak değil. Orduya saldırdın mı, sonuçta yensen bile sen de ciddi bir kayıp verirsin. Sun Tzunun stratejisi, en az kayıpla, mümkünse hiç kayıp vermeden yenmek üzerine kurulu. Savaş Sanatında bu noktaya döne döne vurgu yapılır; zaten eserin ana fikri de budur.
Aynı stratejiye eski Çinden kalma konuyla ilgili bütün klasiklerde rastlanır. Kadim savaş ustalarının şöyle bir sıralaması vardır:
En üstün konuma yerleştirilen strategem yoluyla (yani savaşmadan) yenmektir. Strategem sözcüğünün tarihten süzülüp gelen daha derin anlamları var ama Türkçeye savaş hilesi olarak çevrilmiş. Sun Tzu da bu noktayı vurgular: Savaşın temeli hiledir; hile yapan kazanır. (s.54)
Tabii hile kavramı Çinde, bizde ve Batıda olduğu gibi olumsuz bir anlam taşımaz. Tam tersine üst düzeyde zekâ ürünü, siyasal ustalık anlamındadır.
İkinci sıraya ise diplomasi yoluyla yenmek konur. Bu da bir savaşmadan yenme yöntemidir.
Üçüncü ve en aşağı konum ise savaşarak yenmektir. Pek matah bir yol değildir, tercih edilmez. Ancak zorunlu kalınırsa uygulanır. Savaşılırken bile daima en az kayıp taktikleri aranır. Savaş Sanatının önemli bir bölümü buna ayrılmıştır.
Hatta düşmanın bile az kayıp vermesi gözetilir. Düşmana bir kaçış yolu bırak der Sun Tzu ve ekler: Köşeye sıkıştıysa üzerine daha fazla gitme. (s.57) Çünkü bilir ki, çaresiz düşman ölümüne savaşacak ve yenilse bile çok kayıp verdirecektir.
***
Sun Tzunun Savaş Sanatını, Alman sinolog Harro Von Sengerin Savaş Hileleri - Strategemler adlı üç ciltlik eseri (Türkçede Anahtar Kitaplardan Mekin Özbalta ve Efkan Canşenin çevirileriyle çıktı) ve özellikle Lao Tsenın Tao Te Ching - Yol ve Erdem Kitabı (Yol Yayınları, Ömer Tulgan çevirisiyle ve Anahtar Kitaplardan Osman Yener çevirisiyle) adlı klasik eseri ile birlikte okumak çok faydalı ve kavratıcı olacaktır.
Sengerin eserinde, Sun Tzunun aforizmalar biçiminde yazdıklarının hayatın her alanındaki uygulamalarına ilişkin binlerce örnek bulunabilir. Strategemler Çin kültürünün derinliklerinden süzülüp gelen hem savaş hem yönetme hem de yaşam ilkeleri. 36 formülasyon olarak derlenmişler. İzlerine Savaş Sanatında da bol bol rastlanır.
Tao Te Ching ise Taoculuğun temel eserlerinden biri. Büyük Usta Lao Tse, olasılıkla Sun Tzudan bir veya iki yüzyıl önce yaşamış. Yazdığı kitabı okuduğunuz zaman Sun Tzunun esin kaynağı anlaşılabilir. Örneğin şöyle yazar Lao Tse:
uğursuz araçtır silah
yakışmaz eline kutlu kişinin
ancak başka çare yoksa kullanır onu
huzur ve barıştır en yüce ona
zafer kazanınca sevinmez
kim sevinirse buna
cinayetine sevinir demektir
cinayetine sevinen kimse
hedefe erişemez yer yüzünde
(Yol Yayınları, Ömer Tulgan çevirisi, s.49)
Usta olan savaşta sonuç alınca durur (s.48) diyen Lao Tse, şu müthiş öneriyi yapar muzaffer olanlara:
savaşta zafer kazanan taraf ölü evi gibi davranmalıdır (s.49)
***
Peki, neden sıcak muharebeden bu kadar kaçınıyorlar bu büyük savaş ustaları? Çok mu barışçılar? Hayır, her toplum gibi Çinin de geçmişi savaşlarla dolu. Zaten başka türlü yazılamaz ki böyle damıtılmış eserler. Çok mu pısırıklar, korkaklar? Hele bir bulaş! Bütün birikimini üzerinde uygular ve sana yenilmeyi öğretir.
Ancak güçlü olanın ve o gücü kontrol etme yeteneğine sahip olanın uygulayabileceği bir stratejidir Sun Tzununki. Bir uygar stratejisidir. Sadece yıkıcı olanın değil, kurucu ve koruyucu da olanın stratejisi…
Aynı bölgede yerleşik, yüzlerce yıl süren üstün bir uygarlık kuran Çin feodal hanedanlarının generalleri sadece savaşmayı bilmekle yetinemezler. Uygarlığı ve düzenin sürekliliğini korumakla da yükümlüdürler. Barbar savaşçılardan farkları budur.
Çin içlerine sürekli akınlar düzenleyen Orta Asya kavimlerinin şeflerinin bugüne dek gelen kahramanlık söylencelerinden, birer savaşarak yenme üstadı oldukları anlaşılıyor. Ama Sun Tzu gibi savaşmadan yenme üstatları da ancak uygar Çinden çıkabilirdi.
***
Bu bir Barış Günü yazısı ama, şunu da bilelim: Biz Sun Tzuları yenmek zorundayız. Barbarlar zaman zaman yenmişler. Ama yendikleri an Sun Tzulaşmışlar (uygarlaşmışlar). Biz Sun Tzuları, Sun Tzulaşmadan yenmek zorundayız.
Uygarlığı barbarlaşmadan yenmeyi becerebiliriz, daha önce yaptık.
Peki, uygarlığı uygarlaşmadan yenmek?
Soruyu böyle formüle etmek zorundayız, çünkü günümüz uygarlığı barbarlık üretiyor artık.
Ya uygarlık, ya sosyalizm! İnsanlığın önündeki çözüm bekleyen asıl çelişki bu olsa gerek.