Beka sorunu çok genel bir sorundur. Çünkü çok genel bir ihtiyaçtır. İrili ufaklı her otorite beka sorununa ihtiyaç duyar. İhtiyaç diyorum, çünkü her otorite, bekası (devamı, sürekliliği, kalıcılığı) için beka sorununa ihtiyaç duyar. Sadece devletlerin veya iktidarların değil, parti yönetimlerinin, şirket yönetimlerinin, hatta ailede babanın bile beka sorununa ihtiyacı vardır. Beka tehlike altında olsun ki otorite baki kalsın. Beka sorunu yoksa otorite de yok demektir; daha doğrusu otoriteye ihtiyaç yok demektir. Kısacası otorite beka sorunundan beslenir. Biz elbette bu yazıda güncel tartışmadan, yani siyasi beka sorunundan söz edeceğiz; ama beka sorununun yeşerdiği bu geniş zemini de kavramak gerek.
Beka sorununun sosyolojik bir temeli var. Kadim bir sorundur, uygarlık tarihi kadar eskidir. Hatta denilebilir ki uygarlık (yani sınıflılık, devletlilik vb.) beka sorunu aracılığıyla oluşmuştur. Tarımla geçinen kendine yeterli yerleşik çiftçilere çöken kendine yetersiz (dolayısıyla yağmacı, savaşçı) göçebe çoban toplulukların şefleri, yönetimlerini beka sorununu öne sürerek dayatmışlar ve kabul ettirmişlerdir. Demişlerdir ki, biz sizi düşman toplulukların saldırılarına karşı koruyacağız, siz de çok çalışıp sadece kendi gereksinimleriniz için değil bizi beslemek için de üreteceksiniz. Böylece başlamıştır yöneten-yönetilen, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen ilişkisine dayalı uygar toplumlar. Elbette uygarlık ilerledikçe bu beka sorunu konusu giderek işlenmiş, inceltilmiş, allanıp pullanmış, dinler, milliyetçilikler, türlü türlü ideolojiler üretilmiştir.
Peki, beka sorunları nasıl çözülür? Çözülmez! Çözülmesi için büyük çaba sarf ediliyormuş gibi yapılır. Gece gündüz büyük bir fedakârlıkla çalışılmakta ama “kahrolası düşmanlar” hiç bitmemektedir; dolayısıyla çalışmaya (yani mevcut iktidara) hiç aksatmadan devam etmek gerekir. Beka sorunu çözülmek için var değildir; iktidar açısından çözüm, çözümsüzlüktedir. Güncel bir örnek verelim: AKP’nin HDP’ye ihtiyacı vardır; “HDP = PKK, Millet İttifakı = HDP, dolayısıyla Millet İttifakı = PKK” diyebilmek için! HDP olmazsa bu zincir kurulamaz ve beka sorunu yaratılamaz.
Beka sorunu açısından baktığımızda bir iktidarın maharetinin iki kıstası vardır: Birincisi, sosyolojik olarak mevcut olan beka sorunu potansiyelini uygun zamanda ve uygun konuda harekete geçirebilme yeteneğidir. Herhangi bir sorunu beka sorunu haline getirebilme yeteneği de diyebiliriz. Ve bunu iktidarının sürekliliğini sağlamak için sürekli yapmalıdır.
İkincisi ve daha önemlisi ise, kendi iktidarı için gerekli olan beka sorununu toplumun beka sorunuymuş gibi gösterebilme yeteneğidir. İdeolojiler ve her türlü manipülasyon aracı burada devreye girer. Bu son derece kritik ve riskli bir konudur. Gösterdiğin sürece iktidarın devam eder; gösteremediğin an beka sorununun kendisi oluverirsin. Beka sorunu yaratımının böyle riskli bir tarafı da var; şakaya gelmez. Örneğin öyle “patlıcan-mermi” şakaları yapmamak gerekir. Bırakın halkı, askeri ve polisi bile mermiyle doyuramazsınız; önlerine patlıcan (gerçi patlıcan epey lüks oldu, ekmek de denebilir) koymalısınız. Patlıcan mermiden çok daha patlayıcıdır; adı üzerinde patlıcan… Patlıcanın fiyatını merminin fiyatının üzerine çıkarmayacaksın!
***
Görüldüğü gibi beka sorunu bir iktidar aracıdır. Ya da şöyle söyleyelim: Beka sorunu Allah’ın lütfudur! Ama Allah öyle lütuf dağıtıcısı falan değil. Lütfu hak edeceksin; lütuf verilmez alınır.
Peki, lütuf nasıl hak edilebilir? Yazıyı uzatmamak için notlar halinde sayacağız:
- 1) Parti = Devlet denklemi kurulmalıdır. Bu devlet Türk devleti de olabilir, başka güçlü bir devlet de. Eskiden bir “Devlet Partisi” vardı; seçimlere resmen girmez ama bütün seçimleri kazanırdı. Seçim sıkıntılı olduğu zaman da darbe falan yapardı. Birilerinin çocuğuydu o parti. Şimdi daha “şeffaf” bir dönemden geçiyoruz. Resmi iktidar partisi (AKP + MHP) devlet partisi olmaya çalışıyor. Lütfu hak etmek için bunu becermek zorunda. Çünkü kimse o veya bu partinin bekasını düşünmez; ama devletin bekası başka…
- 2) Bir gemi inşa edilmelidir. Nuh’un gemisi gibi, herkesin/hepimizin gemisi. Herkesin “Ah, o gemide ben de olsaydım” diyeceği bir gemi. Çünkü gemiye binmeyenler veya alınmayanlar yok olacaktır. Böyle bir gemi beka için şarttır.
- 3) Beka sorunu için dış düşman yetmez. Çünkü dış düşmana herkes karşı çıkar. Mevcut iktidarın bekası için mutlaka güçlü bir iç düşman olmalıdır. Bunun için de düşmanlık temelinde bir cepheleşmeye gidilmelidir. Karşı cephe muhalif değil düşman ilan edilmelidir. Beka sorunu iç düşmana ihtiyaç duyar; böylece “düşman hukuku” içte de uygulanabilir.
- 4) Halk hamur haline getirilmelidir. Sürü ve çobanı… Reis ve tebaası… Neo-aristokrasi de diyebiliriz. Hamur haline gelmeyen halk kesimi ise beka sorununa dönüşecektir ve düşman hukukunun muhatabı olacaktır.
- 5) Demokratik yolların beka sorununun çözümü olamayacağı gösterilmelidir. Çünkü beka sorunu otorite tesis sorunudur, demokratik yollarla çözülemez. Demokratik yol talebi, beka sorununun kendisidir zaten.
Bütün bunlar becerilebilirse Allah’ın lütfu değerlendirilebilmiş olur. Kolay değildir, Hitler ve Mussolini bile kısa süreliğine becerebilmiştir bunu. Bakalım Cumhur İttifakı ne kadar becerebilecek?
***
Peki, bütün bu yazdıklarımız ışığında yanıt arayacak olursak, Türkiye’de bir beka sorunu var mıdır?
Olmaz olur mu? Son derece ciddi bir beka sorunu var. Hangi taraftan bakarsak bakalım bir beka sorunu var.
Bence şöyle formüle etmek gerek: Beka sorunu, beka sorunudur.